8. YILINDA CUMHURİYET'in SANSÜRÜ; DİNCİ TEHDİT, KUBİLAY ve İŞBİRLİKÇİLİK

8. YILINDA CUMHURİYET'in SANSÜRÜ; DİNCİ TEHDİT, KUBİLAY ve İŞBİRLİKÇİLİK

8.yılında Cumhuriyet'in sansürü;

Dinci tehdit, Kubilay ve İşbirlikçilik!..

"Gazez Camii girişinin sol tarafındaki bahçede, arkası üstü yatık, elbiseleri kanlı, başı boynundan ayrılmış ve etrafındaki toprakta çok fazla kan lekeleri bulunan, tahminen 25 yaşlarında, üzerinde hâki renkte askerî elbise olan; orta boylu, kumral benizli, saçları az ağarmış cesedin, Menemen'de 43. Alay 1. Tabur 3. Bölük Takım Komutanı Yedek Subay İzmirli Hüseyin oğlu Kubilay olduğu anlaşılmıştır..."

Yukarıdaki satırlar, 23 Aralık 1930 sabahı Menemen'de Nakşibendi müritleriyle onlara destek veren yobazlar tarafından şehit edilen Kubilay'la ilgili Menemen Cumhuriyet Savcılığı'nın hazırladığı raporun girişidir...

Tarihe 'Menemen Olayı' diye geçen bu iğrenç eylemin elebaşı, Kubilay'ın başını keserek öldüren Giritli Hasan oğlu Mehmet'ti... Osman oğlu Şamdan Mehmet, Hasan oğlu Sütçü Mehmet, Emrullah oğlu Mehmet, Nalıncı Hasan ve Çakır oğlu Ramazan ise yardımcılarıydı...

Tamamı Manisa'da oturan bu katillerin Nakşibendi tarikatıyla bağlantıları saptanmıştı... Onları tarikata çeken ve eğiten kişi ise Manisa Askeri Hastanesi imamlığından emekli İbrahim Hoca'ydı... İbrahim Hoca, tarikat ilişkisini şöyle açıklamıştı:

'İlk tarikata intisabım on iki sene evveldir... Nakşibendidir... Şeyhim İsmail Necati'ydi... Bâb-ı âli'de oturuyordu... Tekkesi vardı... Ölmüştür... Ondan bir sene sonra tahminen o zaman Çapa'da tekkesi bulunan Şeyh Esat Efendi'nin zikrine gittim ve ona bağlandım.'

Kılıçla tehdit!..

Menemen Olayı, 23 Aralık 1930'da gerçekleşir. Eylemciler başlarında Mehdi Mehmet olmak üzere sabah ezanı sırasında Menemen'e gelip Müftü Camii'ne girerler. Camide bulunan sancağı alan mehdi, halkı kendilerine katılmaya davet eder ve şunları söyler:

'Taraf-ı ilahiden geliyoruz... Şeriat istiyoruz... Askerin kılıç ve kurşunu bize işlemez... Herkes bu bayrağın altından geçecektir. Geçmeyenleri kılıçtan geçireceğiz.'

Jandarma bölük komutanı olayı haber alınca topluluğun bulunduğu belediye binası önüne gider ve eylemcilere dağılmalarını söyler. Mehdi Mehmet, "Ben mehdiyim. Şeriatı ilan ediyorum. Bana kimse mukavemet edemez" diye cevap verirken, kalabalıktan alkış sesleri yükselir!..

Bu sırada Alay Komutanlığında eğitime çıkmak üzere hazırlanan Kubilay'a bir müfrezeyle olay yerine gitmesi emredilir...

Kubilay, halkla bir çatışmaya meydan vermemek için askerlere süngü taktırarak alandaki kahvenin önüne bırakır ve eylemcilerin yanına gider.

O sırada eylemcilerin arasından ateş açılır ve Kubilay yaralanır. Kubilay yakındaki caminin avlusuna doğru koşar. Bu sırada bir el daha ateş edilir ve genç asteğmen avluda yere düşer.

Cephaneleri olmayan müfrezedeki askerler ise geri çekilir. Kubilay'ın düştüğünü gören Mehdi Mehmet, henüz ölmemiş olan genç askeri sürükleyerek yüzüstü yatırır, sonra da başını keser!..

