İşte Soner Yalçın'ın o iddialı yazısı aynen şöyle;
Sabri Uzun…
1968’de Ankara Polis Koleji’ne girdi. 1974’te Polis Akademisi’ni bitirdi. 1978’de polis istihbarat kursunu tamamladı. 1979’da Uşak İstihbarat Şubesi’ni kurdu.
45 yıllık mesleki hayatının 28 yılı istihbaratta geçti.
Üç kez Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı oldu:
1) 27 Haziran 1997…
2) 14 Haziran 2001…
3) 12 Haziran 2003…
Yani… Bugün kitapçılarda olan “İN” kitabının yazarı Sabri Uzun sıradan bir polis değil.
Yazdıkları da hiç sıradan değil…
Örneğin, Deniz Baykal’ın seks kaseti ayrıntıları üzerinde duruyor; nasıl dinlendi; nasıl takip edildi; eve nasıl kamera yerleştirildi ve eve kamera koyan polisler nasıl taltif edildi? Ayrıca…
Baykal’ın CHP genel başkanlığından ayrılırken söylediği, “Pensilvanya’dan aldığım mesajın samimiyetine inanıyorum…” diyerek Cemaat’i aklamasının kodlarını çözüyor:
“Ben, kendisiyle ilgili kayıtların, yayınlanmadan önce Baykal’a verildiğine inanıyorum. Bu görüntüler Deniz Baykal’a Cemaat’in bir imamı tarafından, sanki kendilerinin hiç ilgisi yokmuş gibi gösterildi, ‘Bize böyle bir kaset verdiler ama yayınlamıyoruz’ denildi ve Baykal’ın da sonradan bu nedenle teşekkür etmesi sağlandı. Hatta ‘Varan 1’ kasetinden sonra ‘Varan 2’ ve ‘Varan 3’ kasetlerinin varlığından bahsedildiğini ve Baykal’ın bu yöntemle ‘teslim alındığını’ düşünüyorum (…) Deniz Baykal’a söz konusu kaseti ilk götürenler Cemaat’in polisleri değil, bir gazeteci. Böyle bir durumda polis kullanmazlar.”
Kimdi bu gazeteci?
Kitabın bir başka yerinde şu cümle ilgimi çekti:
“Deniz Baykal’ı, 22 Şubat 2003 günü, Cemaat’e bağlı Samanyolu Televizyonu’nun Ankara Temsilcisi Haluk Örgün, İstanbul Beylerbeyi’nde Seaport Restaurant’ta düzenlediği yemekte, Ak Parti Genel Başkanı (henüz milletvekili seçilememişti) Recep Tayyip Erdoğan’la buluşturmuştu!”
Erdoğan’a milletvekilliği ve itibarıyle başbakanlık yolunu açan ilgili seks kaseti mi?
Soru çok… Baykal’ın açıklama yapması gerekiyor…
Mesut Yılmaz’a kaset tuzağı
Mesut Yılmaz’ın başında bulunduğu 55’inci Hükümet’in Cemaat tarafından yıkıldığını bilmiyordum; Sabri Uzun’un kitabından öğrendim:
“Türkbank’ın özelleştirilmesiyle ilgili, işadamı Korkmaz Yiğit ve Alaattin Çakıcı arasında geçen telefon konuşmasının ses kaydı, 1998 yılında Cemaatçi polisler tarafından bir milletvekiline verilip, mevcut hükümet düşürülmüştü.
Türkbank kasetinin basına nasıl sızdırıldığını tam olarak öğrenememiştim. Bu olayın sırrını Temmuz 2011’de, yani olayın üzerinden 13 yıl geçtikten sonra öğrendim.
Kaset, polis memuru Çetin Y. tarafından kopyalanarak, amiri S.’ye verilmişti. S. bu kaseti Ankara’da görevli B.A.’ya vermiş, B.A. da bir ağabeyi vasıtasıyla, CHP Milletvekili Fikri Sağlar’a ulaştırmıştı.
