AKP'nin LASTİĞİ NE ZAMAN PATLAYACAK?..

AKP'nin LASTİĞİ NE ZAMAN PATLAYACAK?..

Ne kadar etkileyici bir reklamdı o değil mi?.. Ne kadar da iyi anlatıyordu "yol"lara hükmetmeye çalışırken asıl meramını...

Ne kadar da merkezci, biraz da baskıcı-otoriter vurgusu vardı, tok bir sesle duyurulan o ince mesajın...

Asfalt zeminde döndükçe adeta "ben" diyordu o reklam… İlla ki ben!!! "Güçlü de olsan, direksiyon bende" diyordu!!!

Üstelik tam kontrol, tam hâkimiyet, tam otoriteye de dikkat çekiyordu o "lastik" reklamı...

İddiası oydu ki, sizi aynı zamanda yaşama bağlayan bir otomobil aksamı, ancak kontrol altındaysa güçlüydü...

O reklam, tanıtımını yaptığı ürüne ne kadar katkı yaptı bilmiyoruz ama zihindeki etkisi, daha çok psikolojik vurgusuyla, hafızalarda yer etmeyi başardı...

Evet "güç" olabilir, hatta güç sınırsız da olabilirdi ama, "kontrol"deyse ve illa ki "tek" eldeyse!!!

Sahi ne diyordu o reklamda; "Kontrolsüz güç, güç değildir!.."

***

Saltanata giden pervasızlık!..

"Bu adam yine ne diyor" diye geçirmeyin içinizden...

Konu "güç" ise "lastik" de dünya gibi kendi ekseninde döner de döner değil mi?.. "Lastik" yolları arşınlar, dünya zamanı...

Biri uzaklara götürür seni, biri yaşamdan biraz daha uzaklaştırır...

Biri döndükçe yıpranır, diğeri döndükçe yıpratır... Sonuç hiçbir zaman değişmez, insan için de "lastik" için de; "Iskarta!.."

Lastiği ve dünyanın yıpratıcı devinimini bir tarafa bırakalım da, asıl meramıza gelelim... Hem "lastik" için de, dünya için de yaşamdaki tek mücadele belli değil midir; "Güç" kavgası!..

Zayıfların keşmekeşi güçlülerin dünyasında ezildikçe ezilir ve sonunda ikisi de iyice yıpranır... İşte o zaman, onun adı da olur "güç zehirlenmesi!.."

Evet; Türkiye "ali kıran baş kesen" tavırla yapılan siyasetten çok çekti... 12 Eylül 1980 öncesi "terör"ün tavrı da öyle olduğu için memleket "darbe"ye sürüklendi, "anarşizm"in lastiği patlayıverdi...

Gelelim dincileri pohpohlayan, sağcıları-solcuları ezen o darbenin "ılımlı İslam"la halkı kucaklama iddiasına ve palazlandırılan tarikatlarla, cemaatlere...

Onlardan biri öyle palazlandırıldı ki, sonunda 40 yıl içinde memleket bürokrasisinde morg çalışanından genelkurmay başkanına, validen cumhurbaşkanına kadar herkese diz çöktürdü...

İlkokul mezunu bir emekli vaize tapınan vekiller, genel müdürler, paşalar, bakanlar, iş adamları, futbolcular, artistler, velhasıl her kesimden kendini "adam" zanneden müritlik köleleri de gördü bu ülke!..

Fethullah "güç bende" diyordu ve işte o yüzden herkes o gücün tam kontrolünde olmak, onun gölgesinde ilerlemek ve ondan nemalanmak için köleleşmişti adeta...

Sonra noldu; güç zehirlenmesi 15 Temmuz'da "darbe"ye dönüşünce FETÖ'nün lastiği de patlayıverdi!.. Çünkü "kontrolsüz güç" neredeyse devleti ezip geçiyordu...

***

"Tek adam"lığın son darbesi!..

Gelelim asıl meseleye... AKP siyaseti son 16 yılda, muhalefetin geleneksel "hezimet" beceriksizliğiyle tam yol ileri gitmeye devam ederken, freni patlamışçasına bir pervasızlık da sergiliyor...

Onlardaki "tek adam"lık vurgusu; gücünü teslim etmiş "parti meclisleri"nin karar imparatorluğu oluşturarak örgütlerinin altını üstüne getiren muhalefet gibi değil...

AKP'liler, "yoksullaştır-köleleştir" stratejsiyle kontrol altında tuttukları milyonlarca çaresiz seçmenin sırtında "lastik" çevirirken, giderek de güçleniyorlar...

İşte AKP'li vekiller... Sesleri çıkmayan, "parmak kaldır- indir"le görevlendirilmiş, hatta muhalefet sayesinde dokunulmazlıklarını da yitirmiş, "lastik" gibi her yöne uzayan devlet memurları!!!

Karar alamazlar, öneride bulunamazlar, "soru önergesi" veremezler ve liderin çizdiği lastiğin -pardon- çemberin içinden zerre kadar çıkamazlar...

Asıl mesele de burada başlıyor işte... Bir süre sonra yalnızca muhalefet değil, iktidar vekillerine, hatta Meclis'e de gerek kalmazsa, kimse şaşırmasın!..

Baksanıza; TBMM'de gelenek halinde getirilen "torba yasa" yöntemi ve "ikincil mevzuatlarla yapılabilecek değişikliklerin bile kanun teklifi metinlerine taşınması"na cumhurbaşkanlığınca neşter vurulacakmış...

Yandaş Türkiye gazetesine yansıdığına göre; Erdoğan, "yasa metinlerinin kısa ve öz olması, ana çerçevenin yasalarda çizilmesi, alt detaylarının ise yönetmelik veya kararnamelerle düzenlenmesine yönelik bir 'çalışma' yapıyor"muş!!! Haberde şunlara dikkat çekilmişti;

"Erdoğan bir süre önce kurmayları ile yaptığı toplantıda TBMM'nin 'yasa üretme fabrikası' hâline dönüştürülmesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. AKP kurmayları da, Meclis'in her seferinde en küçük bir mevzuat değişikliği için uzun mesailer harcadığını, çoğu zaman ikincil mevzuat veya kararname konusu yapılabilecek düzenlemelerin bile yasa metni haline getirildiğini hatırlattı. Partinin hukukçu kurmayları ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu, bu konuda 'yeni bir sistem'in işletilip işletilmeyeceğini masaya yatırdı. Yasama çalışmalarının her seferinde yasa teklifi olarak Meclis'e getirilmesinin önüne geçilecek 'adım' atılacak..."

Yandaş medya istediği kadar alengirli cümlelerle lafı eveleyip gevelesin, o haber aslında şunu anlatmaya çalışıyordu; Artık yasaları da cumhurbaşkanı tek başına çıkartacak!..

Bu saptama size sakın ola abartılı gelmesin... Yıllardır memurlardan genel müdür atamasına, belediye başkanlarından vali seçimine, mevzuatlardan genelgeler çıkartılmasına kadar -hem başbakan, hem parti başkanı, hem de cumhurbaşkanı olarak- tek karar verici olan Erdoğan'ın "tek" başına yasa çıkarıcı olmasına engel olacak bir "güç" de yok ortada!..

Velhasıl; "kontrolsüz güç, güç değildir" sözünü en iyi Erdoğan geçiriyor yaşama!!!

Bakalım bu pervasız hız, zehirlenmiş gücün yollarında, her şeyi ezip geçen o kapkara lastiği ne zaman patlatacak?..

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac