AYDINLIĞIN USTALARI!

AYDINLIĞIN USTALARI!

Sıkı, dikkatli ve daimi okurlarım hatırlayacaklardır. 15 -20 Ağustos tarihleri arasında, “Yunanistan’dan girdik Bulgaristan’dan çıktık” başlığıyla 4 gün süren bir gezi yazısı yazmış ve övgülerinize mazhar olmuştum…

Kosova’dan Prizren’e, Üsküp’ten Sofya’ya, Ohri’den Struga’ya, Selanik’ten Kavala’ya, özetle Yunanistan’dan Makedonya’ya uzanan o çok renkli, çok boyutlu, çok eğlenceli, çok bilgilendirici gezi sırasında yer yer yeteneklerine tanık olduğum yol arkadaşlarımın otobüs içi, taverna dışı, yol üstü, otel lobisi gibi sahne performanslarını tiyatro perdesinde görünce hiç şaşırmadım desem! Zaten gezi sırasında bu yetenekleri görüp alkışladıktan sonra kendilerini sıkı takibe aldığımı söylesem! Seyahat boyunca dile getiremesem de böylesine marifetli bir ekibin nasıl bir başarı sergileyeceklerini tahmin ettiğimi ilave etsem yeridir de; yazarken niye böyle zorlandığımı itiraf etmeli miyim? Bilmiyorum!

Bildiğim o ki; bugün o gezide tanıdığım, tanıştığım amatör sanatçıların profesyonel bir ruhla sahnelediği oyunu ve emekçilerini tanıtacağım. Övgü ve alkış sırası onların! Kuşkusuz ki bu yazımın temel çatısını oluşturacak bazı bölümler geziye katılanları, bazı bölümler okurları, bazı bölümler yönetmeni ilgilendireceğinden dengeyi tutturmam ve yazıyı görünür ve okunur hale getirmem lazım. İşim zor anlayacağınız!

Söze önce herkesi farklı şiddet ve derinlikte sarsan mekândan ve sahneden girmeliyim. Simsiyah giysileri içinde, yalın bir dekor önünde yaşları 11’le 69 arasında değişen farklı yaşlardan olduğu kadar farklı meslek gruplarından da olan 25 kişi bir araya gelmişler. Aralarında emekli öğretmenlerden öğrencilere, bilgisayar mühendisinden bankacıya, eczacıdan muhasebeciye, hemşireden modeliste, sigortacıdan müfettişe onlarca farklı disiplin ve meslek var. Tiyatro sanatçısı- yönetmen Orhan Kurtuldu’yla yolları kesişince kolları sıvayıp yola çıkmışlar( sahneye mi demeliydim?)

Roman tadında, öykü kıvamında, şiir lezzetinde, az mizah, çok hüzün, bayağı mesaj (hem de en yüreklisinden), tümü gerçek ve hayatın içinden olan konuları, şiirleri, şarkıları, türküleri seçmişler. Geçmişle gelecek, yerelle evrensel köprüleri iyi kurmuşlar!

Göze, kulağa, belleklere, arşivlere iyi gelen bu geceden süzülenlere gelince!

Ağır, kapsamlı, şaşırtmayan, kıvandıran, alkışlatan bu oyunda ne esas alınmış derseniz! Yanıtım kısa ve nettir; olabildiğince özveri, sınırlara meydan okuyan çaba, uykusuz geceler, bayağı bir yorgunluk, ciddi emek ve göz yaşartan dayanışma derim. Aydınlığın Ustaları adlı grup, ustalıklarını aydınlık bir gelecek için sergilerken ve ben oyunu nefessiz izlerken aklıma ne geldi derseniz? W. Shakespeare’in (1564- 1616) bundan 400 yıl önce; “Dünya bir sahnedir ve bütün erkekler ve kadınlar sadece bir oyuncu. Girerler, çıkarlar” sözü derim.

