BAYRAMLARIMIZI BİLE ÇALIYORLAR!..
Bir ülke şeriatın ya da moda deyimle, ılımlı İslam’ın kucağına nasıl düşer?
Önce vurgulayalım; dinci rejim gökten zembille inmez. Akşam yatıp sabah mollaların iktidarına uyanmazsınız... Bu bir süreç meselesidir. Adım adım planlanır ve uygulanır. Uygulayanların sabır ve kararlılığına, uygulananların ise rehavetine ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” vurdumduymazlığına doğrudan bağlıdır. Üstelik koşullar yaratıldığında son derece basittir. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi! Gelin, bir ülke etrafındaki dinci çember nasıl daraltılır bakalım:
-Milli Eğitim Bakanı, günler önceden ülkenin bağımsızlık yolunu açan, bir milletin yeniden doğuşunu simgeleyen en büyük milli bayramlardan biri için “artık Üçüncü Dünya ülkelerindeki gibi kutlanmayacak” mesajını verir ve bayram günü yurtdışına gider.
-Ülkenin en önemli kentlerinden birinde Milli bayrama alternatif “gençlik şöleni” düzenlenir (İstanbul’un fethi de olabilir) ve bayramın yapılacağı stadyum iktidar partisinin bayraklarıyla donatılır. Binlerce genç Milli bayram provalarını iktidar partisinin bayrak ve flamaları altında yapmaya zorlanır.
-Minnacık kız çocukları “Kutlu Doğum Haftası” gerekçesiyle tesettüre sokulup ilahi ve dualar okutulur. Okul forması giymiş küçücük kız çocukları bacakları ceketlerle örtülüp salondan çıkartılır.
-Kara sakallı, cüppeli bir takım adamlar lokantaları, barları dolaşıp insanlara “dinden çıktıklarını” tebliğ etmeye başlar.
Bunlar, her gün onlarcası yaşanan olaylardan benim seçtiğim birkaç tanesi. Her biri tek başına ele alındığında dahi insanın kanını dondurmaya yetiyor. Bir ülkeyi çökertmenin, rejimini gericileştirmenin olmazsa olmaz koşullarından biri Milli birliği ortadan kaldırmak, bunun için de harç niteliği taşıyan Milli bayramların içini boşaltmaktır. Diğeri ise küçücük çocukların beynini yıkamak, yetişkinler üzerinde de yılgınlık yaratacak, “yeniliyoruz” duygusunu aşılamaktır.
Bugün 19 Mayıs! Bayramlarımızı bile çalmalarına izin vermeyelim. Bize insanlık onurumuzu kazandıran, köle ülkenin yok olmuş kavmi zincirlerini kıran kurtuluşumuzun simgesi bu büyük güne her zamankinden daha büyük coşkuyla sarılalım. Aslında güçlü olan Türk halkıdır. Bu gücün farkına varalım.
-Gün, yurtsever Türk halkının günüdür!
Manevi değerler de sizlere ömür!..
Yukarıdaki satırlar, milli bayramlarımızı çeşitli bahaneler üreterek, terörün ardına saklanarak yasaklamaya kalkıştıkları ilk zamanlarda kaleme aldığım aynı başlıklı yazımdan bir alıntı… Bir ülkeyi, bir toplumu ayrıştırmak, birbirine diş biler hale getirmek için en zahmetsiz, en ucuz ve en “sonucu garantili” yolu anlatmak için yazmıştım…
Daha sonra iyice cüretkar cüretkar davranmaya başladılar; öyle zıvanadan çıkmışlardı ki, okullarda okutulan “andımız” pek ırkçı bulunarak yasaklandı, ardından sıra “10.Yıl marşı” na geldi... İş kara mizah boyutuna gelip dayanmış olacak ki, sosyal medyada “İstiklal Marşı ne zaman yasaklanacak?” soruları bile telaffuz edilmeye bile başlandı!..
Ancak bu ramazan ayında farkına vardım ki, yalnızca milli bayramlarımızı değil, manevi değerlerimizi, duygularımızı da çalıyorlar!.. Yalnızca çalmıyor, paramparça, un ufak ediyor, kin ve nefretin taşeronu haline getiriyorlar…
O utanılası, o şaşaadan çıldırmış, o insanı kendinden bile soğutan görgüsüzlükte, “şark kurnazı” siyasetçinin “içten pazarlıklı hedeflerine” kurban verilmiş iftar sofraları, “oruç tutmadı”, “içki içti”, “dini hassasiyetimize aykırı davrandı” mavralarıyla insana karşı yapılan saldırılar “kardeşlik duygusunu”, birlikte yaşama arzusunu da bir daha dönmemecesine uzak diyarlara kovalıyor!..
-Geriye yalnızca kırık dökük, unutulmaya yüz tutmuş, öfke ve hüznün altında ezilmiş anılar kalıyor...
Eserleriyle ne kadar övünseler azdır!.. Bu duygularla, elinizden, elimizden koparılıp alınan bütün bayramlarımızı, içim kan ağlayarak kutluyorum, artık ne işe yarayacaksa…
Aşıkların Panama maceraları!..
İtiraf ediyorum, ben epey geride kalmışım…
Sanıyordum ki, Saray’a aşkını ilan eden bir Tek muhterem vardı; o da bu iktidar döneminin parlayan yıldızlarından Akşam ve star gazetelerinin sahibi Ethem Sancak’tı… Öyle derin bir aşka tutulmuştu ki, bu sevginin ancak “Mevlana-Şems” arasındaki ilahi aşkla karşılaştırılabileceğini ilan etmişti!.. Sadece arsasının 1.5 milyar lira ettiği söylenen BMC ihalesine tek başına girip 751 milyona işi bitiren “Şems” Ethem , bu ihaleyi aşkını ilan etmeden önce mi yoksa ilan ettikten sonra mı kapatmıştı hatırlayamadım valla…
Cumhuriyet gazetesinde Pelin Ünker’in “Panama Belgelerindeki Türk işadamlarını” anlattığı dizisini okuyunca “aşıkların” çok daha fazla olduğunu öğrendim… Alın mesela Fettah Tamince’yi; Turizm sektöründe özellikle 2000’li yıllarda “altın bulan” Tamince, daha 2004 yılında aynen şöyle demiş:
-Evet Tayyip Bey’in adamıyım. Çünkü doğru işler yapıyor. Tanıyınca da aşık oldum. Bana destek oluyor. Haftanın 3-4 günü onu rüyamda görüyorum…
Tamince’nin “bana destek oluyor” sözlerini pek anlayamadım, ancak aşık olduğu şahsın haftada 3-4 kez rüyasına girmesinin ne kadar yararlı olduğunu bugünkü durumundan anlayabiliyorum tabii…
Tayyip Bey’in “malvarlığı” tartışmaları esnasında oğlunun düğününde takılan 30 kilo altını “satın aldım” diyerek belgesini “şak” diye ortaya koyan Cihan Kamer de “aşıklar listesinde” yerini alan işadamlarından. Saray’ın oğlu ve geliniyle de ortak mücevher mağazası açmışlardı. Biliyorsunuz mücevherde KDV sıfır!.. Onun söylediği de şu:
-Recep Bey nerede olursa ben de oradayım…