ŞAŞIRDIM
Allah aşkına söyler misiniz bu ülkeyi kim yönetiyor?
Bu ülkede şaşmadan bir dakika geçirmek mümkün mü?
Sorarsanız Türkiye bir süper ülke oldu.
Çünkü başındaki kişi Türkiye’yi uçurdu.
Tüm dünyaya kafa tutuyor.
Herkesi diz çöktürdü.
Şimdi de bütün alicenaplığı ile Amerika başta olmak üzere koronaya diz çöken ülkelere yardım yapıyor.
Korona ile dünyada en etkili mücadele Türkiye’de yapılıyor.
Bütün ülkeler bizi kıskanıyor.
İktidar halkın tüm ihtiyaçlarını karşılıyor.
Bedava maske dağıtıyor, kolonyayı eksik etmiyor.
Borçlar erteleniyor, isteyene cazip ödeme koşullu krediler veriliyor.
Şaka falan değil, buna inanan milyonlar var.
Üstelik bu kalabalıklar, iktidarın gazına gelerek kendileri gibi inanmayanları “hain” olarak niteliyor, tutuklanmalarını, ömür boyu hapislerde süründürülmelerini istiyor.
Tabii bu cümlelerimden hiçbir şey yapılmadığı anlamını çıkarmaya çalışmasın kimse.
Elbette işe yarar bir çok şey de yapıldı ama bunların çoğu bilgi ve gelir düzeyi düşük kitleleri inandırmaya yönelik.
Kalan başarı ise bizzat sağlık ordusunun fedakarlığından ve milletin ferasetinden oluşuyor.
Çünkü ülke yönetimi evlere şenlik vaziyette.
Bunun için zorlanmaya, muhalefet yapmak için çare aramaya gerek de yok, bizzat iktidarın en etkili isimleri kendi ağızlarından bunu itiraf ediyorlar.
Örneğin Dışişleri Bakanı “ihtiyacımız olduğu halde başka ülkelere yardım gönderdiğimizi” söylüyor.
Övünmek için bunlar tabii ama bir anlamda itirafta bulunulmuş oluyor.
Ya ekonominin teslim edildiği ve yandaşlar tarafından “harikalar yarattığı” algısı oluşturulmak istenen Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak’a ne demeli?
Ekonominin başında olmasına rağmen nasıl hiçbir etkisinin olmadığını anlattı üstelik biraz da kibirle.
Özel bankaların tavrına çok kızıyormuş.
Dedi ki “Milletin ihtiyacı olan maskeyi stoklayanlar, gıdayı saklayanlar neyse vatandaştan topladığı parayı en çok da ihtiyaç olan böyle bir dönemde millete sunmak yerine stoklayanlar da aynıdır. Süslü reklamlar bu yapılanları gizleyemez.”
Ne ilginç değil mi? Peki ne yapmış bu bankalar?
Şöyle anlatıyor Bakan Bey: “Vatandaşa desteği geçtik, mevduatını bozdurana, kredisini yapılandırmak isteyene fahiş maliyetler çıkarıldığını duyuyoruz. Bunu asla kabul etmeyiz. Üzerine gideceğimizin bilinmesini isteriz. Kimlerin özel bankaların avukatlığına soyunduğunu da görmenizi istiyoruz.”
Ben bu sözlerden bir şey anlamadım.
Türkiye’de bankalar başına buyruk mu çalışıyor?
BDDK ne işe yarıyor?
Bankalar yasalarla mı yönetiliyor yoksa ricalarla mı?
Damat bakan ağlıyor, şikayet ediyor, mağduru oynuyor ve sanki para babalarına karşı halkın yanındaymış tavrı takınıyor.
Oysa yapması gereken iktidar olduğunu göstermektir.
Eğer gerekiyorsa bunun için kanun da çıkarılır.
Ama işi “ricayla” veya sadece sıradan insanların gazını alacak biçimde “Yoksa gösteririz gününüzü haaa” gibi boş tehditlerle götürdüklerine göre demek ki artık yönetemediklerini, beceremediklerini açıkça itiraf etmekten başka çareleri olmadığını görüyorlar.
BUNU YAZMAK GEREK
Hiçbir sorumluluk almadan süreci “Allah’a havale ederek” durumu kurtarmaya çalışıyorlar
Dikkat ediyor musunuz, iktidar korona nedeniyle yaşanılan kriz nedeniyle şu ana kadar hiçbir sorumluluk almadı üzerine.
65 yaş üstündekilere kolonya dağıtılması, kimlik numarasını yazdıranlara aksayarak da olsa bedava maske verilmesi dışında elle tutulur bir icraat yok.
Sağlık alanında zaten rutin işler sürüyor.
Sağlık ordusu fedakarca çalışarak korona musibetini önlemeye çalışıyor.
Ekonomide önlem adı altında zaten devletin sosyal yardımlar yaptığı kitlelere ek paralar ödeniyor.
Memur ve emekli maaşları da şimdilik düzenli ödeniyor.
Bunun dışında bir şey var mı?
Yok.
Çünkü bu iktidarın çapı geniş değil.
Kadrosu yeterli olmadığı gibi beceri düzeyi de düşük.
Bu durumda rutin dışına çıkıldığı an ne yapacağını şaşırıyor.
Öyle olunca da en kolay yola sapıyor, hiçbir sorumluluk almadan, adeta işi “Allah’a havale ederek” günü kurtarmaya çalışıyor.
Örneğin biraz uzun süreli sokağa çıkma yasağı koyamıyor çünkü bu durumda ciddi sorumluluk yüklenmek durumunda kalacak.
Özel bankalara müdahale edip devlet bankalarındaki uygulamaları yapmalarını isteyemiyor, çünkü bu hükümete büyük sorumluluk yüklüyor, bunun altından kalkamayacağını biliyor.
Hastanelere bile müdahale edip sorumluluk almamak için tuhaf biçimde sahra hastaneleri inşa etmeye kalkıyor.
Şu an yapılan tek şey halkta “Bu hükümet çok başarılı” algısı yaratarak seçime hazırlanmaktır.
OKURDAN MEKTUP
Maske dağıtımı pek becerilemedi
Günlerdir maskelerle ilgili şikayetler alıyorum.
Sadece ben değil tabii, yandaş medyaya da gidiyor bu şikayetler.
Nereden anladığımı sorarsanız, bana da gelen mesajların bir kısmında gönderilenler arasında bu kişilerin olduğunu da görüyorum.
Yani sonuçta onlar da bu şikayetlerin farkındalar.
Yazmasalar, söylemeseler de gerçeği biliyorlar aslında.
Hesapta 32 milyon kişiye mesaj gitmiş durumda. Yandaş medyaya göre 195 milyon maske talep edenlere dağıtıldı bile.
Bu biraz da 1982 anayasasına benzedi.
O anayasa yüzde 92 ile kabul edilmişti, ama sokakta kime sorsanız nedense hep yüzde 8’in içindeydi.
Tabii sonuçta maske dağıtılmıyor demiyorum, dağıtılıyor dağıtılmasına da bir çok geciktiler, iki maskeler çok kalitesiz, ü, devamı gelecek mi, bu konuda milletin güveni pek yok.
gibi görünüyor.
Bu arada başvuru taleplerine kimlik numarasının yanısıra cep telefonu numaraları da yazılı.
