CANIMI SIKAN ŞEYLER
BİR PAZARLIK YAPSANIZ NASIL OLACAKTI ACABA?
Bildiği yoldan yürüyüp gidiyor.
Hiçbir eleştiri, hiçbir uyarı etkilemiyor kendisini.
Bunlar hep olabilir tabii ama en can sıkıcı olan AKP'nin “halkı salak yerine koyma” politikasına sahip çıkması.
Nasıl olsa “biat etmiş” bir büyük kitle var ve bunlara ne söylerseniz söyleyin inanıyor, aykırı bir tepki vermiyor ve hep alkışlıyor.
Bahçeli de buna uygun davranıyor son zamanlarda.
Önceki gün kameraların karşısına geçti ve “Biz pazarlık yapmayız” dedi.
Pazarlık dediği AKP ile süren ittifak görüşmeleri.
Cumhur İttifakı adıyla bir birliktelikleri var biliyorsunuz AKP ile MHP'nin.
Genel seçimlerde bu ittifak harika yürüdü ve Bahçeli muradına ererek Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olarak ilan edilmesini sağladı.
Şimdi sıra yerel seçimlerde.
Belli ki Erdoğan MHP'siz kazanamayacağını görüyor.
Bu nedenle de kırmadan dökmeden Bahçeli'yi her konuda ikna etmeye çalışıyor.
MHP ne yapacağını açıkladı, sıra AKP'de.
“Jestlerden” söz ediyor Erdoğan, herhalde Bahçeli'yi kararından vazgeçirecek bir hamlesi olmayacaktır.
Hoş, Erdoğan ne kadar MHP'ye muhtaçsa Bahçeli de AKP'ye muhtaç.
Bu nedenle şimdilik bir sorun çıkacağını sanmıyorum.
Uzatmadan konuya dönelim. Bahçeli “Bir pazarlık yapmadıklarını” söylüyor.
Ama bunu öyle üstüne basarak ve hatta alay ederek söylüyor ki insanın ister istemez canı sıkılıyor ve “Yapma be hocam, artık hepimize bu kadar da salak muamelesi olmaz ki” demek istiyor.
Allah aşkına söyler misiniz “İstanbul, Ankara ve İzmir'de aday çıkarmamak” zaten başlı başına bir pazarlık değil midir?
Bir siyasi parti neden kendini yok sayacak bir karara imza atar ki?
MHP iyilik olsun diye mi bazı yerlerde seçime katılmıyor yani?
Bahçeli pazarlık denince para alışverişi sanıyor ya da böyle bir ithamdan kurtulmak istiyor belki ama pazarlık sadece para ile yapılmaz.
Ayrıca sonuçta “ittifak” ana gündemi ile yapılan her görüşme de bir pazarlıktır.
Bahçeli de bunu biliyor tabii ama Türk filmindeki ünlü replik gibi “Ağam bizle eğlenir.”
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
SANATÇILARIMIZI KENDİ ÜLKELERİNDEN BU KADAR SOĞUTMAYIN
Ünlü Hollywood yıldırı Elizabeth Banks son seri “Charlie'nin Melekleri” filminin başrol oyuncularından biri.
Ünlü filmin yeni serisinin bazı sahneleri İstanbul'da çekilecekmiş.
Kültür ve Turizm Bakanı Murat Ersoy hazır gelmişken Elizabeth Banks'ı kabul etmiş bir süre görüşmüş. İyi yapmış yapmasına da başkasının sanatçısına bu kadar ihtimam gösterilirken kendi sanatçılarımızın ülkelerinden soğutulmasına da açıkçası çok kafam bozuluyor.
Örneklerden biri Mehmet Ali Alabora. Son derece düzgün ve başarılı bir sanatçı olan Alabora Gezi eylemine destek verdiği için bizzat Erdoğan tarafından kara listeye kondu.
Çektiği reklam filminden çıkarıldı, dizi ve filmlerde oynamasına yasak getirildi, sahneye çıkması engellendi.
Alabora sonunda can güvenliğinin de kalmadığını düşünerek yurtdışına çıktı.
Belki gelecekti yine ama bu kez de hakkında “Hükümeti devirmek için Gezi eylemine katılmak” diye uydurulan bir suç kapsamında yakalama kararı çıkarıldı.
Bir diğer sanatçı da Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında Başbakanlık yapmış olan Recep Peker'in torunu Faruk Peker.
