BARZANİ İÇİN AÇILAN BAYRAKLARLA KİME MESAJ VERİLDİ?

BARZANİ İÇİN AÇILAN BAYRAKLARLA KİME MESAJ VERİLDİ?

Türkiye’nin, aylarca reddettikten sonra, ABD’nin isteğiyle Rakka’ya harekât düzenlemesi gündeme geldi. Bunun için müzakereler, pazarlıklar sürüyor. ABD, harekâtta PKK – PYD terör örgütünün de olmasını istiyor. Türkiye karşı çıkıyor. ABD’yle birlikte savaşmayı öneriyor. ABD’nin dediği olursa; Türkiye nesnel olarak, olgusal olarak PKK – PYD terör örgütüyle aynı safta, IŞİD terör örgütüne karşı savaşacak. Bu da Türkiye’nin itibarına, saygınlığına, caydırıcılığına zarar verecek. PKK – PYD terör örgütünü ise batıda daha da parlatacak. Türkiye’nin, El Bab’dan sonra Münbiç yerine, IŞİD’in kalesi olan, büyük yığınak yaptığı Rakka’ya yönelmesi, Türkiye’ye kurulan tuzaktır. Öncelik Münbiç olmalıdır. ABD Türkiye’ye “PKK – PYD ile savaşma, onlarla birlikte IŞİD’e karşı savaş” diyecek kadar küstahlaşmıştır.

ABD ayrıca, Türkiye’nin Akçakale’nin 54 km. güneyindeki Rakka’ya bu güzergâh üzerinden değil, El Bab’dan 200 km. yol katederek yürümesini istemektedir. Bu çok tehlikeli ve uzun bir yoldur. Türkiye eğer ABD’nin isteğiyle Rakka’ya yürürse, PKK – PYD terör örgütü de IŞİD’e karşı harekâta katılırsa, Türkiye içinde açılım veya çözüm süreci denen çözülme, çöküş, bölünme süreci yeniden gündeme gelecektir. Son dönemlerde iktidara yakın bazı isimlerin, İlnur Çevik gibi bir danışmanın “PYD içinden bir Barzani çıkarmaya”, “PYD’nin PKK ile arasına mesafe koyabileceğine” yönelik açıklamaları da bunun kanıtıdır. Kuzey Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Lideri Barzani’nin Türkiye ziyaretinde İstanbul ve Ankara’da havalimanlarına “Kürdistan Bayrağı” çekilmesi de, içeriye ve dışarıya verilen bir mesajdır.

SÜLEYMAN ŞAH, EGE ADALARI, KIBRIS DERKEN, SIRADA NERESİ VAR?

Türkiye, ABD’nin, İsrail’in, Barzani’nin bölgedeki hedefinin 4 bölge ülkesinin bölünmesiyle kurulacak Kürt devleti olduğunu halen göremedi. Etnik milliyetçi, feodalizmden beslenen, emperyalizm destekli terör örgütleri (PKK, PYD, PJAK) bu amaçla kullanılıyorlar Türkiye, Suriye ve İran’da. Sorun, ülkelerin iç meseleleri ve bölgesel bir sorun olmaktan çıktı. Uluslararası hale geldi. Emperyalist merkezlerin müdahalesine açıldı. Çok yönlü, çok boyutlu, çok bileşeni olan bir soruna dönüştü. Türkiye’nin içeride açılım denen çöküş projesinde ısrar etmesi, dışarıda ise Suriye ve Irak’ın bütünlüğü aleyhine dış politika izlemesi de, emperyalizmin elini güçlendirdi.

Oysa yapılması gereken, hedefteki 4 bölge ülkesinin işbirliğidir. Türkiye’nin buna öncülük etmesi, Orta Asya’da, Kafkasya’da, Ortadoğu’da dengeleri değiştirir. Bundan sadece siyasi ve diplomatik olarak değil, iktisadi olarak da bu ülkeler kazançlı çıkar. Tarihsel olarak rekabet içinde olan Türkiye ve İran, somut olarak ilk adımı Suriye sorununda atar, aynen Almanya ve Fransa’nın yaptığı gibi bölgesel bir ittifaka önayak olurlarsa, yanlarına diğer bölge ülkelerini de alırlar. Rusya, Çin, Hindistan gibi Avrasya’nın büyük ülkeleri de bu işbirliğini destekler. Böyle bir hamle sağlıklı zeminde bir işbirliği doğurur. Bölgedeki dengeleri derinden etkiler. Bunun için öncelikle ve özellikle Türkiye’nin bağımsız düşünmesi, bölge merkezli dış politikayı öncelemesi şarttır. Ama  öyle olmuyor maalesef.

