AYNEN MUHARREM İNCE GİBİ SORAYIM; “BENİM İFTARIMA DA KOŞACAK MISINIZ?”

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

AYNEN MUHARREM İNCE GİBİ SORAYIM; “BENİM İFTARIMA DA KOŞACAK MISINIZ?”

Artık ramazan akşamlarının değişmezlerinden biri, Erdoğan'ın iftar konuşmaları.
Genellikle sarayda veriliyor iftarlar.
Son derece lüks ve ihtişam görüntüleri canlı yayınlarla tüm ülkeye dağılıyor.
Geçenlerde bir akşam Erdoğan yine en yüksek tondaki sesiyle bağırarak seçim propagandası yapıyor.
Karşısındakiler de “huşu içinde” kendisini dinliyor.
Aralarda “omzu kalabalık” üniformalı kişiler görünce merak ettim “bu iftar kime veriliyor?” diye.
Meğer bu iftar devlet protokolüne veriliyormuş.
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, bazı üst düzey bürokratlar ve Genelkurmay Başkanı ile Kuvvet Komutanları iftarın davetlileriymiş.
Önce şaşırdım sonra gerçekten öfkelendim.
Devletin en üst yargısı, askeri, bürokrasi bir parti başkanının iftarında ne arar?
Hangi hak ve görevle böyle bir iftara katılabilir?
Sorarsanız “Biz cumhurbaşkanının davetine katıldık” diyebilirler.
Ama kaba tabirle “yemezler, öyle şey olmaz” diyorum.
Eğer cumhurbaşkanının iftar davetiyse o makamı işgal eden kişi nasıl olur da kürsüye geçip tüm televizyonların canlı yayınladığı AKP propagandası yapar?
Bu milletin en üst görevlere layık gördüğü o kişiler nasıl olur da hiç utanmadan, sıkılmadan bir cumhurbaşkanı adayına tüm kamuoyu önünde destek fotoğrafı verir?
Devlet protokolünün bu kadar hoyratça kullanılabilmesine Yüksek Seçim Kurulu'nun “sarayın verdiği talimatla” Cumhurbaşkanlığı makamını seçim yasakları dışında tutması neden oluyor.
Cumhurbaşkanı makamını işgal eden kişi hem AKP Başkanı hem de cumhurbaşkanı adayı. Ama YSK Erdoğan'ı aday olarak değil cumhurbaşkanı olarak tanımlıyor. Böyle olunca da her türlü faaliyeti de seçim yasağı kapsamı dışına çıkıyor. Böylelikle diğer devlet kurumları cumhurbaşkanının her hangi bir faaliyetine katıldıklarında fiilen bu yasağın dışına çıkmış oluyor.
Sonra da milletin gözünün içine baka baka hepimizi aptal yerine koyup “Erdoğan'ın davetine gitmedim ki, devletin resmi iftarına katıldım” diyebiliyorlar.
Oysa hepsi de bal gibi biliyor ki, devlet iftarında değil AKP adayının devlet gücüyle hazırlanmış propaganda davetindeler.
Şimdi Muharrem İnce'nin kendisine tuhaf sorular soran gazeteciye söylediği gibi ben de o anlı şanlı anayasal kurumların başkan ve yöneticilerine şunu sormak istiyorum;
“AKP adayının iftar davetine katıldığınız gibi benim vereceğim iftara veya  İyi Parti adayının, SP, HDP veya Vatan Partisi adayının iftar davetlerine katılacak mısınız?”

BUNU YAZMAK GEREK

İŞTE DEVLET PROTOKOLÜ

Hepimiz tanımı biliriz de “devlet protokolü” içinde kimlerin yer aldığını tam bilmeyiz.
Elbette Meclis başkanı, başbakan, bakanlar, yüksek yargı başkanları hemen akla geliyor ama devlet protokolü içinde ana muhalefet partisi başkanı da var. Muhalefet partilerin grup başkan vekilleri de bu protokolde.
Saraydaki iftara muhalefet de çağrıldı mı bilmiyorum.
Ayrıca devlet protokolündeki herkes katıldı mı o konuda da resmi bir belge yok elimde.
Ama partililer dışında devlet protokolünde yer alıp da bu iftara katılmayanın sonunun her halde hiç iyi olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu nedenle iftara katılım muhtemelen eksiksiz olmuştur.
Şimdi bilmeyenler veya merak edip saklamak isteyenler için sırasına göre devlet protokolünün ilk 50'sini sunuyorum;

