BİZİ BU PARMAK SALLAMALAR MAHVETTİ!
Gel de yazılıp çizilenlere bakıp Yeni Türkiye bu denli rahat, huzurlu, neşeli, güler yüzlü, ekonomik rahatlık içinde şaha kalkmışken (siz uçuyorken diye de okuyabilirsiniz) iç karartan şeyleri ara- bul- anlatmaya çalış! Gel de hiç kimse hiç bir konuda yaka paça, ite kaka bir yerlere sürüklenmezken, zihniyet faturasını çok ağır olarak ödemek hiçbirimizin semtine bile uğramamışken nankörlük edip bir şeyler yaz!
Gel de herkesin rahatı hiç olmadığı kadar yerinde, her şey güllük gülistanlık, işler tıkırında, ahali mutlu, kadınlar huzurlu, gençler umutlu iken, dünya bizi parmakla gösterip, yöneticilere hayranlık duyarken suları bulandır!
İyisi mi daha fazla yorulmadan kafamızı meşgul eden sorulara geçelim. Güçlü cenahın söyleyip, yazıp, savunduğuna göre 17 Nisan günü sabah itibariyle terör bitecek, krizler tarihe gömülecek, Türkiye uçacakmış. Ah madem her şey 17 Nisan’da hallolacak, niye 15 yıl beklendi ki?
Madem 397 yıl hapis istemiyle yargılanan İzmir Belediye başkanı ve 129 çalışanı beraat edecekti! Niye onca insanın enerjisi, zamanı, huzuru çalındı ki? Böyle bir davanın yıllar sonra kumpas olduğunun anlaşılması yargıya güveni azaltmaz mı?
Yine bir başka yerde bir avukat; müvekkili sırf belediye başkanı oğlu olduğu için “telafisi imkânsız zararlar doğar” diye zanlının tutuklanmamasını hangi yasa maddesiyle açıklayacak ki?
Bugünlük bu kadar iç karartma yeter deyip müjdelere geçelim! Referandum öncesi hükümet pek çok müjde verdi. Bunlardan biri de kapalı cezaevlerinde yatan pek çok mahkûmun yarı açık cezaevlerine gönderileceği müjdesi! Ülkemizde 70 yarı açık cezaevi varken, bunların kapasitesi 30 bine yakınken, doluluk oranı yüzde 104’e ulaşmışken kalkıp müjdenin sayısal alt yapısına bakmayalım mı?
Borçlanmada rekora koşmamıza, iş cinayetlerinin artmasına, 7 aylık olağanüstü dönemde 1180 işçinin iş kazalarında hayatını kaybetmesine, sanayide istihdamın azalmasına, turist sayısının yüzde 10’a düşmesine ve hele de 1400 kişinin alınacağı 6 aylık geçici iş kadrosuna 25 bin kişinin başvurmasına değinmeyelim mi?
Nüfusumuz yuvarlak hesap 80 milyona yakınken, ülkemizde 2016 yılı içinde 1948 kişi cinayete kurban gitmişken, bu ortalama günde 5 kişi demekken bunları dile getirmeyelim mi? Japonya’nın nüfusu 126 milyonken, onlarda bir yılda işlenen cinayet sayısı 200, bizde 2 binken aradaki uçurumu yazmayalım mı?
Unutmayalım. İktidara geldiklerinde “uzlaşma kültürü ilk hedefimiz” demişlerdi! Bugün niye insanımız mutsuz, umutsuz, öfkeli, saldırgan? Ya da ülkemiz cinayet ve trafik kazalarında Avrupa’da neden ilk sırada yer alıyor? Her konuyu en iyi bilenler keşke olup bitenlere bir baksa, biraz kurcalasa, biraz zaman ayırsa, biraz kafa yorsa iyi olmaz mı? Aydınlanma ve aydınlatma adına…
Doğrusu meslek kalitelerini, mesleki hünerlerini, mesleki yeteneklerini bilmediğimiz kişiler hakkında söz söylemek zor! Ancak şu kolay! Ülkemiz uzun süredir yönetim katında özlemini çektiği kahramanca bir davranışa, cesur bir tavra, yürekli çıkışlara tanık olmadan, ancak meydan okuma tonunda parmak sallamalara alışarak bugünlere geldi.
Yazımı bağlarken ne dersem diyeyim, ne yazarsam yazayım iki bilgece sözün önüne geçemem. Her iki sözün arkasında ve gölgesinde kalmayı peşinen kabul ederek paylaşıyorum;
Bir bilge der ki; “Siz bu gezegende milyarlarca insan yaşadığına bakmayın. Dünyayı sandığınızdan çok daha az insan omuzlarında taşır.”
Bir başka bilge de; “Umudun iki güzel kızı vardır, öfke ve cesaret. Öfke olanlara dayanabilmek için, cesaretse değiştirebilmek içindir” der…
Sadece adliye binası, cezaevi, icra dairesi yaparak övünenlere hele de Cumhuriyeti dünden bugüne düşman belleyenlere özellikle duyurulur…
Not ve Davet: 9 Mart Perşembe günü saat 13.00 de Bakırköy Belediyesi ve Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi’nin ev sahipliğinde Yunus Emre Kültür Merkezi’nde; “ATATÜRK, Aydınlanma ve Kadın” konusunu anlatıp, kitaplarımı imzalayacağım. Yolu düşenleri beklerim…