ALLAH'tan İMAN mı AKIL mı İSTENMELİ?
İnsanlık tarihi en az 2 milyon yılı kapsıyor.
Bugünkü anlamda iman işinin devreye girmesi ise en fazla 4 bin yıl kadar eskiye uzanıyor. Tevrat üzerinden gidebileceğimiz yer ancak bu kadar. Kuran üzerinden de 1400 senelik bir iman tarihi bulabiliyoruz. Anlayacağınız, insanlık tarihinde imanın yeri devede kulak bile değil.
Ya akıl?
Akıl, insanoğlunu hayvanlar içerisinde seçkin hale getiren içsel/beyinsel güç. Maymunlar sürüsünün bir parçası olarak kalmaktan aklını yavaş yavaş devreye sokarak ve alet kullanmasını öğrenerek kurtulmuş ilk atalarımız. Yani akıl, hava kadar, su kadar, ekmek kadar gerekli.
İnsanoğlu yüzbinlerce yıl imansız yaşadı ama akılsız yaşayamadı. Aklını kullanmasını bilmeyen insan toplulukları yok olup gittiler. Özellikle de yöneticiler, halkı elde tutabilmek için akılı dışlayıp imana sarıldıklarında felakete davetiye çıkarmış oldular.
AKIL VE ADALET
Sağ kesimin son zamanlarda yetiştirdiği ilginç isimlerin başında gelenlerden Dücane Cündibeyoğlu bu gerçeği görenlerden. Bir ara Ankara’daki konferansında şunları söylemişti:
“Yöneticiyi ibadet bozar. Zahitlik, yöneticiyi hasta eder. İmanın- küfrün devlet yönetmeyle bir alakası yok. Devlet yönetmenin temel kavramı adalet ve zulümdür. Adil olursa devlet ayakta kalır, zalim olursa yıkılır. Bugünkü problemlerden bir kısmı: Yöneticiler dindarlaşıyor o yüzde akıl azalıyor, iman çoğalıyor, yorumlama yetenekleri azalıyor. Ne lazım? İmana gerek yok. İman sadakat için işe yarar. Bizim çocuklar, 650 bin yıl yaşayan denizanaları gibi zihinsel işleme gerek duymaz. Devleti yöneten akıl zayıflarsa, bir kişi konuşur.”
Dücane Bey’in söyledikleri çok net: Akıl ve adalet kurtarıcıdır; iman ve zulüm ise yıkıcıdır. Denkleme dikkat edelim: Tarih gösteriyor ki aklın egemen olduğu yerde adalet; imanın baskın olduğu yerde ise zulüm vardır.
İnanmayan bugünkü İslam dünyasına şöyle bir baksın, yeter.
Türkiye’deki çözümsüzlüğün altında da aklın hızla ikinci plana atılması gerçeği yatmıyor mu?
İMANIN GİRDİĞİ YERDEN AKIL KAÇAR
Atalarımız bu konuda, “Aklı olmayanın dini olmaz!” demiştir. Yani, akıl-iman (din) denkleminde temel olan akıldır. Gerçek din, ancak akla uygun olan dindir.
Dinin baskın olduğu devletler krallıktır, sultanlıktır, padişahlıktır. Modern çağda ise seçilmiş diktatörlüktür. Buradaki yönetim zulme dayanır.
Aklın önde olduğu devletler ise demokrasidir; buralarda ise göreceli saysak bile adalet bulunur.
Akla dayalı devletler dine dayalı devletleri yenmişler, sömürge haline getirmişlerdir. Batı bugünkü üstünlüğünü dini ile değil aklı ile elde etmiştir.
Bu çağda yönetimde dini egemen kılmak, sömürge olmayı kabul etmektir.
TOPLUMUN BAŞ BELASI O KADRO
İslam dünyasındaki iktidarlar, ta 7. Yüzyıl’daki Muaviye zamanından beri aklı sürgün etmek için bugün ilahiyatçı dediğimiz din adamlarını kullandılar. Bunların büyük bölümü, rahmetli Abdülbaki Gölpınarlı’nın deyişi ile “dinini dünyalığına satmış adamlar”dır.
Düşünün ki aydın bir ozan sayılan Mevlana Celaleddin bile, Mesnevi’sinde aklı çamura saplanan bir eşeğe benzeterek aşağılamıştır.
Bu zihniyetin günümüzdeki uzantıları; Kuran kursları, imam hatipler, ilahiyat fakülteleri ve Diyanet İşleri örgütlenmesi aracılığıyla bugün de Türk toplumunu zehirlemeye devam ediyorlar. Televizyonlarda hep bunlar konuşturularak zehirlenme derinleştiriliyor.
Bu toplum düşmanı kadro (Aralarındaki üç beş aydın ilahiyatçı kusurumuza bakmasınlar!) akıl düşmanlığı yapmakla görevlidir.
Başımızda dolaşan kara bulutların sebebi, dış güçlerin bize tuzak kurması değil, bizim yönetim tabakamızın akla olan düşmanlığıdır. Onlar iktidarda kaldıkları sürece Türkiye iyiye gitmeyecek daha derin belalara doğru savrulacaktır.
Kurtuluşumuz da Allah’tan iman istemekle değil akıl istemekle mümkündür.
https://twitter.com/r_zelyut