ABD İSTEYİNCE U DÖNÜŞÜ YAPILIYOR

Milli Müdafaa Vekilinin, önceliğin yeni ABD yönetimiyle iyi ilişkiler kurmak olduğunu açıklaması, iktidara yakın bir gazetenin Rakka’ya 3 – 4 bin kişilik bir kuvvetle harekât düzenleneceğini yazması, dış politikadaki şu gerçeği bir kez daha ortaya koydu: ABD bağımlılığı yapısaldır. Mevcut siyasi heyetin bu bağımlılığı, Menderes ve Özal’ın bağımlılığının bile önüne geçmiştir. 15 Temmuz emperyalizm destekli FETÖ’cü darbe girişimi sonrasında kısa süre için dillendirilen ABD karşıtı sözlerin, Avrasya’ya, Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yönelik olumlu ifadelerin hiçbir karşılığı yoktur.

Hafızamızı tazeleyelim: İsrail, Mavi Marmara baskınında 10 yurttaşımızı öldürdükten sonra, Türkiye, İsrail mallarını boykot etmeyi aklının ucundan geçirmemişti. Diplomatik ilişkiler alt düzeye çekilmişti, o kadar. Sonra ABD Başkanı Obama devreye girdi. İsrail özür diledi. Ardından ilişkiler yumuşamaya başladı. İsrail, öldürdüğü 10 yurttaşımız için 20 milyon dolar ödemeyi kabul etti. Karşılığında da Türkiye, İsrailli komutanlar hakkında Türk mahkemelerinde açılan davaları düşürdü. Yani hem yargının ne kadar bağımsız olduğunu! gösterdi, hem siyasetin hukuk üzerindeki etkisini kanıtladı, hem de 20 milyon dolar karşılığında tüm hukuki ve diplomatik tezlerinden vazgeçti. En fazla dillendirdiği konu olan Gazze ablukasını unuttu. Mavi Marmara baskını iç siyasete malzeme yapıldı, o kadar.

SUUDİ ARABİSTAN’la YAKINLIK, İSRAİL’le İLİŞKİLERE de YANSIYOR

ABD, Körfez ülkelerinin en büyük silah tedarikçisi. İsrail’le yakın ilişkisi olan Suudi Arabistan savunma bütçesini sürekli artırıyor. Almanya’dan denizaltı alıyor. Bu, sadece kendi ihtiyaçlarıyla açıklanamaz. Önemli bir deniz gücü olan İran’ı Körfez’de dengelemek, kuşatmak isteyen ABD’nin telkinleri ve tercihleriyle açıklanabilir. Eklemek gerekir ki; Basra Körfezi’nde derinlik ortalama 40 – 50 metre. Yani sığ bir deniz. Dolayısıyla denizaltılar için uygun değil. Ayrıca Suudi Arabistan ordusunda değil bu denizaltıları kullanacak asker, su üstü savaş gemilerini yüzdürecek asker bile yeteri kadar yok. Suudi Arabistan bu işleri ağırlıklı olarak Pakistanlı denizcilere, İngiliz danışmanlara yaptırıyor.

Petrolde dünya zengini olan Ortadoğu’nun en zengin ülkesi Suudi Arabistan üzerindeki ABD etkisi büyüktür. Bu nedenle onun ABD’nin istemediği bir diplomatik adım atması, askeri güç kullanması, hatta petrol sevki yapması olanaksızdır. Ancak son dönemlerde Suudi Arabistan ekonomisi zor durumdadır. IMF, ülkenin ekonomik gidişatının kötü olduğunu açıkladı. 2020’ye kadar iflas edebileceğini duyurdu. Çünkü düşen petrol fiyatları sadece Rusya’yı, İran’ı, Venezüella’yı değil, Suudi Arabistan’ı da vuruyor. Suudi Arabistan geçen yıl dışarıdan 17.5 milyar dolar borç aldı. Tarihinin en büyük borçlanmasını yaptı. İşçilerin, bakanların, danışmanların maaşlarında kesintiye gitti. 30 milyon nüfuslu ülkede 5.5 milyon kişinin çalışması, bunun da 3 milyonunun hükümete çalışması, ülkedeki ekonomik çarpıklığı gösteriyor. 2014’te 81 milyar dolar, 2015’te 100 milyar dolar askeri harcama yapan ülke, 2016’da 130 milyar dolar askeri harcama yaptı. (Murat Muratoğlu, “Suudiler ne zaman iflas eder”, Sözcü, 26.10.2016).

Kıssadan Hisse: Türk dış politikasının sadece yönelimi ve ittifak ilişkileri değil, dili ve üslubu da sorunlu. Hariciye’nin bilgili, birikimli, deneyimli kadroları “monşerler” diye azarlanıp, aşağılanıp, dışlandılar. İktidarın ideolojik bagajı, önyargıları dış politikayı şekillendirdi. Sonuç; komşularla sıfır sorun politikası çöktü. Stratejik derinlik iflas etti.