Ses kasetini dinleyen Fikri Sağlar, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a bilgi vererek, onun da onayını alarak, kamuoyuna duyurmuş, ANAP Hükümeti’nin düşmesine sebep olmuştu.
Öte yandan bu kaset servis etme işini İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı Âdem Demir’in yaptığı söylenerek, yetkili makam sahipleri yanıltılmış ve Demir ekarte edilmişti…”
Sabri Uzun’un “İN” adını verdiği kitabı şaşkınlık içinde okuyorsunuz; devletin nasıl bir acze düşürüldüğüne inanamıyorsunuz. Örneğin şöyle diyor:
“Hablemitoğlu cinayetini aydınlatmak için çok gayret gösterdim. Görevlendirdiğim Şube Müdürü, her defasında, ‘Tespitlerimize göre katil İstanbul’dan gelip, cinayeti işleyip dönmüş’ dedi. Meğerse ben, Hablemitoğlu cinayetini aydınlatma görevini, Cemaat’in şakirdine vermişim…”
Necip Hablemitoğlu cinayet dosyasının yeniden açılması şarttır…
Cemaat cinayetleri
Hablemitoğlu’nu kimin öldürttüğü belli; Cemaat!
Merak ettiğim tetiği kime çektirdiler; bir polis şakirdine mi, yoksa bir “polis haber alma elemanına” mı? Şöyle…
Bu köşede, 11 Eylül 2007’de Ankara’da “bulunan” bomba yüklü minibüs yalanını yazmıştım. (Sözcü, 26 Aralık 2014)
Sabri Uzun kitabında olayın ayrıntılarını yazıyor ve soruyor:
“Ey Cemaat İmamı polis müdürleri!
Bu minibüsü, bir yardımcı istihbarat elemanına siz kiralatmadınız mı?
O patlayıcı dediğiniz gübreyi siz satın aldırmadınız mı?
O minibüsü, kendi ajanınıza verip Ankara’ya siz getirtmediniz mi?
O minibüsü, Kurtuluş Katlı Otoparkı’na siz park ettirmediniz mi?
Park ettirmeden önce üç-dört gün İstihbarat Dairesi’nin kapalı garajında bekletip, ABD’deki İkiz Kuleler’e yapılan 11 Eylül saldırılarını çağrıştırsın diye 11 Eylül 2007 gününü özellikle beklemediniz mi?
Üzerinde parmak izi bulunmasın diye İstihbarat Dairesi’nin garajında yıkattığınız minibüsü bir polis memuruna eldivenle kullandırmadınız mı?
Siz, bugüne kadar “parmak izi bulunmaması için” polis tarafından yıkatılan örgüt arabası gördünüz mü?
O minibüsü, Kurtuluş Otoparkı’na park etmeye götüren polis memurunun kamera kayıtlarına yakalanmaması için şapka giymesini emreden Daire Başkan Yardımcısı kim; o memur kim?
Bu olayda kullandığınız yardımcı istihbarat elemanına 30 bin dolar ödediniz mi?”
Vay… Vay… Vay… Hangisini yazayım?..
Demek, Cemaat polisleri kullandıkları istihbarat elemanlarına para veriyordu! Hablemitoğlu’nun katiline kaç lira verdiler?
Sabri Uzun “İN” kitabında; Cemaatçi polislerin kendilerini JİTEM olarak tanıtıp, Cevzet Soysal isimli Hizbullahçı’yı 1999’da Batman Pınarbaşı Mahallesi’ndeki evinin önünden kaçırıp, öldürüp, Beşiri kırsalına gömdüklerini ayrıntılarıyla açıklıyor.
Sabri Uzun’un kitabından sonra, başta bazı CHP’liler olmak üzere kimileri Cemaat’i savunmaya devam edecekler mi?
Odatv.com