BELLEĞİMİN DERİNLİKLERİNE YOLCULUK!
Belleğimin derinliklerine doğru dalıp gitmişken bir yüz çıkıp geldi ve bana dedi ki! “Çocuklar ve gençleri bu ülkenin aydınlık bireylerine emanet ettim. Emanete ihanet etmeyin.” Baktım yüzü görünmüyordu. Ama konuşanın sesi, duruşu net, kararlı ve inançlıydı. Derinlerden gelen bu sesin sahibi ülkemizin haline üzülen vatanseverler miydi? Cumhuriyetin kürsülerinde bizleri eğiten eski hocalarımız mıydı? Alt yapımıza ilk harcı koyan yazarlar, şairler, sanatçılar mıydı? Ülkenin dağına taşına imzasını atıp giden Büyük Atatürk müydü? Seçemedim, sanırım tümü birlikte ve el ele idi…
Bu yazıyı okuyan bazı okurlarım amma da kurgu diyebilir. Sen bu düşü ne kadar sık görüyorsun diye burun kıvırabilir. Bu tekrar oldu diye eleştirebilir. Bıktık artık diye göz ardı edebilir. Ancak gündem değişmedikçe daha önce yazsak da yazacağız. Yazdıklarımız da sık sık okumayanlar için, gündemi merak edenler için, bıkmayanlar için yazdık sayacağız! İşsizler ordusunun yüzde 34’ü 18- 24 yaş arası ise, genç işsizlik yüzde 20’nin üzerine çıkmışsa, eğitim büyük bir çıkmaza sokulmuş ise, İHL açmak için önce 50 bin nüfus şartı, sonra 5 bin şartı, daha sonra bundan da vazgeçilerek karar valiliklere bırakılmışsa yazmayıp da ne yapacağız?
Ayrıca rahat koltuklarına gömülerek, pahalı oyuncaklarına binerek, kör, dilsiz ve alabildiğine sağır bir yetkililer ordusuna, diken üstünde oturanlar olarak yazmayıp da ne yapacağız? Adalet kavramı artık bizden çok uzaksa, fikirleri- zikirleri bir, niyetleri, amaçları baştan belli olanlara karşı yazmayıp da ne yapacağız?
İş yerlerinde, okullarda, sokaklarda, caddelerde, otobüste, durakta, parkta, bahçede, deniz kenarında, kapı önlerinde, evlerde adaletsizlik olağanlaşmışsa, tehdit sıradanlaşmışsa, eline silahı alan kapıya dayanıyorsa yazmayıp da ne yapacağız?
Ne geçmişle, ne zor elde edilen değerlerimizle, ne de gelecekle ilgileri olmayan yalnız ve ancak bugünü ve sadece kendilerinin yarınlarını düşünenlerin sayıları arttıkça yazmayıp da ne yapacağız?
Bir yanda yerle bir etmeye ant içtikleri güzellikler, bir yanda akıp giden ömürde hayatlardan çalınan aylar ve yıllar, bir yanda bu işin nereye varacağı kaygısı varsa ve azalmıyorsa yazmayıp da ne yapacağız?
Bir yanda bize emanet edilenler, bir yanda karşılarına çıkanı ezip geçmeye çalışanlar, bir yanda karşılarına kimi aldıklarını görmezden gelenler, bir yanda ışığa, aydınlığa göz kırpanlar, bir yanda ölüye de diriye de reva görülen adaletsizlikler varsa yazmayıp da ne yapacağız?
Bir yanda doğa katliamı, her bir yanda kadın cinayetleri, dört bir yandan gelen taciz haberleri, içinizi acıtıyor, yüreğinizi kanatıyor, yok artık dedirtiyorsa yazmayıp da ne yapacağız? Bir yanda kandırılanlar, bir yanda kananlar, bir yanda durmadan kazananlar, bir yanda hep kaybedenler varsa, bir yanda çarklar dönmüyor, diğer yanda borçlar artıyorsa yazmayıp da ne yapacağız? Adalet kavramı için dağa taşa düşülmüşse, çözüm olmasa da yazmakta ve not etmekte yarar olduğu için, tarihe ve yarınlara not düşmek için yazacağız.
Bir yanda; “Gerekirse güneşe ateş taşırız, gerekirse buzdan ateş yakarız. Hamaset yapmıyoruz, şaka hiç yapmıyoruz” diyen liderleri çekemeyenler! Diğer yanda, 97 ülkeye 349 defa giden, özel donanımlı VIP uçaklarıyla dünyayı 6 kez turlayacak mesafe kaydeden, Afrika’dan Latin Amerika’ya, Avrupa’dan Japonya’ya, Nijer’den Senegal’e, Finlandiya’dan Türkmenistan’a gecesini gündüzüne katarak halkının yarınlarını düşünen yöneticileri kıskanan bir Avrupa!
Yazmayıp da ne yapacaksınız bir! Bu yazıyı okumayan ziyandadır iki!