90 YIL ÖNCE BÜYÜK DERS!..

90 YIL ÖNCE BÜYÜK DERS!..

Türkiye'nin, vahamete bile rahmet okutan kötü gidişatını resmetmek için çok büyük olaylar üzerinden yorum yapmak gerekmiyor artık...

Çünkü "tek bir ağacın verebileceği ders" bile yetiyor memleketin nasıl bir erozyona sürüklendiğini görmek için... Peki nasıl mı?.. Anlatalım;

"Atatürk döneminde uçak fabrikası vardı, şimdi yangın söndürme uçaklarını hangarlarda çürütüyorlar" demeye gerek yok artık...

Hatta, Türk Silahlı Kuvvetleri'nde atıl duruma düşmüş uçakları yangın söndürme uçağına dönüştürme projesinin AKP döneminde çöpe atılmasını anlatmanın lüzumu da yok...

"Nuri Demirağ 1930'larda Türkiye'de uçak üretiyordu, şimdi millî uçak-millî helikopter iddiası safsatadan öteye gidemiyor" diye konuyu gündeme getirmenin manası da olmamalı...

Velhasıl, Türkiye'deki gidişatın çarpıklığı ve çelişkisini anlatmak için sosyal-siyasal-ekonomik açıdan onbinlerce örnek vermek olasıdır...

Ancak son günlerde Türkiye'nin dört bir yanında zincirleme olarak çıkan (çıkartılan) kuşkulu yangınlara sadece "uçak" meselesiyle dikkat çekmek de gerekmiyor...

1970'leri-1990'ları da bir tarafa atınız... Çünkü çok daha gerilerdeki sosyo ekonomik kalkınma bile AKP'nin bugün erozyona uğrattığı gidişatın karşısında devasa büyüklükler ifade ediyordu...

Memleketin dört bir yanı düşman işgalindeyken; Atatürk gibi bir dehanın Kurtuluş Savaşı'ndan zaferle çıkar çıkmaz, 10 yıl içinde ülkenin demir ağlarla örülmesi yetmemiş, açılan yüzlerce fabrika sadece Osmanlı'nın enkazı üzerinde bir sosyo ekonomik kalkınmayı değil, toplumu yüksek refah düzeyine ulaştırmayı ve uygarlığa entegre etmeyi de zirveye çıkarmıştı...

Ancak biz yine de son günlerde, içinde hem PKK'lıların, hem arazi mafyasının, hem ruh hastalarının, hem de yayılmacı turizm kundakçıların bulunduğu öne sürülen yangınlardan yola çıkarak, doğaya- yeşile- ormana duyarsızlığın hangi boyutlara ulaştığını, tarihin eski manzarasından "iki fotoğraf"la anlatalım ki, birileri "ders" çıkartsın...

Bir kez daha uygulayalım ki o dersin çıkartılacağı tek gerekçe "sadece bir ağaç"tır!..

UÇAK, YANGIN, GAFLET!..

Son bir haftada sadece ülkenin 30'dan fazla şehrinde, 200'e yakın noktada çıkan yangınlar değil, bu yangınların çıkmasından kısa süre önce, en çok da turizm bölgelerini ilgilendiren bir yasanın çıkartılmasıyla ilgili kuşkular da giderilemedi...

Üstelik, Cumhurbaşkanın önceki gece bir televizyonda, böyle bir yasanın çıkartılmadığını söylemesi kuşkuları daha da derinleştirdi!..

Peki, yangına müdahaledeki yetersizlikle ilgili kuşkulara ne demeli?..

Kimse kusura bakmasın; bu yangınların söndürülmesi konusunda Türkiye'nin hem hava, hem kara araçları konusunda nasıl bir yetersizlik içinde olduğu bir kez daha ortaya çıktı...

50-100 metre aşağıdaki yollardan, tepelerdeki yangına hortumla su sıkarak müdahale etmeye çalışanların çabası, yangın söndürme filosunun ne kadar gerekli olduğunu sorumsuzların suratına defalarca çarpsa da, olan oldu Türkiye'ye...