Neden mi şöyle; Sahnede yer ve görev alanlar, seyirciyi ulusaldan alıp evrensele taşırken, Seneca’dan Bertolt Brecht’e, Paul Eluard’dan W. Shakespeare’e bir evrensel dünyaya taşıdılar, hem de hakkını vererek…

Aziz Nesin’den Yaşar Kemal’e, Nazım Hikmet’ten Ahmed Arif’e, Sabahattin Ali’den Rıfat Ilgaz’a, Orhan Veli’den Cahit Sıtkı’ya, Özdemir Asaf’tan Behçet Necatigil’e ulusal gururumuzu okşayan sağlam ve derin köprüler attılar…

Beni en çok neresi ağlattı derseniz! Bizim klasiklerimiz olan şiirler ve sahneler derim. Hele de hapishane ortamında, tavla, çay eşliğinde ve parmaklıklar ardında; “Başın öne eğilmesin!” türküsünün ne anlama geldiğini, bininci kez Sabahattin Ali’yi ellerim kızarıncaya kadar alkışladığımı söylerim…

Cahit Sıtkı’nın; “Memleket isterim” dizeleri eşliğinde pankartlarla sahneyi dolduranların; “Ekmek, et, kira, elektrik, maaşlar, eğitim, iş” yazan dövizlerin günümüz Türkiye’si için ne anlama geldiğini belen bilir derim...

Barkovizyonda Uğur Mumcu göründüğünde, Selda Bağcan’ın sesinden salonu dolduran; “Uğurlar olsun!” sözlerinin yarattığı duygusal atmosfer derim. Yetinmem mürekkep yerine gözyaşı kullanılan tüm dizeler ve sözler derim…

Bu kadar ipucundan sonra şimdi sizleri “Aydınlığın Ustaları” adlı bu oyunla baş başa bırakıyor, aradan çekiliyorum! Gidin görün ve bana teşekkür edin. Genç yaşlı tüm kadro yüksünmeden, “benim rolüm az, senin çok sahnen çok” demeden içimizi yıkadı. Bu ortamda iyi geldi, hele de bu günlerde zamanlama iyi oldu.

Neden derseniz? Oyun hem içimi ısıttı hem de net ve açık bir şekilde müthiş mesajlar vererek yer yer hüzünlenmeme neden oldu. Oyunu herkese, hepinize hararetle tavsiye ederim. Tüm oyuncuları bir değil birkaç kez bağrıma basarım.

Bu yazımı sımsıcak bir selam, ayakta alkış içeren bir teşekkür yazısı sayarsanız yazarını mutlu edersiniz! Çünkü ben salondan çıktığımda başta yönetmen Orhan Kurtuldu olmak üzere tüm ekibi alkışlamakta ellerim kızarmıştı. Şimdi de sesli sedalı alkışlıyorum! Kimleri mi? Liste uzun ama yazacağım!

Ender Lüleburgaz, Halide Sevim, Ayhan Çiçek, Nuray Şeker, Ahmet Sal, Hülya Kaya, Naci Dolunay, Meziyet Ünaler, Hakan Bakır, Işın Seçkin, Arda Emre Balçık, Meysun Batu, Rukiye Say, Onur Aksu, Zehra Zorlu, Filiz Kıratlı, Leman Elmas, Havvanim Hafızoğlu, Deniz Dalga, Sevgican Dalga, Ayşe Yurtsever, Nazlıcan Sal, Demir Kurtuldu, Mert Çiçek,  Sude Çiçek…

Atakent Tiyatro Topluluğu, “Aydınlığın Ustaları” adını verdikleri oyunlarını, “Ustalıklarını Aydınlık” yarınlar için,  amatör bir ruh, profesyonel bir coşkuyla sergileyerek bir yol haritası çizdiler. Selam onlara, sevgi onlara, alkış onlara, övgü onlara…

Y. N: Bu oyunun sanatsal yolculuğuna inanıyorum. Arkası gelecektir, dediydi dersiniz…