10 KASIM’da BÜYÜK ATATÜRK’e BU MEKTUBU YAZMAK BOYNUMUN BORCUDUR...
Sevgili Atatürk!
Seni tanıdığımda çocuktum, bugün yaşlı biriyim! O yıllarda yakın gözlüğüm, yüksek tansiyonum yoktu bugün var. Ancak yaşlansam da; Küçüklüğümün, çocukluğumun, okul yıllarımın Atatürk’ünün gözümde ve gönlümde her gün biraz daha büyüdüğünü, yüceldiğini görüp, sana ve eserlerine sahip çıkmayı, sana dört elle sarılmayı vazgeçilmez ödevim saydım.
Dünden bugüne belleğimde ve anılarımda sana ait olan ne varsa hep ilgimi çekti, bitiremedim ben bu okulu bir türlü, okudukça ilgim arttı, araştırdıkça önümde yeni ufuklar açıldı. O nedenle; bana kattığın her şey için, bana kazandırdıkların için, en zor anımda arkamda varlığını hep hissettiğim için sana yazarak, seni anlatmak istedim.
Benim öğrencilik yıllarımda 10-16 Kasım Atatürk haftası idi. O hafta boyunca törenler düzenlenir, konuşmalar yapılırdı. Öğretmenlerimiz bizleri o hafta nedeniyle düzenlenen toplantılara, resim sergilerine, konserlere, film etkinliklerine götürürdü…
Şimdi değerlendiriyorum! Kaderimde bir gün sana ait bir kitap yazmak varmış. Neden mi? Şöyle; Adı Gazi olan İlkokula gitmişim. Adı Atatürk olan ortaokulu bitirmişim. Adı Atatürk olan üniversiteden mezun olmuşum. Adı Cumhuriyet olan lisede öğretmenlik yapmışım. Ve ben Gazi Mustafa Kemal Atatürk okulunu bir türlü bitirememişim! Gel de bu özgeçmişle gurur duyup, kaderin bu ilginç döngüsünü kitaplara, yazılara, mektuplara, konuşmalara dökme…
Şimdi değerlendiriyorum! Seni- sizi anlatan ve tanımlayan pek çok sözcük var. Ancak bana göre başa azim, kararlılık, cesaret, imkânsızı olur kılmak, baskıya- tehditlere pabuç bırakmamayı koymak gerekir. Aksi halde işgal edilmiş bir vatanla, terhis edilmiş bir orduyla, yorgun ve yoksul bir milletle direnişi ve dirilişi nasıl sağlar, kan ve can pahasına bir ülke kurmayı nasıl başarırdınız?
Size ister Osmanlıdan bir Cumhuriyet çıkaran SARI PAŞA desinler! İster dayısının tarlasında kargaları kovalayan Mustafa desinler! Yüreğimize kök salan, belleğimize yerleşen GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü silemezler.
O nedenle; Gün artık sizinle adam olanların, sizinle aydın olanların sizi anlatma günüdür. Gün ödenmiş bedelleri hatırlatma, niteliği- içeriği- boyutları- sınırları çok derinlerde olan şanlı kurtuluş ve kuruluş destanını görmeyene, bilmeyene gösterme ve gündemde tutma günüdür.
Gün artık Gazi’nin aydınlığa, bilime, hoşgörüye, ülke ve dünya barışına bakışının altını kalın çizgilerle ve sık sık çizme günüdür. Sizin savunulmaya ihtiyacınız yoktur. Ancak özelikle son yıllarda ölüm- dirim savaşı veren Cumhuriyetimizin savunulmaya, korunup kollanmaya ihtiyacı vardır…
10- 16 Kasım Atatürk haftası nedeniyle bu hafta yazılarımın konusu siz olacaksınız. İçimi çeke çeke ve içime çeke çeke düşündüğüm kısa yolculuğunuzu anlatırken; yer yer sayılara, yer yer anılara, yer yer özlemlere, yer yer de içime çok oturan, çok dokunan, hüzünlü ve ders alınması gerekenlere değineceğim…
Göz açıp Atatürk diyen, gözünü açıp cumhuriyeti öğrenen, Atatürk’ün mayaladığı sağlam cumhuriyet hamurunda yoğrulan ve Kemalist düşünceye bir ömür veren biri olarak! Bir çift mavi gözün ışığına hep çocukluk yıllarımın masum bakışlarıyla, 18 yaşımın gözbebeklerinin coşkusuyla, yaşlılık yıllarımın olgunluğuyla bakan biri olarak! En zor anımda bile kendimi çok yakın hissettiğim bu bakışlarda “akıl ve alın teri dökerek yıllara meydan okumak nasıl olurmuş?” hep onu gördüğüm için bu haftayı mektuplara ayırdım…
15 yılda neler yapıldığı, 57 yıla nelerin sığdırıldığı çok net. Bunun adı ne kadar yazılırsa, ne kadar konuşulursa az olan gerçek bir mucize ve olağanüstü bir destandır. Işıklar içinde yat. Özlemle, minnetle…
Davet Notu: Bugün saat 9.30’da Kültür Üniversitesi’nde “Aşılmaz ve Aşınmaz Atatürk’ü” anlatacağım. Yolu düşenleri beklerim…
Hatırlatma Notu: Yazımın devamı için Cuma gününü bekleyeceksiniz…