BEN de HAKKIMI YEDİRMEM!

BEN de HAKKIMI YEDİRMEM!

Ne hakkı bu derseniz! Eleştiri ve endişemi koruma hakkımı! Paylaşma, aydın sorumluluğu ve borç ödeme hakkımı! Haddimi aşmama hakkımı derim! Bu  nedenle de; işin sayısal boyutunu uzmanlara, siyasal boyutunu siyaset bilimcilere bırakıp, duygusal boyutunu da kendime saklama hakkımı der, noktayı koyarım!

Dile kolay! 17 yılda 15. kez sandığa giden bir ülkenin yurttaşlarıyız. Seçim bileşenlerinin ne olduğuna dair sözüm yok, ancak bir de seçimin belirleyenleri var ki ona dair sözüm çok...

Bir yanda Kamu kaynakları, devlet gücü, basın, TRT, televizyonlar, radyolar, devletin tüm imkanları, kurumları, bakanları  vb. Diğer yanda seçimin belirleyeni sayılan varlık ve bolluk kuyrukları, ekmek kavgası, zirveye yerleşen enflasyon, tüketimi zorlayan akaryakıt zamları,  ateşi sönmeyen mutfaktaki yangın ve ekonomik sıkıntılar…

Bir yanda CB’nın; “Kenardan, köşeden, bucaktan gelenler, büyükşehirleri nasıl yönetecekler!” kaygı ve merakı! Diğer yanda çok özel bir örnek olan Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen gibi bir hocanın varlığı. Kürsü hakimiyetiyle, yöneticilik deneyimiyle,  mahalli idareler konusunda ki başarısıyla, Eskişehir örneğiyle “köşe, bucaktan gelenlere!” rol model olacağı, ders anlatır gibi deneyimlerini paylaşacağı ve onlara yol göstereceği gerçeği. Bu konuda merak buyurulmasın sakın!

AKP’nin Ankara  adayı demiş ki; “Seçim günü geliyor sandıklar açılıyor, gerçekler yüzlerine çarpıyor. O zaman ne diyorlar oylar çalındı Yapma ya! Ağlak ağlak gezmeyin, adam gibi çalışın, dürüst olun biraz dürüst.” Kime demiş, ne zaman demiş, niye demiş orası belli değil ama! Derinleşen ekonomik krizde yılın ilk 3 ayında 29 bin 214 esnafın kepenk indirdiği, benzinin 7 liraya dayandığı, sırık fasülyenin sırıktan atlarcasına yükselişe geçtiği çok belli…

Gelelim seçimin sonuçlarını iyi okumaya ve değerlendirmeye…

Seçim sonrası zaman kazanma amaçlı yeniden sayımların ve yaşanan sürecin zarif ve şık olmadığı kesinken, bunun bir veya birkaç nedeni varken; günlerdir yine ve yeniden yapılan sayımlar konusuna hiç girmeyecektim ama bu notu düşmekte yarar var! İbrahim Kalın; “seçim sistemi çok güçlü, hile mümkün değil” şeklinde açıklama yapınca! İçişleri Bakanı; “Seçim sonucunda şaibe olmayan ender ülkeyiz!” deyince ola ki bu toz duman arasında gözden kaçmıştır diye, içiniz rahatlasın diye paylaşmak istedim…

Şimdi yapılacak şey; umudu korumak, sonuca katlanmak, değerini- kıymetini bilmek, sayısını artırmak, yapılanları unutmamak, daha çok çabalamak, dersler çıkarmak, bu güzel havayı devam ettirmek için özen göstermek olmalıdır. Şimdi yapılacak şey asla yabana atılmaması gereken şey ve asla unutulmaması gereken şey bu zafer pratiğini kitlelere yaymak, ülkemizin ve insanlığın politik tarihine kıymetli bir mihenk taşı gibi işlemek olmalıdır.

Sırada 31 Mart’ın kazananı, yitireni, belirleyeni kim sorusu var?

Kazananı kim derseniz umut ve demokrasi, ılımlı ve kucaklayan uzlaşma dili, demokratik olgunluk sergileyenler, nefretin karşısına sevgiyi, kutuplaşmamın karşısına anlaşmayı, ayrımcılığın karşısına bütünleşmeyi koyanlar kazandı deriz. Kaybeden kim deseniz hiddet ve ayrıştıran dil, saldırgan, hadsiz, tehditkar ifadeler deriz. Belirleyen kim derseniz yine ve yeniden ekmek ve ekonomi der notumuzu düşeriz. Bu arada  ve laf aramızda Üsküdar, Niğde, Bor örneklerini de unutmayız…

Bu arada çok değerli bir şey daha oldu. Ne mi oldu? Şu oldu!

Kadın başkan adaylarıyla ilgili sınıfta kaldığımız konusuna yükselen moralleri bozmamak adına şimdilik girmiyorum! Ancak bir gerçeğin daha altını çizmek için, bu kez annelerin olaya el koyduğunu, kadınların yarınlarına ve çocuklarına sahip çıktığını, Anadolu insanının; “biz varız ve buradayız”, gerekirse sandıkta hesap sorarız dediğini atlayamam.. 

Hele de Sözcü Gazetesi’nde yayınlanan fotoğraf içime öyle bir oturdu ki anlatamam! Seçim torbalarına sımsıkı sarılmış bir genç adamın fotoğrafı bu. Sanki çocuğunu kucaklamış gibi, sanki yıllardır görmediği annesine sarılmış gibi, sanki gurbetten gelen oğluna kavuşmuş gibi, sanki beklediği diplomayı almış gibi bir sıcak ve duygu yüklü bu görüntüye dalıp gidince; 1 Nisan bir düş mü, bir sanrı mı, bir rüya mı, bir hayal mi, bir şaka mı dedim kendi kendime!  Bizim için fark etmez diyorsanız, bizim için, biz kadınlar için çok şey fark etti de…

Sonuç olarak! Farkında mısınız, biliyor musunuz, duymadınız mı, görmüyor musunuz, düşünüyor musunuz diyenlere! Muhalefet açısından sınav başlıyor artık, yıldızlı pekiyi alarak geçerler, geçmeliler deriz. Yenilmezlik büyüsü bozulan iktidar açısından bekleyip göreceğiz.

Noktayı koymadan önce dış basında yazılanları atlamayalım. Bu kaydı da düşmüş olalım.

İngiltere; “Yenilmez imgesi kırıldı” demiş. Alman Basını; “Efsane tarih oldu” diye yazmış. New York Times; “Türkiye’de siyasi deprem yaşandı” diye yorumlamış…

Ben yazmış olayım. Yazmadı demeyin!