Bir okurum demiş k; “Bizim ailemiz 4 kişi: Ben, eşim, kızım ve oğlum. Kızım ve oğlum büyük. Kızım Ankara dışında başka şehirde çalışıyor. Zamanında cep telefonları yeni çıktığında ben, tüm ailemiz için cep telefonlarını hatlarını kendi adıma almıştım. Maske dağıtımı söz konusu olunca e-Devletten, aynı evde birlikte yaşadığımız kendim, eşim ve oğlum için başvuruda bulundum. Başvuruda, hepimizin ad soyadlarımızı, T.C. kimlik numaralarımızı ve cep telefonu numaralarımızı ayrı ayrı yazdım. Kızım ayrı şehirde yaşadığı için onun adına başvuruda bulunmadım. Hepimizin cep telefonuna Sağlık Bakanlığından SMS ile şifre geldi. Ama çok ilginçtir; hepimize gelen SMS’de de benim adım yazıyor ve şifrelerin hepsi de aynı. Hatta kızım adına başvurum olmamasına rağmen aynı SMS mesajı onun telefonuna da gitmiş. Yani kısacası adıma kayıtlı 4 telefona da aynı isimle aynı şifre gönderilmiş. Eczaneden benim, eşimin ve oğlumun maskelerimizi almaya gittiğimizde sadece bana 5 adet verdiler. Diğer telefonların hat sahibi de ben olduğum için ve de mesajların hepsinde benim adım yazdığından ve aynı şifre geldiğinden dolayı ailenin diğer bireylerine maske alamadık. Maske dağıtımının cep telefonu hat sahibi olmakla ne alakası var?
Parayla da alma imkanı yok. Bu durumdaki insanlara devlet maskeyi nasıl vermeyi düşünüyor acaba? Belli ki bu panik ortamında bu husus kimsenin aklına gelmedi.”
Pek çok okurdan aldığım mesajlardaki ortak nokta ise şöyle; “Başvuru yaptım, mesaj geldi. Antalya’da oturuyorum ama ‘Ankara’daki herhangi bir eczaneden maskenizi alabilirsiniz’ yazıyor, bu nasıl iş?”
Anlaşılan bazı kodlar nüfus kütüğünün olduğu kentler için geçerli kılınmış.
Sonuçta bir beceriksizlik var.
ÇOK GÜLDÜM
Bu yazı tamamen “espri amaçlı” bir yazıdır.
Şakadır.
Ciddiye almayın.
Sadece gülün, hepsi bu.
Bir dostum 70 yaşında, bu korona sokağa çıkma yasağından yaka silkiyor.
“Yahu, ben yıllardır yürümeye alışmışım evde oturamıyorum, patlayacağım, sonuçta bir çıkar yol buldum” dedi.
Evinin adresini yazmış ve cebine koymuş.
“Şimdi epeyce yürüyorum” diyor.
Peki nasıl oluyormuş.
Cevabını şöyle veriyor; “Bir zaman sonra polisler çeviriyorlar adımı soruyorlar, ‘bilmiyorum’ diyorum. Üstümü arayıp cebime koyduğum notu buluyorlar. Adresimin yazılı olduğu kağıtta ayrıca “dikkat alzaymır hastasıdır’ da yazıyor. Polisler gayet nazik biçimde beni arabalarına davet ediyorlar eve kadar bırakıyorlar.”
Tekrarlıyorum, şakadır, yapmaya kalkmayın.
ÖNERİ
Youtube kanalımı izleyin lütfen, RTÜK kararına tepkimi anlatıyorum
RTÜK anladığım kadarıyla bana karşı sanki bir kan davası güdüyor.
5 gün kapatma cezası verdiler, çok haksız ve mesnetsiz bir karardı, mahkemeden döndü, galiba buna çok içerlediler.
Şimdi yine hiçbir dayanağı olmayan yepyeni bir suç icat etmişler, üç günlük kapama kararı daha geldi.
İşin kötüsü ağır para cezaları da var.
Bunlara karşı elbette hukuken gereği yapıldı yapılıyor da.
Kişisel tepkimi ise kendi youtube kanalımda dün yaptığım 18 dakikalık konuşma ile dile getirdim.
Bu duygu ve düşüncelerimi Tele1 ekranlarından seslendirmedim.
Çünkü belli ki benimle hesaplaşırken Tele1’i de yok etmeyi kafalarına koymuşlar.
Bu nedenle tepkimi Tele1 ekranından göstermek istemiyorum.
Sizlerden ricam, youtube için yaptığım son konuşmayı izlemeniz.
Sizlerin desteği her zaman güç ve cesaret veriyor, bunu bilmenizi özellikle isterim.
NOT: Youtube’a girip “can ataklı” yazdığınızda kendi sayfam da çıkıyor. Tabii bu arada abone olmayı da ihmal etmeyin lütfen.
https://twitter.com/can_atakli_