BİZİM BÜYÜK TALİHSİZLİĞİMİZ!
Dün de yazdık. Bir 1923 lafıdır gidiyor…
Aslında mesele çok boyutlu, verilecek örnek çok, enine boyuna tartışmak lazım! İyisi mi bir kaçını sıralamak için o yıllara gidelim ve yapılanlara bakalım. O yıllarda ve ülkenin o zorlu koşullarında, büyük önderin çevresinde toplanan o vazife kuşağı masaya sadece peynir-ekmeği değil ülkeyi koyarak, sorunları tartışarak ve en iyisini bulmaya çalışarak oturuyor ve çoğu kez aç kalkıyordu…
Şimdi gidip gelerek mukayese edelim!
Gidelim o günlerin çağdaş eğitime ve sanata yaptığı yatırımlara bakalım!
Gelelim bugünlerin eğitim ve sanata öldürücü darbelerine bakalım!
Gidelim o yılların demokrasi ve uzlaşı kültürüne sahip olan seçkin kadrolarına bakalım.
Gelelim bugünün bu kültürden bihaber olan kadrolarına bakalım!
Bir an o kuşağın bizi hiç terk etmeyen sözlerini ve seslerini yeniden hatırlayalım.
Dönüp bugüne duygusallık yerine doygusallığı tercih edenleri unutmayalım!
Sonra da devletlilerin hepsi en iyi koşullarda yaşarken, yaşam mücadelesi veren halkın tepkisizliğini anlamakta zorlanalım!
Dönüp abayı da, sopayı da açık ve net gösterenlere “nasıl bu hale geldik, ülkenin milli servetlerini kim sattı” sorusunu hep birlikte soralım. “Reis varsa beis yok” diyenleri de hiç unutmayalım!
Hele de dehşetle ve hayretle tutuklu ve hükümlü sayısının 200 bini bulduğu cezaevlerine bakarken donup kalalım!
Özelikle de milletin silahlanması, pompalı tüfeklerin peynir ekmek gibi satılması, silah seslerinin daha çok duyuluyor olması, kaşının üstünde gözün var diyenin dövülmesi, yan baktın diyenin vurulması taciz- tecavüz, yaralama, hırsızlık, dolandırıcılık suçlarına iyi hal uygulanmasını doğal karşılayanlara şaşıp kalalım!
Bu yazılanlar bu koşullarda ne anlama gelir ya da gelir mi bilemem!
Bildiğim o ki; uzun süreden beri bizim ülkemizde mutluluk ve gelişmişlik AVM ve betonda aranıyor. Tarım bitirilmiş, hayvancılık tarumar edilmiş, doğa yağmalanmış, konuşma- gülme- yazma engellenmiş, tehditler, saldırılar, yakıp kundaklamalar suç olmaktan çıkmış (çıkarılmış mı demeliydim?)
Şimdi merakım ve sorum şu! Biz bu hale nasıl geldik? Biraz daha açarsam; Bize ne oldu? Ne mi olmakta? Daha başka ne olacak? Ya da daha neler olacak?
E, bizim derdimiz ve muradımız da bu sorulara yanıt aramak değil mi zaten! Alamasak da…
Esas olan şu ki; büyüklerimiz ve onların allame-i cihan danışmanları kadar içerden, derinden, arifen olmasa da elimizden geleni yapıyor, yazıp çizmeye çalışıyor ve konuları hassasiyetle izliyoruz. Hele de olup bitene bakınca bazı şeylere kalkışanlara bir merkezin, bazı odakların, ya da grupların “hadi koçum!”, “yürü kim tutar seni!” diyerek gaza getirdiğini biliyoruz.
Bir yılda 40 bin kadın sigortalı işini kaybetmişken, 3 milyonun üstünde emekli geçim sıkıntısı nedeniyle iş arıyorken, resmi işsiz sayısı 4 milyonu, gerçek işsiz sayısı 7 milyonu bulmuşken bizi yönetenler ekonomik kültürlerinin zenginliğini kanıtlamak için lafı eveleyip gevelerken niyetim yine ve yeniden ekonomik verilere dalmak değil! O nedenle geçiyorum! Aksi halde hem siz üzüleceksiniz, hem benim tansiyonum çıkacak!
İşin özü şu ki; Demokrasinin olanaklarını kullanarak cumhuriyetle üstü örtülü değil açık seçik hesaplaşmak artık alıştığımız ve şaşırmadığımız bir şey oldu…
Durumun daha vahim yanı bu olduğu için yazının sonuna sakladım!