Körler-sağırlar da anladı ki; Türkiye gibi, sahil kesimleri ve turizm alanlarında, büyük bölümü ormanlarla kaplı dağlarda - vadilerde yangınları söndürmek için uçak- helikopter kullanılması dışında bir seçenek bulunmuyor...

Türk Hava Kurumu uçaklarının atıl duruma düşürülmesi, Tarım, Turizm, İçişleri ve Millî Savunma Bakanlıklarının ve belediyelerin yangınlara müdahale konusunda uçak ve helikopter açısından ne kadar çaresiz olduğunun gözler önüne serilmesi bir tek gerçeği ifade ediyor; Türkiye'de yeşile-ormana-doğaya karşı utanç verici bir duyarsızlık da var...

İşte o duyarsızlık son bir haftadır dehşet verici biçimde yayılan yangınlara yeterli ölçüde müdahale edemeyen ve toplumun büyük tepkisini çeken AKP döneminde zirveye ulaştı...

Kimse bunun kanıtı nedir diye sormasın...

Havaalanı, köprü, yol fabrika, plaza yapma uğruna Türkiye'de milyonlarca ağacın kesildiğini, İstanbul'un da en büyük darbeyi aldığını herkes biliyor...

KÖŞK'teki AĞAÇ, PLAJDAKİ KUM!!!

Peki; Türkiye ağaca-yeşile-doğaya-ormana karşı bu dehşet verici duyarsızlığa nasıl geldi?..

Bu sorunun yanıtını tarihin eski manzarasından "iki fotoğraf karesi"nden sunmak bile, Cumhuriyeti kuran Atatürk'ün mücadelesi ve duruşundan zerre kadar ders alınmadığını ortaya koyuyor...

Atatürk bir gün Yalova'daki çiftliğe gittiğinde, bahçıvanın, köşkün hemen yanındaki ulu çınar ağacının dallarını kesmeye çalıştığını görür ve müdahale eder...

Bahçıvan, ağacın dallarının uzadığını, binanın duvarına dayandığını söyleyince, "olmaz der" Atatürk...

Yetkililere emir verir; "Ağacı kesmeyin, binayı kaydırın."

İstanbul Belediyesi'nde başmühendis Ali Galip Alnar yanına aldığı teknik elemanlarıyla Yalova'da çalışmaya başlar...

8 Ağustos 1930'da önce yapının temel seviyesine inilir, tramvay rayları döşenir. Raylar santim santim itilerek binanın altına yerleştirilir...

Atatürk ve kardeşi Makbule Atadan nezaretinde bina 4.80 metre civarında kaydırılır. Bu olağanüstü ve riskli iş 10 Ağustos 1930'da tamamlanır ve ulu çınar ağacı da kesilmekten kurtulur... Orasının adı artık "Yürüyen Köşk"tür...

Evet; Türkiye'de son 1 haftada 80 milyon insanı kahreden yangınlara yönelik duyarsızlık ve devletin uçak, kara araçları ve söndürme ekipleri konusunda aciz kalması Türkiye'yi kahrediyor...

Oysa Türkiye'nin dört bir yanına eğitim binaları, fabrikalar ve üretim tesislerinin filizlerini ekerek, devasa bir sosyo ekonomik kalkınma ve uygarlık ormanı oluşturan Atatürk, aynı zamanda Türkiye'nin doğal güzelliklerinin korunması gerektiğini muhteşem bir örnekle de anlatmıştı...

İşte o büyük deha; bir köşkün duvarına yaslanan ağacı kesmeyerek, sadece ülkemize değil, tüm dünyaya da doğa konusunda etkili bir mesaj vermişti...

Sormak lazım; Türkiye bir çınarı korumak için bir köşkü yürüten Atatürk'ten, bir köşk için ağaçlar kesen hatta plajlardaki kumları yürüten zihniyete nasıl geldi acaba?.

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac