ANALİZ
AKP’deki tepki, Erdoğan’a çark ettirdi
Türkiye, şu anda resmi/ gayrı resmi rakamlara göre 9 milyona yakın yabancıya ev sahipliği yapıyor.
Bu rakam Türkiye’yi “sığınmacı sayısı dünyadaki en yüksek ülke” yapıyor.
Bizzat Erdoğan’ın açıkladığı rakamlara göre şu ana kadar ülkemize sığınan bu insanlara 40 milyar doların üzerinde harcama yapılmış durumda.
Oysa aynı harcamayı bu ülkenin insanlarına yapmış olsaydı şu anda yaşadığımız çok yüksek enflasyon, aşırı fiyat hareketleri ve dövizin bu kadar yüksek olması sorunu ile karşı karşıya kalmazdık.,
Tabii bu sığınma olayının bir başka yüzü daha var.
Kimi resmi yoldan kimi kaçak gelen milyonlarca kişi özellikle imalat ve hizmet sektörünün ucuz işgücünü de karşılıyor.
Bugün Anadolu’nun pek çok yerinde ihracata dönük imalat ve hizmet sektöründe faaliyet gösteren irili ufaklı binlerce şirkette; Suriyeli, Afgan, Pakistanlı, Iraklı ya da Afrika ülkelerinden gelen işçiler çalışıyor.
Bu insanların ezici çoğunluğu asgari ücretin çok altında ücret aldıkları gibi hiçbir sosyal güvenceleri de yok. Bu elbette o işçileri çalıştıranlar için çok büyük bir avantaj.
İktidar ise bu durumu biliyor ve şimdilik sesini çıkarmıyor.
Çıkarmadığı gibi tam tersine siyasi partilerden yükselen “Mülteciler artık evlerine dönsünler” taleplerine de hem karşı çıkıyor hem de öfke ile karşı atağa geçiyor.
Öyle ki saray medyası ve AKP’nin kimi sözcüleri “sığınmacıları geri göndermek isteyen siyasileri teröristlere hizmet etmekle suçlayacak” kadar ileri bile gidiyorlar.
AKP genel başkanı Erdoğan da daha bir hafta önce CHP Genel Başkanı’nın “Suriyelileri davul zurna ile evlerine göndereceğiz” sözlerine “Biz göndermeyeceğiz, onlara sahip çıkmaya devam edeceğiz” diyerek cevap vermişti.
Erdoğan niye sığınmacıları göndermekten yana değil?
Cevabı çok basit.
Birincisi bu sığınmacıları batıya karşı koz olarak kullanabiliyor ve hem istediği zaman para alabiliyor hem de bazı tavizler koparabiliyor.
İkincisi bu sığınmacıları düşük ücret ve sosyal güvencesiz çalıştıran imalat ve hizmet sektöründeki firmaların sahiplerinin büyük çoğunluğu AKP’lilerden oluşuyor.
Bu sayede AKP’liler daha fazla para kazanıyor.
Ancak önceki akşam Erdoğan müthiş bir sürpriz yaptı ve sığınmacıları geri göndermek için çalıştıklarını açıkladı.
Erdoğan “Tek başına bırakılmış olsak da Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü ve onurlu geri dönüşü için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Aynı zamanda rejimin bomba ve terör örgütlerinin saldırıları altında hayata tutunmaya çalışan mazlum ve mağdurlara sahip çıkıyoruz” dedi.
Peki ne oldu da Erdoğan birden böyle çark etti.
Bence bunun da cevabı çok basit;
Birincisi sığınmacıların yarattığı sorunlar, çıkardıkları olaylar, işledikleri suçlar artık gizlenemez hale geldi, “Bunları söyleyenler kışkırtıcılardır” söyleminin bir palavra olduğu anlaşıldı.
İkincisi sayıları AKP’li imalatçı ve hizmet sektörü firmalarının sahiplerinden çok daha fazla olan AKP seçmenleri de şikayete başladı ve bu şikayetlerin oy tercihlerini değiştirme ihtimali ortaya çıktı.
Erdoğan’ın en büyük başarısı durumu aleyhine gördüğü an hiç komplekse kapılmadan U dönüşü yapabilme yeteneğidir, bunu kimse unutmasın.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Elimizden gelenin ne olduğu da açıklanmalı
İsrail’in Mescid-i Aksa’da Filistinlilere saldırmasına karşı sarayın sessiz kaldığını sadece dışişlerinin sade suya tirit bir açıklama yaptığını yazmıştım dün.
Ama hakkını yemeyelim akşam saatlerinde AKP Sözcüsü Ömer Çelik de açıklama yapmış.
Saldırıları “kabul edilemez” bulduklarını söylemiş.
Dünyanın çeşitli ülkelerinde yine Müslümanlara saldırılar olduğunu söyleyen Çelik “En çok içimizi yakan Filistin’de Müslümanlara yönelik olan şiddettir. Mescid-i Aksa ve Kudüs kırmızı çizgimizdir. 1’i çocuk olmak üzere 7 Filistinlinin hayatını kaybettiği bu olaylar, asla kabul edilemez. Mescid-i Aksa’nın ve oradaki Müslümanların korunması için elimizden gelen çabayı göstermeye devam edeceğiz” diye konuşmuş.
Lafı eğip bükmenin anlamı yok, artık şu “Kabul edemeyiz, elimizden geleni yapacağız” sözlerine açılık getirmek gerekir.
Ömer Çelik, sadece iç kamuoyundaki derin üzüntü ve öfkeye dönük açıklamalar yapmak yerine “elimizden gelenin ne olduğunu” da söylemek zorundadır.
Yoksa, elimizden bir şey gelmiyor mu artık?
Malum İsraille dost olmaları tembihlendi, pek seslerini çıkaramıyorlar artık.
KOMİK
Devletin değil, Erdoğan’ın yalakası olduğun için söyleniyor bunlar
Dolmabahçe Sarayı’nda AKP genel başkanı tarafından sanatçılara verilen iftar doğal olarak çok konuşuldu ve konuşmaya da devam ediyor.
Dünkü yazımda “Saraya göre sanatçı olma kriteri nedir?” diye sormuştum.
Elbette bir cevap gelmiyor ama bu iftara katılanların yaptıkları bazı açıklamalardan “neden seçildikleri” anlaşılıyor aslında.
Gerçi biz bunu yıllardır biliyoruz ama yine de ilk ağızdan öğrenmek iyi oluyor.
Bunlardan örneğin sarayın değişmez kadrosundan Hakan Ural “Memleketi milleti için 20 yılı aşkın hiç durmadan çalışan halkın oyları takdiri ile defalarca temsil ettiği makamda halkına ülkesine binlerce saymakla bitirilemeyecek eserler kazandırmış ve kazandırmaya devam eden yiğit mert vicdanlı Cumhurbaşkanımız Erdoğan ellerimizi hiç bırakmadık. Sevmek ayıp mı yahu” demiş.
Sevebilir tabii, buna kimse karışamaz ama eleştirenler de olmuş.
Hakan Ural da buna çok öfkelenmiş, çıktığı televizyon programında “Hadi ben devletin yalakasıyım hamdolsun sen neyin yalakasısın? O saray dediğiniz yer senin Türkiye Cumhuriyeti’nin temsilidir” diye gürlemiş.
Bu yaştan sora Hakan Ural’a bir şey öğretecek halim yok ama yaptığı bir yanlışı düzeltmek istiyorum.
Muhtemelen pek ilgilenmediği için devlet ile hükümet arasındaki farkı bilmiyor Hakan Ural.
Erdoğan devlet değil, devleti belli bir süre yönetmesi için halk tarafından seçilen kişi.
Hakan Ural devlete yalakalık yapsa sanıyorum pek eleştiri almaz, Erdoğan’a yalakalık yaptığını ileri sürenler tarafından eleştiriliyor.
KOMİK
Hafta ortası fıkrası
Hep pazar günleri fıkra olacak değil ya size son günlere sosyal medyada çok dolayan bir fıkrayı aktarmak istiyorum.
Kimileri “manasız yorumlar” yapmaya kalkmış bu fıkrayı okuduktan sonra. Bence siz hiçbir şeyden etkilenmeden sadece fıkra olarak okuyun, yorum falan da yapmayın, sağlığa zararlı olabilir.
Hastanın tansiyonunu ölçtüm, biraz yüksekti. Hocaya durumu anlattım;
“Tuz verelim” dedi.
“Ama hocam” diyecek oldum “Tuz ver oğlum benden daha mı iyi bileceksin” dedi. Bir kaşık tuz yalattık. 10 dakika sonra bir daha ölçtüm;
“Hocam tansiyon daha yükselmiş” dedim, “Biraz daha tuz verelim.” dedi,
“Ama hocam bütün kitaplarda” diyecek oldum, “En iyi ben bilirim bu işi” dedi.
Hastaya tekrar tuz verildi. Hasta kıpkırmızı oldu. Artık hastanın gözlerine bakamıyorum bile ama dayanamadım bir daha ölçtüm tansiyonu. Tansiyon tavan.
“Hocam hasta gidiyor” dedim. Artık eminim tansiyon ilacı verecek ya da en azından tuz vermeyecek.
“Hayır bu benim yöntemim, dünyada ilk kez ben uyguluyorum, daha çok tuz verin, tansiyon sebep, tuz sonuç.” dedi.
Gözlerime inanamadım. Yine tuz verdik. Hastanın bilinci gitti. Sonradan öğrendik ki hocanın diploması yokmuş.
ŞAŞIRDIM
Soylu’dan yeni bir “Ne alaka” durumu
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun dengesi iyice bozuldu gibi geliyor bana.
Eskisinden çok daha öfkeli, çok daha tutarsız konuşmalar yapıyor, çok daha fazla hakaret ediyor, çok daha fazla açmaza düşüyor, çok daha fazla çelişkiler içinde.
Geçenlerde yazmıştım, Soylu Kılıçdaroğlu’nun Göç İdaresi Başkanlığı’na gitmek istemesini önce “saçmalık” olarak değerlendirmiş sonra da konuşla hiç alakası olmamasına rağmen “Orası senin SGK (SSK demek istiyor) müdürlüğündeki bir yer gibi değil” demişti.
Soylu bu tuhaf tavrını önceki akşam da sürdürdü.
Kılıçdaroğlu’nun genel merkeze astırdığı dev afişte sorduğu soruları cevaplamak yerine konuyla hiç alakası olmayan sorular sordu.
Önce Kılıçdaroğlu’nun sorularına bakalım.
Sığınmacıların gerçek kimlik bilgilerini ispatlamalarını talep ettiniz mi?
Neden vatandaşlık dağıtıyorsunuz, neye hazırlanıyorsunuz?
Vatandaşlık verirken güvenlik soruşturması yapıyor musunuz?
Sınırlarımızdan kaçak geçişleri bilerek neden izin veriyorsunuz?
Süleyman Soylu bu sorulara cevap vermek yerine bakın hangi alakasız sorularla karşılık vermiş;
Abisi terörist olan ortağın HDP Milletvekili Musa Piroğlu’nun Türk polisine hakaretine tepkin olacak mı?
ABD Merkez Kuvvetler Komutanı’nın göreve gelir gelmez YPG Terör Örgütü Elebaşı Ferhat Abdi Şahin ile görüşmesi hakkında, ortaklarından onay almadan herhangi bir görüş beyan edecek misin?
Altılı masa sonrasında imzalanan mutabakat metnini, partideki eski bir büyükelçi ile AB ülkelerinden bir büyükelçiye düzelttirmek için gönderdin mi? Ortaklarının bundan haberi var mı?
15 Temmuz öncesi FETÖ elebaşının talimatlarını muayenehanede alıp Parti Genel Merkezi’nden telefonu açtın mı?
Sanıyorum Soylu bu tavırlarıyla AKP’nin çok şahin kanadının beğenisi alıyordur ama aklı başında, ülkesini seven, hukuk ve demokrasiden, haktan adaletten yana olan AKP’liler de dahil ülkenin ezici çoğunluğu karşısında sen hafif ifadeyle komik oluyor.
Farkında mıdır?
Muhtemelen, ama tribünlerden gelen sesler daha hoşuna gittiği için aldırmıyordur.
https://twitter.com/can_atakli_