ANKA KUŞU

ANKA KUŞU

Kitabı büyük bir keyif ve hızla okuyup bitirdikten sonra bir süre düşündüm; iki sözcükle anlatmaya kalksam ne derdim acaba? Sözcükleri bulmak çok kolay oldu:

Başucu kitabı!

Mustafa Kemal ve Son Cüret’ten sonra üçlemenin son kitabının adı zaten ne anlatılmak istendiğini açıkça ortaya koyuyordu:

Anka Kuşu!

Önce sözlük anlamına bakalım:

Ölümün baş habercisi olarak da bilinen Zümrüdü Anka Kuşu, Kaf dağının ardına gidip ıssız kabuğuna çekilir ve ölümünü bekler.  Ölür ve tekrar küllerinden doğar. Yeniden doğuşu betimleyen bu kuş günlük hayatta sabır edip, çaba sarf edip, asla pes etmeden başarıya ulaşmayı da temsil etmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk devrimini ve Aydınlanmayı daha iyi anlatacak bir başka kitap adı düşünemiyorum!

Sevgili kardeşim Yılmaz Özdil, birçok kaynağı, yüzlerce kitabı taramış, sonra oturup son derece sade bir dille 15 yıllık “Başlangıç Dönemini” anlatmış Anka Kuşu kitabında…

-Kuruluşun müthiş güven ve özveriye dayanan felsefesini anlatmış mesela…

-Bir kuruş bile borç almadan başarılan ekonomi devrimini anlatmış örneğin…

-Tarımda yaratılan akıl almaz başarıyı, yapılan fabrikaları, döşenen rayları, millileştirilen şirketleri anlatmış isim isim…

-Kurulan fabrikaların yalnızca fabrika değil insanların hayatına mucizevi değişiklikler getiren bir yaşam biçimi yarattığını anlatmış…

-Türk kadınının yüzyıllar sonra nasıl özgürleştiğini, nasıl toplumun en ön saflarında yerini aldığını, ilkel tabuları birer birer nasıl parçalayıp attığını da anlatmış…

-Türklere, kendi vatanlarında yasaklanan Türkçe’nin nasıl yüceltildiğini de örnekleriyle anlatmış…

-Bütün coğrafyaya dağıtılan Sümerbank, Nazilli basma, Kayseri bez, Karabük Demir Çelik, Bursa Merinos gibi dev fabrikaların bir kuruş ödenmeden öz be öz Anadolu topraklarının ürünleri olan domates, patlıcan, biber, meyvelerle nasıl ödendiğini de anlatmış… Hepsinin 100 yıl sonra nasıl yok edildiğini de anlatmış tabii…

Kuvayı Milliye’nin Türk devriminin neferleri!

Mesela Türk Havayolları’nın 1932’deki kuruluşunu, o tarihte British Airways, Air France, Alitalia gibi büyük ülkelerinin havayolu şirketlerinin henüz kurulmadığını not düşmeyi de ihmal etmemiş…

Atatürk’ün büyük dehası sayesinde Nazi zulmünden kaçan Musevi bilim insanlarının nasıl koşa koşa Türkiye’ye geldiğini, ülkenin her alandaki büyük inşasına canla başla nasıl katıldıklarını hatta bazılarının Türk tabiiyetine bile geçtiğini de isim isim anlatmış…

Türk Devrimi’nin kuvvacı neferleri Mustafa Necati, Mahmut Esat Bozkurt, Reşit Galip, Dr. Refik Saydam ve tabii adlarını buraya sığdıramayacağım yurtseverlerle birlikte isimsiz kahramanlarımızı da anlatmış…

Okurken, bildiğim pek çok şeyin yanında bilmediğim bir sürü bilgiyle de karşılaştım. Mesela 1934’te Hayatı Ucuzlatma Komisyonu kurulduğunu, fırsatçılığa asla izin verilmediğini öğrendim…

Yine, Türk Petrol Şirketi kuruluşuyla birlikte ABD’den sondaj makinası getirildiğini, ilk petrol kuyusunun Midyat’ta açıldığını, 1935’te Mürefte’de dört kuyu açıldığını, doğalgaz bulunduğunu, 1937’de ilk açılan kuyudan petrol fışkırdığını da öğrendim. 1950’den sonra tüm çalışmaların durdurulduğunu da..

Mesela Atatürk’ün İran Şahı’na Kayseri Jet Fabrikası’nda üretilen bir uçak hediye ettiğini, Şah daha memleketine dönmeden, uçağın bir Türk pilot tarafından Tahran’a teslim edildiğini biliyor muydunuz!..

Anka Kuşu’nu yaratan dehanın ölümü!

Bundan sonrasını Yılmaz’ın kaleminden anlatmak istiyorum; Zaten 15 yıllık mucizenin ve tabii kitabın da son sözleri bunlar:

Türk vatanını yoktan var etti.

 Türk milletini yok oluştan kurtardı.

 Milli mücadeleyle bir mucize gerçekleştirmişti.

 Cumhuriyetle ikinci mucizesini gerçekleştirdi.

 Batı dünyasının anca 500 yılda gerçekleştirebildiği Rönesans, reformasyon, bilim devrimi, düşünce devrimi, Fransız devrimi, sanayi devrimi, demokrasi gibi kavramları, insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş şekilde 57 yıllık ömrüne sığdırmayı başardı,

1923’ten itibaren sadece 15 yıl içinde…

100 yıldır yakalanamayan bir sıçrama yarattı.

Trajik bir yangının küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti, küllerinden doğan Anka Kuşu’nun mitolojik değil, gerçek olduğunun kanıtıydı.

408 sayfalık kitabı deyim yerindeyse bir solukta, zaman zaman nemli zaman zaman da yaşlı gözlerle okudum. Deha ve yurtseverliğin yarattığı mucizeyi okurken, belki de 84 yıl sonra içine düştüğümüz çukura, yaşadığımız utanç dolu kepazeliğe de ağlıyordum, kim bilir!

Varol sevgili Yılmaz, yüreğine, kalemine sağlık arkadaşım…

https://twitter.com/umit_zileli