ALEVİ/TÜRK DÜŞMANLIĞI!...(1)

ALEVİ/TÜRK DÜŞMANLIĞI!...(1)

Önce çok yanlış bulduğum bir bilgi ya da inanışı düzelterek başlamak istiyorum...

İnanılması güç her türden icraat, vahşet, yolsuzluk, külhanbeylik sonrası gündeme gelen, "Başbakan'ın ruh sağlığı bozuk", "dengesiz" gibi tanımlamalara hiç ama hiç katılmıyorum... Evet, sinir katsayısı çok yüksek, sırası geldiğinde "gaddarlık" derecesine varan bir yönetim biçimini hiç çekinmeden sergileyebiliyor... Ayrıca herkesin "olmaz bu kadarı" dediği kocaman yalanları art arda sıralayabiliyor... Son derece acımasız olabiliyor...

Ancak bunlar Başbakan'ın "ruh sağlığının bozuk olduğunu" göstermez!.. 12 yıllık gidişata bakıldığında, söylemleri ve yaptıkları incelendiğinde, kilitlendiği hedefe önce yavaş yavaş, sonra koşarak giden "hesapçı" bir siyaset adamı görürsünüz...

Geçen Pazar günü sevgili Soner Yalçın Sözcü'deki köşesinde şahane bir yazı kaleme aldı. Tam sayfa incelemenin iki başlığı vardı:

-Erdoğan'ın Alevi düşmanlığının ve Türk düşmanlığının kökeni!..

Osmanlı'nın, kuruluşundaki baskın unsur olan Türk ve Alevileri nasıl dışladığını ve sonrasında aşağıladığını, özellikle Yavuz'la birlikte Sünni devletin iyice perçinlendiğini, Araplara "kavm-i necip" yani "asil kavim" derken niçin Türklere "etrak-ı bi idrak" yani "geri zekâlı" yaftasının vurulduğunu anlattı. Çok çarpıcı örnekler de verdi.

-Örneğin Yavuz Sultan Selim, Çaldıran Savaşı öncesinde Safevi Sultanı Şah İsmail'e gönderdiği mektupta aynen şöyle diyordu: "Ben Sultan Beyazıt oğlu Sultan Selim, sen ki ey eşek Türk.."

-Alevi düşmanı ve katili Sadrazam Kuyucu Murat Paşa'ya göre Türk; başı vurulması gereken pis'ti...

-Aksaraylı Kerimeddin Mahmud'a göre Türk; hunhar köpek ve kurt gibiydi. Türk'ün eline fırsat geçerse yağmayı ganimet bilirdi...

-Atatürk'ün "Nutuk"unda adı geçen son şeyhülislamlardan, hain ve soysuz, İngiliz ve Yunan işbirlikçisi Mustafa Sabri Efendi'ye göre Türk; soysuzdu...

-Son padişah Vahdettin'e göre Türk; dini, soyu, sopu, yurdu belirsiz, karmakarışık cahiller sürüsüydü...

-Rumbeyoğlu Fahrettin Bey, 1920 yılında istanbul'un işgali sürerken Damat Ferid hükümetinde Maarif Nazırlığı'na getirildiğinde ilk işi, kitaplardan "Türk" sözünü çıkartmak oldu...

Soner, tam bu noktada günümüzde Anayasa'dan, kamu bankalarından kimlerin "Türk" adını çıkarmaya çalıştığına dikkat çekiyor...

Osmanoğulları ve Türkler

Soner'in yazısını okuduğumda, aklıma uzun yıllar önce, Suudi Arabistan'ın, "Ecyad Kalesi" yıkma kararı alıp, yobaz takımı "ecdadımız" naralarıyla ayağa kalktığında yazdığım "Osmanoğulları ve Türkler" yazısı geldi. Onu da paylaşmak istiyorum:

"İnanın hiç şaşırmadım...

Ne ilkel Suudi kafasının 300 yıllık Ecyad Kalesi'ni yıkması, ne de bizim medyanın "tarihimizi yok ediyorlar" çiğliği bana hiç de garip gelmedi!..

Öncelikle; mezar taşlarını bile "İslam'da put yoktur" diye kırıp döken, duvar süslemelerini, çini işlerini, "resim günahtır" diye kazıyan Vahabi kafasından başka ne bekliyordunuz?.. Bu kafa, bu güne dek hangi sanat eserine, hangi kültür varlığına, güzel olan hangi değere sahip çıktı, korudu ki, bir tarihi kaleye saygı göstersin?

-Gelelim bizim kafaya...

Eğer, evrensel değerleri, insanlığa ait kültür hazinelerini korumak adına Ecyad Kalesi'nin yıkılmasına karşı çıkılsaydı anlardım. Ama Türkiye'deki eşsiz tarih ve kültür hazineleri için kılını kıpırdatmayanlar, Mekke'deki kale için "ecdadımızın izleri siliniyor" manşetleriyle neredeyse gözyaşlarına boğuldular!..

-Hangi ecdadımız Allah aşkına?!..

Osmanlı kimdi?..Osmanlı, Türk'ü, Türklüğü kabul ediyor muydu?. Yoksa bırakın kabul etmeyi, tam tersine derin bir tiksinti ve aşağılama ile ret mi ediyordu?.

-Bu soruları dürüstçe, hiç kıvırmadan ve belgelerle yanıtlamak gerek...

Osmanlı'da kavm-i necip

Necip Mirkelamoğlu, "Atatürkçü Düşünce ve Uygulamada Din ve Laiklik" isimli kitabında şunları yazıyor:

-Osmanlı devletini kuran, başlangıcından sonuna kadar uğrunda can verip kan akıtarak, her türlü maddi ve manevi fedakârlıklarla asırlarca onu omzunda taşıyan öz be öz Türk halkıdır... Ne var ki aynı sözleri, padişahların, sadrazamların, vezir, ümera ve ulemanının, Saray ve Enderun aristokrasisinin, kapıkulu taifesinin büyük çoğunluğu için söylememiz mümkün değildir.... Özellikle Fatih'ten sonra "ben Türküm" diyen bir padişah sesi duyulmamıştır. Bu aristokrat zümre Türk halkını yalnız can, kan ve mal vergileri için hatırlamış, onun dışında Türk olmayı bir hakaret, aşağılama ve utanç vesilesi saymıştır...

Acıklı değil mi?.. Ama bu kadarla kalmıyor. Yavuz Sultan Selim'in halifeliği devraldığı 1517'den itibaren ise Araplar Osmanlının gözbebeği konumuna yükseliyor. O tarihten sonra Arap ırkına Kavm-i Necip (asil kavim), Araplara da Nesl-i Necip sıfatı yakıştırılıyor...

Sevgili okuyucularım, yazı bitmedi ama yerim bitti!.. Alevi/Türk düşmanlığı yazısına yarın devam...


https://twitter.com/umit_zileli