30 yıllık dostum arkadaşım Faruk Peker Turizm Bakanı'nın Elizabeth Banks ile görüşmesini öğrendikten sonra “40 yıllık aktör, başbakan torunu, randevu bile alamazken devlet güzel bir yabancı sanatçıyı ağırlıyor” diye mesaj göndermiş.
Açıp sordum tabii.
Sanatla ilgili bir proje için hem Erdoğan'dan hem de kültür- turizm bakanlarından randevu istediğini ama kendisine cevap bile verilmediğini söyledi.
Faruk Peker “Geçerken uğramak isteyen sıradan biri” değil. Ama devletimizin en tepesi eski bir başbakan torunu olan bir sanatçının “ne istemiş olacağını” bile merak etmiyor.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
İSTANBUL AŞKI NEREDEN GELİYOR?
Cumhurbaşkanı Erdoğan İstanbul'dan söz açılınca hemen duruşunu değiştiriyor.
Çok ciddileşiyor.
“Biliyorsunuz” diyor “İstanbul'a çok önem veriyorum, Çünkü İstanbul benim aşkım, doğma büyüme İstanbulluyum.”
Çok güzel de, doğma büyüme İstanbullu olduğunu söyleyip de sonra “Biiiiz Rizeliler” güzellemesi ne oluyor, onu da bilemiyorum.
İstanbul aşkı iyi hoş tabii ama sormak isterim “Aşık olduğunuz İstanbul'a ne kattınız?” diye.
Lafa gelince “efsane belediye başkanı” diye anıyorlar Erdoğan'ı ama söyler misiniz Erdoğan İstanbul'a ne yaptı?
Erdoğan eliyle yapılmış bir hizmet hatırlayan var mı?
Var tabii!
Bizzat kendisi “İstanbul'a ihanet ettik” demedi mi?
En büyük hizmeti çarpık kentleşmeye katkısı, her biri birer ucube gibi duran dev binalar ve altlarındaki alışveriş merkezleri. Başka?
Ne metro, ne metrobüs, ne altyapı çalışmaları, ne Marmaray hiçbiri Erdoğan döneminde yapılmadı. Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak “bütün bunları ben yaptım” diyorsa o zaman da İstanbul'a ayrıca bir belediye başkanı neden seçiliyor?
Ama en önemlisi bir kente aşk duymak bina yapmakla gösterilmez.
Bir kente olan sevgi o kentin bilimine, sanatına, kültürüne katkı ile yaşam kalitesini artırmakla, insanlara huzur ve mutluluk vermekle sağlanır.
İstanbul öyle mi?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
İKTİDARIN YAYIN ORGANI YARGIYI “DUYGUSALLIKLA” SUÇLADI
İktidarın en güçlü yayın organlarından Yeni Şafak Gazetesi'nin dünkü manşeti “dehşet” bir iddiayı içeriyordu.
“Üç hakimden duygusal karar” başlıklı haberde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi'nin bir dava ile ilgili çok hızlı karar verdiği belirtiliyordu.
Gazete haberine göre skandal denilebilecek duygusal bir karara imza atarak emsallerinin en az bir yıl beklediği bir karar dosyasını aynı gün işleme soktuğu yazılıydı.
Haberin ayrıntılarını okuduğumuzda söz konusu mahkemenin bu duygusal kararı bizzat Yeni Şafak Gazetesi'nin sahibi olduğu aileye karşı aldığını anlıyorsunuz.
Böylelikle saraya en yakın ailelerden birinin aleyhine olarak nitelenebilecek bir kararın “duygusal bir karar” olduğunu da öğrenmiş oluyorsunuz.
NOT: Yeni Şafak'ın “duygusal” kelimesini tırnak içine alması içime bir şüphe düşürdü.
Sözlüğü açıp tanımın karşılığını aradım.
Şöyle diyor sözlükler duygusal için; 1-Duygularla ilgili, duygulara dayanan, hissî. 2- Duygunun ağır bastığı, duygunun aşırı etkilediği.
İyi de anlamı bu olan duygusal tanımı Yeni Şafak'ta neden tırnak içinde veriliyor ki?
O zaman aklıma geldi ki “duygusal” tanımı yıllar önce Cem Yılmaz'ın oynadığı bir reklam filminde kullanılmıştı.
Cem Yılmaz bu reklamda “Niye bu reklamda oynuyorsunuz?” sorusuna eliyle bildiğimiz para işaretini yaparken “tamamen duygusal” diyordu.
Ne yani şimdi iktidarın yayın organı yargıya “para alarak karar verdi” mi demek istiyor?
Yok canım daha neler, siz de amma fesatsınız böyle…
https://twitter.com/can_atakli_