Nakşibendi müridi Kubilay'ın saçlarından tutarak başını önce taşa vurur, sonra da camiden aldığı sancağın ucuna geçirir!..

Bu sırada alaydan gönderilen askerler olay yerine ulaşır. Eylemcilerin ateş açması üzerine çıkan çatışmada, Hasan ve Şevki adlı iki bekçi şehit olur. Eylemcilerden Mehdi Mehmet, Şamdan Mehmet ve Sütçü Mehmet ölü, Emrullah oğlu Mehmet Emin yaralı olarak ele geçirilir.

Bağnazlara idam!..

Olayın ardından sıkıyönetim ilan edilir. 'Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı zorla kaldırmaya teşebbüs' etmekten yargılanan bağnazlardan 32'si idama, 73'ü ise çeşitli hapis cezalarına çarptırılır.

Büyük Önder Atatürk, Menemen'de gerçekleştirilen eylemin sıradan bir olay olarak geçiştirilemeyeceğini belirterek, 28 Aralık 1930'da, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne şu mesajı gönderir:

'Menemen'de meydana gelen gericilik girişimi sırasında yedek subayın uğradığı saldırıyı, milletin bizzat Cumhuriyet'e karşı bir öldürme girişimi olarak kabul ettiği ve cüretkârlarla, destekçileri, ona göre takip edeceği kesindir. Kubilay'ın temiz kanı ile Cumhuriyet, hayatını tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır.'

Başlar kopartılırken!..

Peki; günümüzde (2010) yaşanan kimi siyasi tezgâhlardan yola çıkarak da ibret alınması gereken bu acı öyküyü niçin mi anımsattım?..

Birincisi, cumhuriyetin bekası uğruna başını veren o yiğit asker öğretmeni bir kez daha saygıyla anmayı görev bildim...

İkincisi, onun hikâyesini anlatan ve şu an (2010'da) vizyonda olması gereken filmi İstanbul'da izleyeceğim bir sinema salonu bulamadığımı duyurmak istedim!..

Üçüncüsü ise PKK yandaşları ile tarikat şeyhine saygılarını sunan Nakşibendi torunları, Cumhuriyet'in en önemli kalesine sızarken aynı yerde Atatürkçü, ulusalcı, Kemalist evlatların başlarının kesilmeye devam ettiğini anımsatmak istedim!.. En acısı da bu üçüncüsü olsa gerek!..

Atatürk'ün en büyük eseri 'özerklik' tuzağındayken, Büyük Önder'in partisi dizayn edilirken, Truva atlarını Cumhuriyet'in kalesine sokan işbirlikçi seyisler Atatürkçülükten ödün vermeyen namuslu kitlelere hesap verecektir...

Ben, tüm bu gaflet ve hatta hıyanet yaşanırken, 'kol kırılır yen içinde kalır' hastalığına kapılıp çevrelerine at gözlüğüyle bakanları, 'uyanın artık' diye bir kez daha uyarmak istedim."

***

Okurlara önemli not: Yukarıdaki yazımı 23 Aralık 2010'da sansürleyen Cumhuriyet gazetesi yöneticilerinden Akın Atalay, Orhan Erinç ve Hikmet Çetinkaya FETÖ davasından ceza aldılar... Bu ceza, gazetenin kimlerin eline düştüğünün kanıtıydı... Bu kafanın Kubilay yazısını sansürlemesi de kimseyi şaşırtmadı!.. Atatürkçü yazarların yerine, Cumhuriyet'e FETÖ ve PKK hayranlarını dolduranların başı Orhan Erinç, işbirlikçi-yalancı kimi avukatlarla birlikte FETÖ'cü damgasını iftiralarla örtmeye çalışırken, gazetelere "haysiyet celladı" olarak da geçtiler...

Bu yazıyı, o gazeteyi FETÖ-PKK kıskacında mahveden sansürcü zihniyeti protesto uğruna, geçen 8 yılda olduğu gibi, Kubilay'ın her ölüm yıldönümünde anımsatmaya devam edeceğim... Kubilay 88 yıl önce bugün şehit edilmişti... O kahraman askeri bir kez daha saygıyla anıyorum.

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac​​​​​​​