“ATATÜRK'ün P.ÇLERİ!..”
Tesadüfe bakın, enteresan biçimde kelimesi kelimesine aynı nefret dolu sözler...
Cerattepe’de, topraklarını, yaşamlarını korumak için direnen savunmasız kadınlara da “Allah yarattı” demeden, copla, gazla saldıran Çevik Kuvvet polisleri de aynı sözleri söylemişti:
-Atatürk’ün p.çleri!..
Meclis’in önünde “Laikliğe çağrı” grubunun düzenlediği, CHP milletvekillerinin de destek verdiği eyleme de gaz ve plastik mermiyle saldıran mümtaz çevik muhteremler yine aynı sözcükleri haykırıyordu:
-Atatürk’ün p.çleri kaçmayın!..
Aynı tornadan mı üretildiler yoksa aynı eğitimden mi geçtiler bilemiyorum; ancak işin hangi aşamaya vardığını, ayrımın hangi boyutlara ulaştığını gayet açık biçimde görebiliyorum!.. Daha geçen gün yazmıştım; Saray ve iktidarın diğer unsurlarının 1923 hedefi artık kendi ağızlarından itiraf edilmeye başlanmıştır:
-Türkiye İslam Cumhuriyeti!..
Yukarıda bahsettiğim, insanların üzerine en ağır sözcüklerle ve de sanki düşmanın üzerine saldırırcasına yürüyen aslanlar da bu kafanın adeta “Paramiliter” kara gömlekli kuvvetleri rolünü üstlenmiştir! TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ın görünürde durup dururken söylediği “laiklik anayasada yer almamalıdır” sözleriyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti’ni gömme yolunda yeni ve açık bir döneme girilmiştir:
-Artık kartlar her geçen gün daha açık oynanacaktır!..
Söyleyen Kahraman söyleten kim?!.
Meclis Başkanı’nın sözleri ve ardından yaşananlara geçmeden önce sorulması gereken çok önemli bir soru var önümüzde:
-Kahraman’ı o makama kim taşıdı?.
Bu muhteremi uzun yıllar sonra milletvekilliğine, oradan da Meclis Başkanlığı’na taşıyan Saray’ın bizzat kendisidir!.. Peki kimdir İsmail Kahraman? Bir hayli geriye dönmemiz gerekiyor:
-1 Mayıs 1969... Gericilerin hiç haz etmedikleri Yargıtay Birinci Başkanı İmran Öktem vefat etti. Dönemim Milli Türk Talebe Birliği(MTTB) “Dinsiz Öktem’in cenaze namazı kılınmasın” kampanyası düzenledi. 3 Mayıs’ta ise Ankara Maltepe Camisi’nde düzenlenen cenaze töreni basıldı. Kara sakallı yobazların baskınına imam kılıklı yobazlar da destek verdi ve cenaze namazını kılmayı reddettiler. Namazı Avukat, ilahiyatçı Ahmet hıfzı Gözübüyük kıldırdı. Olaylar o kadar büyüdü ki, cenazede bulunan İsmet İnönü’yü korumak için Tuğgeneral Nabi Alpartun silahını çekti. İnönü olaylar için “Bu yaşanan ikinci 31 Mart vakasıdır” dedi...
-16 Şubat 1969... 76 gençlik örgütü boğaza demirleyen ABD’nin 6. Filosu’nu protesto etmek için Taksim Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. Meydana ulaştıklarında polis tarafından küçük topluluklar halinde geçişlerine izin verildi. Meydanda ise elleri sopalı, bıçaklı gericiler bekliyordu. . Tekbir getirerek saldıran yobazlar iki genci bıçaklayarak öldürdü. Tarihe “Kanlı Pazar” olarak geçen bu olayı da MTTB düzenlemişti. Peki kimdi bu gerici örgütün başkanı. BugününTBMM Başkanı İsmail Kahraman!..
İşte bu İsmail Bey isimli muhterem, İslam Ülkeleri Akademisyen ve Yazarlar Birliği AY-BİR’in düzenlediği “Yeni Türkiye Konferansları” dizisinin altıncısında, aynen şu sözleri sarf etti:
-Laiklik bir kare yeni anayasada olmamalıdır...Dindar anayasa meselesinden anayasamızın kaçınmaması lazım. Dini olarak bahsetmesi lazım...
Burada sorulması gereken şu: Meclis Başkanı sıfatlı muhterem, söylediği bu sözlerle ortalığın karışacağını, büyük gerilim doğacağını bilmiyor muydu?. Kendisinin geçmişten pek bir şerbetli olduğu bu durumu bilmemesi olanaksız... Yoksa özellikle böyle olmasını mı istedi?.
-Ya da sözler onun ağzından çıktı ama konuşan aslında başkası mıydı?!..
Yeni 31 Mart Vakası!..
Başta da söylemiştim. Bu konuşmayla birlikte Türkiye’de yeni bir süreç başladı...
Anayasaya kökten aykırılık, Türkiye cumhuriyeti rejiminin toptan ortadan kaldırılmasına yönelik bilinçli söz ve eylem, ne derseniz deyin hepsi bu konuşmaya uyuyor!. İşte bu nedenle AKP’nin, üstelik anayasa profesörü, hukukçu kimlikli anayasa Komisyonu Başkanı, art arda gerçekten kargaları güldürecek açıklamalar yaptılar. Örneğin Mustafa Şentop şöyle dedi:
-Meclis Başkanı parti adına konuşmuyor!..
Kimin adına konuşuyor peki? “Sınırlı Sorumlu Balıkçılar Kooperatifi” adına mı?!. Anayasa Profüsürü Burhan Kuzu ise gerçekten pek demokratik bir tweetle katıldı tartışmaya:
-Elbette herkes ifade özgürlüğünde serbesttir!..
Gerçekten çok haklı; ifade özgürlüğünde ve akabinde dayak yeme, gaza boğulma, tutuklanma özgürlüğünde de fazlasıyla serbest olunduğu kesin!..
Şimdi, eğri oturup, doğru konuşalım; incelikli hazırlanmış yeni bir kampanyayla karşılaştığımız çok açık... Göreceksiniz, yanaşma takımı gazetelerinde, Tv’lerinde ciddi ciddi bu konuyu tartışmaya, milletin beynini allak bullak etmeye soyunacaklar..
Peki, muhalefet ne yapacak?. Bu yönetimiyle MHP’den pek bir umut olmadığını açıkça görmek gerek. 2010 yılından bu yana “uyku düzeninde” muhalefeti sürdüren, başta Kemal Kılıçdaroğlu, yönetim elemanlarının sorulan sorulara “laiklik tehlikede değil” yanıtı verdikten sonra bugün köpürüp, “laikliği yedirmeyiz” lafları etmesi de hiç etkileyici değil!.. Artık sözlerin hiç bir anlamının kalmadığını görmeleri gerekiyor!..
Görmeleri gereken bir diğer büyük tehlike de, “dokunulmazlık” oyununun yeni planın bir parçası olduğu gerçeği!.. Umarım ve dilerim, “teslim alınmaya” yönelik bir plan olduğunu artık görür ve sahaya inerler. Sözün bittiği yerdeyiz...