ANALİZ
Amerika’nın yeni Reza Zarrab’ı
Adamın adı marka gibi sunuluyor.
Gazete ve internet haberlerinde mutlaka görüyorsunuzdur, Sezgin Baran Korkmaz yazdıktan sonra yanına parantez içinde (SBK) rumuzu mutlaka konuyor.
Böyle bir rumuz konmasının amacı, yazıda bundan sonra Sezgin Baran Korkmaz isminin kısaca SBK olarak geçeceğini belirtmektir.
Yakın dostları, arkadaşları kendisine nasıl hitap ediyor bilemiyorum.
Sezgin adı mı önde yoksa Baran mı?
Herhalde kendisiyle konuşanlar üç adını birden söylemiyordur.
Örneğin Veyis Ateş kendisine nasıl hitap ediyordu acaba?
Sezgin Baran Korkmaz, yani SBK, bir süre önce yurt dışına kaçtı.
Kaçması için bizzat İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kendisini makamına çağırdığı, hakkında dosya hazırlandığını ve hemen kaçması gerektiğini, ama bunu yapmadan önce bir ünlü iş insanından olan alacağından vazgeçmesi gerektiğini söylediği iddiaları atıldı ortaya.
Sonuçta SBK Türkiye’den kaçtı.
Cumartesi gecesi internet sitelerine şöyle bir haber düştü;
“Türkiye’de hakkında kara para soruşturması başlatıldıktan sonra yurt dışına çıkan ve bir daha dönmeyen SBK Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sezgin Baran Korkmaz, Avusturya’da tutuklandı.
SÖZCÜ’den İsmail Saymaz’a konuşan Sezgin Baran Korkmaz’ın avukatı Mehmet Demir, ABD’nin talebi üzerine, Korkmaz’ın Avusturya’da tutuklandığını ifade etti. Yargılama sürecinin Avusturya’da devam edeceğini kaydeden Demir, Türkiye’nin de iade talebi olduğunu söyledi.”
SBK rumuzlu iş insanı, Türkiye’nin talebi üzerine yakalanmamış anlaşıldığı kadarıyla.
Amerika istemiş ve Avusturya polisi de gitmiş yakalamış.
Acaba gerçekten yakalandı mı, yoksa SBK, Amerika ile anlaşma yaparak teslim mi oldu?
Bana “teslim olmuş olması” daha mantıklı geliyor.
Çünkü kaçtıktan sonra Türkiye tarafından ısrarla aranmayan SBK’nın adı bir anda çok konuşulmaya başlayınca bana öyle geliyor ki, bu kişinin can güvenliği de tehlikeye girdi.
Bu durumda belki de en iyi çare “itirafçı olmak kaydıyla” Amerika’ya teslim olmaktır.
SBK’nın yakın geçmişine bakınca “ayakkabı boyacılığından” multimilyarderliğe yükselen bir hikâye görüyoruz.
AKP iktidarı ile çok ilişki kurulmuş, herkesin peşinde olduğu bir odak haline gelmiş, saray medyası ile içli dışlı olmuş, bir taraftan hayırseverlik efsaneleri anlatılırken, diğer taraftan iktidarın birçok adamına avantalar sağlamış bir kimlik oluşmuş.
Tıpkı Reza Zarrab gibi.
Herkes hayran, herkes peşinde, herkes önünde el pençe divan.
Sonra bir gün….
Yakın bir gelecekte SBK da tıpkı Reza Zarrab gibi Amerikan mahkemelerinde itiraflara başlarsa hiç şaşırmam.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Birini yere yatır, diğerine sarılıp “ağabeycim” de
Kaotik bir ortam yaratmak isteyenlerin maşası biri, HDP’nin İzmir’deki il binasına elinde tüfekle daldı, sağa sola ateş açtı ve bir genç kızı öldürdü.
Sonra da işlediği cinayetin fotoğraflarını çekti, bunları sosyal medya hesabından paylaştı ve polisin gelmesini bekledi.
Polis geldi.
Adamı yakaladı.
“Adın ne abicim senin?” diye kimlik sorgulaması yaptı biri.
Diğeri boynuna sarılıp dışarı çıkardı.
Adam tutuklandı.
İlk ifadesinde asla pişman olmadığını söyledi.
Saray medyası yalandan, “Bu provokasyonlara asla gelmeyin, amaç ortamı karıştırmak” falan türü yazılar yazdılar.
Diğer tarafta ise Boğaziçi öğrencileri var örneğin.
Sokaktaki bir “protesto” eylemine karşı polis 20’li yaşlardaki bir öğrenciyi döve döve yüzüstü yere yatırıyor, ellerini arkadan kelepçeliyor.
Bu iki fotoğraf Türkiye’nin gittiği korkunç yolun sadece bir göstergesidir.
“Benden yana, bana karşı” ayırımını bu kadar derinleştiren bir iktidarın sonu da iyi değildir ama…
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Peker’i kim öldürmek isteyebilir?
İşin aslına bakarsanız ortada çok büyük bir skandal var.
Sedat Peker iki haftadır video yayınlamıyor.
Çünkü “suikast” ihbarı alınmış.
Bu ihbarı alanlar Birleşik Arap Emirlikleri’nin güvenlik birimleri.
Sedat Peker’e denmiş ki, “Yeni bir video hazırlarsanız suikast riski artacaktır, çünkü video yayınlandığında konum, teknolojik yazılımlar/ürünlerle kolayca bulunabilir. Böyle bir riski üstlenemeyiz, bu nedenle video çekimlerinize ara verin.”
