AYASOFYA ile UĞRAŞMAYIN!

AYASOFYA ile UĞRAŞMAYIN!

Bazı eserler vardır ki hangi ülke topraklarında olursa olsun dünyaya mal olmuştur. Tüm dünya insanlarının o eserde hakkı vardır. Ayasofya da onlardan biridir. Şimdilerde Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması veya mevcut durumunun bozulmasına yol açacak tasarruflar dile getirilmektedir.

1453 İstanbul’un fethi kutlamaları çerçevesinde Ayasofya’da Fetih suresinin okunması ve kültür ve turizmde sorumlu bakanın el pençe durarak Cumhurbaşkanı'nı dinleyişi bizi Osmanlı zamanına yolculuk yaptırdı! Osmanlı tarihimizle ve büyük padişahlarımızla övünmek başka bir şey o günlere öykünmek başka bir şey. Bilgi ve enformasyon çağında tarihten bize miras kalan bu ve benzeri değerli eserleri insanlığın kültür hazinesi olarak koruyalım yeter. O eserlerden halkı etkileyecek ve duygularını kabartacak tasarruflara hiç mi hiç ihtiyaç yok.

Ayasofya Konstantinopolis, yani bugünkü İstanbul’da İmparator Jüstinyen’in himayesinde bir Hıristiyan katedrali (piskoposluk makamı bulunan büyük kilise) olarak yapıldı.

Ayasofya Doğu’nun gizemciliği ile Roma İmparatorluk mimarisinin birleştiği bir eser olarak 532 ile 537 yılları arasında inşa edildi. Milletli İsidoros ve Trallesli Anthemius tarafından tasarlandı.

Kilisenin kubbesi 55 metre yüksekliğinde olup yarım kürenin ağırlığını dört paye üzerine eşit olarak dağıtan dört adet üçgen parçayla (pandantif) desteklenmiştir.

Kubbenin temelindeki kırk pencere içeriye ışığın girmesini sağlar ve kubbeyi ağırlığı yokmuş gibi aşağıda ibadet edenlerin üzerine süzülüyormuş gibi gösterir.

Kilise başlangıçta altın motiflerle ve dekoratif motiflerle süslenmişti. Sonradan gelen hükümdarlar bu motiflere kutsal şahsiyetleri ekletti.

Yunanca “kutsal bilgeliğin kilisesi” anlamına gelen Ayasofya, yıllarca depremlerden oldukça hasar gördü. Başlangıçta Bizans İmparatorunun şahsi kilisesi olan Ayasofya 1453’de Fatih Sultan Mehmet Han tarafında İstanbul’un fethedilmesiyle camiye dönüştürüldü.

İnsan resimlerinin İslamiyet tarafından yasak edilmesi nedeniyle figüratif mozaiklerin üzeri alçıyla kapatıldı. Daha sonra dört minare eklendi.

1936 yılında Atatürk döneminde bina ibadethane olmaktan çıkartılarak müze haline getirildi. Bugün Ayasofya İstanbul’un en fazla turist çeken yerlerinden biridir.

1993 yılında UNESCO tarafından Ayasofya tehlike altındaki tarihi alanlar listesine alındı. O zamandan beri temeli güçlendirildi ve eski mozaiklerin çoğu gün ışığına çıkartıldı.

Böyle bir tarihi esere sahip olmak ve milyonlarca turisti bu vesile ile ağırlamak milletimiz adına övünç duyacağımız en önemli şeydir. İnsanlık adına bu eseri korumak ve kollamak da Osmanlı'nın torunları olarak bizim sorumluluğumuzdadır.

Bunu tekrar ibadethane haline getirmenin, mimari özelliklerini değiştirmenin ve bunu bir meydan okuma aracı olarak kullanmanın hiçbir anlamı yoktur. Hele de iç siyasette bir avantaj sağlamak ve dini duyguları kullanmak için malzeme yapılması ise son derece gereksiz ve üzücü bir durum olacaktır.

Kültür adına, insanlık adına Ayasofya’nın statüsünü değiştirmeyin!

https://twitter.com/MPamukoglu
https://www.facebook.com/mustafa.pamukoglu.90