1. TBMM Başkanı
2. Başbakan
3. Genelkurmay Başkanı
4. Ana Muhalefet Partisi Başkanı
5. Eski cumhurbaşkanları
6. Anayasa Mahkemesi Başkanı
7. Başbakan Yardımcıları
8. Yargıtay Birinci Başkanı
9. Danıştay Başkanı
10. Diyanet İşleri Başkanı
11. Bakanlar Kurulu üyeleri
12. Kuvvet komutanları (Kara, Deniz, Hava, Jand.)
13. Orgeneraller/Oramiraller
14. YÖK Başkanı
15. TBMM Başkan Vekilleri
16. TBMM'de Grubu Bulunan Siyasi Partilerin Genel Başkanları
17. TBMM Katip Üyeleri ve İdare Amirleri
18. TBMM'de Temsil Edilen Siyasi Partilerin Genel Başkanları
19. TBMM Siyasi Partiler Grup Başkanları ve Başkan Vekilleri
20. TBMM'de Grubu Bulunan Siyasi Partilerin Genel Başkan Yardımcıları
21. TBMM'de Grubu Bulunan Siyasi Partilerin Genel Sekreterleri
22. TBMM üyeleri
23. Sayıştay Başkanı
24. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Türkiye Barolar Birliği Başkanı
25. Danıştay Başsavcısı
26. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili
27. Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı
28. Anayasa Mahkemesi üyeleri
29. Yargıtay Birinci Başkan Vekilleri
30. Danıştay Başkan Vekilleri
31. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkan Vekili
32. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Vekili
33. Yüksek Seçim Kurulu Başkanı
34. Yüksek Hakem Kurulu Başkanı
35. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri
36. TBMM Genel Sekreteri
37. Başbakanlık Müsteşarı
38. Devlet Denetleme Kurulu Başkanı
39. Ankara Valisi
40. Yüksek Öğretim Kurulu üyeleri
41. Ankara'daki üniversitelerin rektörleri
42. Ankara Garnizon Komutanı
43. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı
44. Korgeneraller/Koramiraller
45. MGK Genel Sekreteri/Bakanlık Müsteşarları/AB Genel Sekreteri/Başbakanlığa ve Bakanlıklara Bağlı Müsteşarlar
46. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu Başkanı
47. Radyo Televizyon Üst Kurulu Başkanı
48. Türkiye Bilimler Akademisi Başkanı
49. Merkez Bankası Başkanı
50. Rekabet Kurumu Başkanı

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

HİÇ UTANMADAN ZEYTİNYAĞI GİBİ SUYUN ÜZERİNE ÇIKIYORLAR

İyi Parti Genel Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener cumartesi günü Gaziantep'teydi.
Ancak kente girerken Gaziantep'in AKP'li kadın belediye başkanının engellemesi ile karşılaştı.
Belediye başkanı hemcinsi Akşener'in geçeceği yola çöp kamyonları ile barikat kurmuştu.
Akşener yolunu değiştirdi, elbette mitingini yaptı.
Sonradan anlaşıldı, bu aptalca oyun sadece Gaziantep belediye başkanının işi değil.
İşin içinde il emniyet müdürü ve vali de varmış.
Ortak karar almışlar. Güvenlik bahanesiyle Akşener'in giriş yollarını çöp kamyonlarıyla kapatmışlar.
AKP'nin kentteki “üçlüsü” yaptıkları açıklamada “Bu her zaman oluyor, çok normal” demişler. Mitinglerin güvenliği için yollar kapatılıyormuş maazallah bombalı kamyon falan girermiş.
AKP döneminin en belirgin özelliği “herkesi sersem sanmak” burada da geçerliliğini korumuş. “Biz açıklama yaparız” diyorlar “Halkın tamamının inanmasına gerek yok, bize oy veren inansın yeter, zaten onların sayıları da bizim seçilmemizi sağlıyor yani mesele yok.”

