BAZI KONULAR İHMALE GELMEZ…
Konu cenneti (cehennemi mi demeliydim?) ülkemizde lafa gelir bunca konu, sütuna yatıracak bunca manşet varken, kulağa küpe yerine asılacak sözlere –çıkışlara sık sık tanık olunurken, derdi katlayacak adımlar atılırken gel de konu sıkıntısı çeken batılı meslektaşları ve hiçbir şey olmamış gibi olmuyormuş gibi suyla sabunla meşgul olanları kıskanma! Neredeyse kendi kendime ve onlara teessüf edeceğim, bu nasıl şey diye…
Bunca konu arasından konuyu seçtin diyelim, şifrelerini bulamıyor, köklerine insen bile çıkamıyorsun. Kıyıdan köşeden ekonomiyi yazayım diyorsun, gittikçe yaygın bir hal alan vize eksik kalıyor. Çok hakim olmadığın halde dış ilişkilere dalış yapayım diyorsun bir eğitimci olarak bi türlü oturtamadıkları eğitim çıkmazı noksan kalıyor. Tümünü kotarmaya kalkıyor, çırpındıkça batıyor, boğulup kalıyorsun!
Masada bekleyen sayısız soru işaretlerine, yazılmayı bekleyen onlarca başlığa, yönetimin önünde hazır duran ve açıklanmayı bekleyen yeni ve ayrıntılı tasarılara, ajandasında başka konuları önceleyen yazarlara dalıp gidiyorsun…
Kısaca söylemek gerekirse; İhracattan ithalata, turizmden adalete, iç politikadan dış ilişkilere, sosyal hayattan günlük söylemlere hayatın her anında ve her alanında kendini hissettiren siyaset ve siyasetçiler bizi yordular ve gerdiler doğrusu. Sıcak gündem sımsıcak sürerken, o kadar çok mesele ve konu var ki! Yaz yaz sıra gelmiyor. Gece yarısı yangından mal kaçırır gibi geçirilen yasalar, yaşamsal konulardaki duyarsızlık, açıklaması da yok izahı da yok bunların! Şimdi gel de çok işin içinden ve iyi niyet ara…
Bi yanda “ben yaptım oldu” diyenlere karşılık diğer yanda “siz yaptınız ama olmayacak” diye direnenler, mücadele edenler var. Öte yanda “itibar ve iktidar yan yana yürür” diyenler var! Beri yanda aramıza yerleşen (yerleştirilen mi demeliydim?) 4 milyona yakın Suriyelinin yarattığı ve neden olduğu sorunlar var. Bir başka yanda sebep olduğu sorunları önemsemeyenler var! Bu arada tabii ki yüksekten uçanlar, debdebe, şaşaa, han- hamam –sarayları tercih edenler, pahalı korunaklı arabalarından ve uçaklarından bi türlü yere inemeyenler, kenar mahallelerde yaşananlardan habersiz olanlar var!
Bi yanda sesinin tonuna, yüzünün ifadesine, parmağının havaya kalkıp kalkmadığına, tonlarca ağırlığı olan yenir yutulur olmayan sözlerine, kılıç yarası gibi doğrayan bakışlarına aldırmadan ardından koşanlar var! Beri yanda Başbakanın Elazığ’da kendisine üniversitede biniş giydirilirken; “81 ilde 185 üniversiteye ulaştık, öğrenci sayımız 7 milyona çıktı, 2018 yılında bugün 45 lira olana bursları 470 liraya çıkaracağız” müjdesi var.
Öte yanda bilime ve toplumsal yaralara katkı yapmaya çalışırken işinden atılan, ev kirasını ödemediği için kapıya konulan, çocuklarının karnını doyuramayanlar var! Ancak onlar ne yapsın ya da ne yapar diye düşünenler yok!
Tabii ki dünya siyasi literatürüne katkıları olanların, sorgulayan ve şaşıran olmadığı sürece kazandıklarını biliyoruz. Tabii ki; karınca, kararınca, kaderince aldıkları yolun, kazandıkları para pul, şan şöhret, mevki makamın, kat ettikleri yolların onlara açtıkları kapıların farkındayız!
Ancak göz bebeğimiz İstanbul’un taciz ve saldırı alanında dünyanın en tehlikeli 6.megakenti seçilmesini nereye koyalım? Kadınlar ve kendi adıma üzgün ve kırgın olduğumuzu söylemeliyim. Ne yani biz sokağa çıkamayacak mıyız?
Not: İç sıkan bunca haber arasında aklı kaçırmamak ve uykusuz kalmamak için en iyi yolun kitaplardan, kültürel etkinliklerden ve müzikten geçtiğine bir kez daha inanıyor ve deneyimle sabitlediğimi ilan ediyorum…
Y.N: Oscar adayı olan AYLA filmini izledim. Mutlaka görün derim, ayrıntıya girersem, çok güzel anlatacağım için(!) gitmeyeceğinizi bilirim. Bu yüreğe dokunan filmin Oscar yolu açık olsun. Söz o zaman yazacağım.