Sedat Peker’in hedefte olması çok normal.
Ama kimin hedefinde olduğu çok önemli.
Belki kimse açıktan söyleyemez ama Sedat Peker iktidarın hedefinde.
Ve üstü kapalı konuşulan da Peker’in bizzat devlet eliyle düzenlenecek bir saldırıya/operasyona maruz kalacağıdır.
“Yok Dubai’de rakip mafya örgütleri varmış, yok Türkiye’deki bazı çıkar grupları Peker’den rahatsızmış” bana göre bunların hepsi palavradan ibaret.
Çok açık bir gerçektir ki, iktidarın bazı devlet makamlarını ele geçiren başka tür çeteler yok etmek istiyor Peker’i.
Bunun için de devletin gücünü, elemanlarını ya da ilişkilerini kullanmaktan çekinmeyecektir bu çeteler.
Zaten bunu saray medyasının yeni önemli ayaklarından biri olan Aydınlık fazlasıyla açık etti.
Peker’e “devlet operasyonu yapıldığını, çatışma bile çıktığını, Peker’in şimdilik kurtulduğunu” yazdı.
Sedat Peker’in yaptığı açıklamalar gerek devlet içinde, gerekse dışında birçok kişiyi rahatsız ediyor elbette.
Ancak rahatsız olanlar içinde adı geçenlerin değil de daha çok devletin bir operasyona kalkacağına inanılması ve gelişmelerin de bu yönde gözükmesi çok talihsiz bir durumdur.
Türkiye’yi bu hale getirmeye kimsenin hakkı yoktur, olamaz da.
ÜZÜLDÜM
Halk TV iyi bir iş yapmadı
Habertürk kanalının ana haber sunucusu Veyis Ateş, adının büyük bir skandala karışması üzerine çalıştığı kurumdan uzaklaştırıldı.
Veyis Ateş, kirli bir pazarlığın içinde olmakla suçlanmıştı.
Bizzat aynı kurumda birlikte olduğu iki yazar Veyis Ateş’in karıştığı kirli ilişkinin ses kaydını dinlediklerini açıkladılar.
Çalıştığı Habertürk yönetimi kendisinden bir açıklama yapmasını talep etti.
Ama Ateş bunu yapmadı.
Çeşitli gazetecilerden gelen ısrarlı sorulara da hiç cevap vermedi.
Sonra bir anda “Veyis Ateş, Halk TV’de soruları yanıtlayacak” anonsu ile karşılaştık.
İsmail Saymaz soracaktı, Veyis Ateş de her şeyi cevaplayacaktı.
Açıkçası çok şaşırdım.
Halk TV elbette bir haber kanalı olarak gerçeğin ortaya çıkarılması için kim olursa olsun herkesle ilgili haber yapabilir.
Ancak saray medyasının çok önemli bir aktörünü, henüz kendisi bile açıklama yapmadan ekrana çıkarmak, “aklama çabası” olarak algılanacaktır.
Nitekim öyle de oldu.
İsmail Saymaz istediği kadar “Ben her şeyi sordum, hatta azarlayacak kadar bile ileri gittim” dese de Veyis Ateş o gece elbette kamuoyu gözünde aklanmamıştır ama halk TV “aklamacı-paklamacı” konumuna düşmüştür.
Halk TV yönetimi, “Veyis Ateş ilk andan itibaren tek kelime bile etmemişken neden bizim kanalımızda ‘para almadığını ve birileri adına pazarlık yapmadığını, ses kaydının kendine ait olmadığını’ söylemiştir?” sorusuna cevap bulmak zorundadır.
Halk TV’nin bugünkü ortamda kendine zarar verme hakkı ve lüksü yoktur.
Bİ SORALIM BAKALIM
Soylu’nun “İsmi savcıya söyledim” demesinin bir anlamı yok
Türkiye tam bir komedi ülkesine dönüştü.
Çadır devleti gibi yönetilince işler böyle oluyor.
İçişleri Bakanı kalkıyor, “Sedat Peker bir siyasetçiye ayda 10 bin dolar veriyor” diyor.
Kim olduğu sorulunca yan çizip “Söylemem ama savcıya açıklayacağım” cevabını veriyor.
Sonra önce Meclis Başkanı’na gidiyor.
Oradan da savcıya geçiyor.
Resmi olarak “O ismi savcıya verdim” açıklaması geliyor bunlardan sonra.
O halde sormak gerekmiyor mu bazı soruları?
Örneğin Soylu o ismi “ihbar” olarak mı söyledi savcıya?
Savcı kendisine söylenen bu isim hakkında bir soruşturma mı açacak?
Soylu savcıya gidip isim verirken yanına bir belge, bilgi, kanıt koydu mu?
Diyorum ya ülke komedi ülkesi oldu.
Soylu’nun bir savcıya isim vermesinin hiçbir anlamı yoktur.
Bu isim veriliyorsa ortaya bir de suç eylemi konmalıdır.
Soylu’nun savcıya isim vermesiyle kim suçlanmaktadır, Peker mi, yoksa para alan siyasetçi mi?
Herkesin önünde bir oyun oynayıp iktidar sürelerini uzatmak istiyorlar, bunun başka açıklaması yoktur.
https://twitter.com/can_atakli_