YENİ ÖĞRENDİM

NAMAZ VAKTİ HİZMET VERİLMEZ

Çok yakın bir arkadaşım anlattı.
Anlatırken de hayli öfkeliydi. “Ne oluyoruz yahu” dedi “Bu kadarı da olmaz ki.”
Kızgınlığını görünce “Dur bir nefeslen, ne oldu?” diye sordum.
E-5 Karayolu üzerinde Süreyyapaşa Kavşağı'na yakın bir yerde Opet istasyonunda “100 liralık benzin alana oto yıkama bedava” afişini görmüş.
Bakmış benzin ışığı yanmak üzere “Vaktim de var, hem benzin alayım hem de araba yıkansın” demiş.
Benzini almış sonra araba yıkama yerine geçmiş, bakmış orada bir duba duruyor.
Pompacıya sormuş “Araba burada yıkanmıyor mu?”
Pompacı “Abi orada yıkanıyor ama şimdi namaz saati, çalışanlar camide, bu nedenle hizmet yok.”
Arkadaşım “Böyle şey olur mu? Madem dine bu kadar bağlı ve saygılılar ‘namaz saati hizmet verilmez' diye de yazsınlar” dedi.
Sonra da ekledi; “Beni biliyorsun, türban konusunda, bazı laiklerin dine bakış açıları konusunda seninle az tartışmadık, ama bu bana bile fazla geldi. Ne demek ‘namaz saatinde çalışmıyoruz hizmet vermiyoruz' demek.”
Bazıları “Üç kuruşluk araba yıkama için mi bu kadar öfkelenmiş arkadaşın” da diyebilir. Ama öyle değil işte. Onun kızdığı, bir hizmetin parası değil dinin her alanda istismar edilmesi.

ŞAŞIRDIM

“SAPINA KADAR AKP’liydim ABİ”

Bakıyorum da, bu kez durum gerçekten tuhaf gidiyor.
Bugüne kadarki hiçbir seçimde görmediğim hava var ortada.
Bir kere henüz seçim heyecanı yok. Vatandaş “sessiz sakin” biçimde “Bu sefer bitecek mi?” diye soruyor. Bu çok önemli ki bunu zaten AKP'liler de görüyor ve hayli tedirgin olduklarını gözlemliyorum.
Geçenlerde Tele1 yayınından çıktıktan sonra bir AVM'ye girdim. Temizlik işleri yapan gençten biri görünce büyük sevinçle “Sizin gibi birini gökte ararken yerde buldum” dedi sonra da ekledi “Sizi çok severek izliyorum ve okuyorum.”
Ama arkasından söylediği çok farklıydı; “Ben sapına kadar AKP'liydim. Şimdi tam burama geldi” deyiverdi.
“Benim gibi birini” niye arıyormuş? Çünkü hem bu öfkesini söylemek istiyormuş hem de bir tepkisi varmış.
Dedi ki “Bayramda emeklilere biner lira ikramiye veriyorlar. Biz asgari ücretliyiz. Neden bize de hiç değilse 100'er lira harçlık vermiyorlar, bunu neden çok görüyorlar?”
Bir şey demedim tabii.
Ama sordum “Ne oldu da burama kadar geldi diyorsun?” dedim
Daha önceki seçimde CHP'nin asgari ücreti 1600 lira yapma vaadine inanmış ama AKP'lilerin “Kaynağını nereden bulacaklar” sözüne daha fazla itibar etmiş ve oyunu AKP'ye vermiş.
Bu seçimde ise emeklilere biner lira verileceğini söyleyen AKP'nin “Bizim paramız var” sözünü duyunca çok öfkelenmiş.
Dedi ki “Sırf muhalefet söylüyor diye bize o zaman zam yapmayanların şimdiki tavrı hiç hoşuma gitmedi, bundan sonra ölsem oyumu vermem.”

https://twitter.com/can_atakli_