BAŞKANIN ADAMLARI

BAŞKANIN ADAMLARI

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında, daha önce işaretini verdiği belgeler açıkladı. O belgelerde, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı R. T. Erdoğan’ın oğlunun, kardeşinin, dünürünün, eniştesinin ve eski özel kalem müdürünün Avrupa’da bir küçük adada bulunan 1 sterlin sermayeli bir kuruluşa, 15 milyon dolar para aktardıkları yazılıydı.  

Beklendiği gibi kıyamet koptu. Yer yerinden oynadı adeta. Tartışma başladı. R. T. Erdoğan, belgelerin sahte, söylenenlerin yalan olduğunu söyledi. Tazminat davası açtı Kılıçdaroğlu’na.

Suçlayan bir ifade yoktu Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarında. Ne var ki, ailenin büyüğü, en etkili olanıydı. Kol kanat germek gereğini duymuştu yakınlarına. O 15 milyon dolar bir yatırım ortaklığı için miydi? Bir satıştan ötürü müydü? Kara para aklama amacını mı içeriyordu? Tüm bunları bilip öğrenmeden AKP harekete geçti. Yetkili – yetkisiz pek çok partili açıkça hakaret içeren deyim ve sözcüklerle Kılıçdaroğlu ve CHP’yi suçlamaya başladılar.

O belgelerde AKP’den de söz edilmemişti. Ama AKP sözcüsü Mahir Ünal konuştu. “Belgeler sıradan. Tartışmaya değmez. Yalan” dedi. Ardından partinin milletvekili Metin Külünk, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Kılıçdaroğlu’nun “silahlı terör örgütünün amaçları doğrultusunda faaliyet yürütmek suretiyle TC Hükümeti’nin görevini yapmasını engellemeye teşebbüs, cumhurbaşkanına hakaret, iftira gerekçesiyle Terörle Mücadele Kanunu’nun ilgili her türlü maddesinden cezalandırılmasını” istedi. Suça konu belgelerin istenmesini, bu belgeleri teslim etmediği takdirde evinde, işyerinde ve CHP Genel Merkezi’nde arama yapılmasını talep etti.    

Derken eski Adalet Bakanı, yeni başbakan yardımcısı ve hükümet sözcüsü Bekir Bozdağ, F. Gülen hakkındaki kadirşinaslığını R. T. Erdoğan ve yakınlarından esirgemeyerek, “Hz. İsa’nın temiz ve pak annesi Meryem Hanımefendi’ye ve Ayşe Anamıza da iftira attılar” yorumuyla hızını alamadı. Reisine yönelik ilahi bir farkındalık yarattı.

Başbakan ve bakanlar da zaman ve yer fırsatını kaçırmadan Reislerine sadakatte yarıştılar. İçişleri Bakanı Soylu da “düzenbaz, alçak, şerefsiz” sıfatlarını kullanarak sahne aldı. Günah çıkarttı adeta. AKP ve R. T. Erdoğan hakkında geçmişte söylediklerini yok saydı.

Biz Man Adası’nın hukuk, ekonomi, bankacılık, finans, şirket kavramlarını içeren bir konu olduğunu düşünüyorken, AKP kanadı sorunu partiler arası bir malzeme yaptı. CHP lideriyle R. T. Erdoğan’ın yakınları arasında olması gereken tartışmada, başbakan, başbakan yardımcısı, parti sözcüsü, bakanlar, milletvekilleri yasaları bir yana bırakıp, partinin liderini savunmaya başladılar. Giderek lidere sadakat, lidere tapınmaya dönüştü. Sorun burada.

Düşünüyoruz, R. T. Erdoğan’ın oğlunun, kardeşinin, eniştesinin, dünürünün bir trafik olayına adları karışsa, AKP’li bu zevat yine aynı tepkiyi, yine aynı tapınmayı mı göstereceklerdi?

Sonuçta, sadakatle başlayan reis sevgisi, önce itaate, daha sonra biate, nihayet ibadete yükseldi.

Dikkat gerekir; geçmişte cumhur cemaat, kendi deyimleriyle, F. Gülen Hoca efendi hazretlerine gösterdikleri bağlılık, bugün R. T. Erdoğan’a gösterdiklerinin benzeriydi. Sonraları menfaat de girdi araya. Kanlı bıçaklı silahlı savaş halini aldı.