BU BİR SEVDA YAZISI DEĞİL SİLOPİ!..
Hüsrana düşmüş isyanlar gibi sessizliğin perde gerisinde karanlık bir tuzak tablosu; puslu, sisli, isli ve ürkekliğin titreyen örtüsü!.. Ve belki de kan kırmızısı renklere mahkum edilmiş isyan türküsü!..
Kovandan çıkmaya hazır, şaşkın ve de zalim mermilerin barut kokusunu iyice içine sindirdiği kaotik zamanlarda, insanlığın bitmeyecek gibi duran hazin öyküsü yine sahnede;
Mutfaklarda tencere bombalarının ateşe hazır bekletildiği viranelerde, yüzlerine öfke nakşedilmiş, gözlerine ölüm sinmiş canlılar...
Mermi, barut, molotof, dinamit, bomba, bıçak, sopa ve ölüm kusan Kalaşnikoflar yaşamdaki aykırılığın ta kendisi!..
Rüzgar mayın kokusu taşıyor korkudan sarsılan gecekondulara, pusunun çığlığı vuruyor kaygıyla çürüyen, eskimiş briket duvarlara...
Kül rengi gökyüzünde kurşun sesine figan eden güvercinler, “barış” çığlığı atamıyor artık oralarda... Çünkü kanatları vuruluyor insanlığın ve çünkü yürekleri yanıyor yalnızların!..
Hiç de iyiye gitmiyor Türkiye... İyiye gitmiyor bir parçamız olan, bir yanı tutuşmuş Güneydoğu ve çocukken Türk, Kürt, Arap demeden hep birlikte oyuna koştuğumuz bizim oralar!..
Ne çare ki her gün yüreklere ağıt eken patlama sesleri, ciğerlerde yara açan mayınlar, intihar yolunda bombacılar, pusular, tuzaklar, katliamlar ve kardeşliği sırtından vuran kalleşçe suikastlar!.. Ve de tabuta mahkum ölümlerin son yolculuğu!..
Kökboyanın kan damlası!..
İnsanlık günlerdir “arkadan” vuruluyor oralarda... Ve intiharcı bedenlerin parçaları kalıyor taşeron duvarlarda!..
Oralarda bitmeyen, gitmeyen, büyüyen, yakan, yıkan, vuran, yaralayan ve ne yazık ki öldüren kaos yüzünden yaşam herkes için cendere... Huzur isteyen oralı yurttaşa da, huzur için var olan polise de, askere de, devlete de...
Heyhat... “Kardeş” sözcüğü hıçkırarak ağlıyor artık... “Sevgi” sözcüğü sığınacak sıcacık ve merhametli bir kucak arıyor!.. Ve ne çare ki, “intikam” her masum bedeni insafsızca sarsıyor!..
Çünkü aynı kilimin farklı desenleri, dikenli tellere dönmüş insanlar arasında... Çünkü gaflet ve ihanet var hepsi bizim olan çocukların yarasında!..
Ve artık hepimizin nefeslerinin gökyüzünde kavuştuğu oralarda; bizi bize bağlayan kökboyaların yerini kan damlası almış nedense!.. Acem halıları üzerinde “barış” yemekleri yenmiyor artık, intikam planları yapılıyor...
Analar hep ağıtta, babalar kaygıda, çocuklar ölüm yollarında... Devletin resmi çocukları ise ne yapacaklarını bilemez halde, yok olma korkusunda!.. Velhasıl yaşam herkes için, ölüm-kalım arasında, bir kör ve insafsız taşeronlukta!..
İsyan ve işgal!..
Orası Şırnak’ın bir ilçesi “Silopi...” Her ay onlarca PKK’lının devlete teslim olduğu ve neredeyse her gün on çocuğun PKK’ye katıldığı topraklar!..
Her gün korku ve kaos haberleri gelen; aylardır pusuda olan, kendini şiddete ve nedense “intikam”a adamış, belki de “kanton” özleminde bizden koparılmaya çalışılan Silopi!..
İnsanın dili varmıyor ama; Terörün ve şiddetin seçilmiş bir laboratuvarı artık orası!..
Her şey, her yer ve belki de şiddete özendirilmiş her insan öfkeyle şekillendirilmiş orada... Kara bulutlar gitmiyor o kentin üzerinden... Kaos örtüsü olmuş zamanın ve ölüm kölesi olmuş talanın!..
Orası, yani Silopi aylardır adeta “kurtarılmış” bölge adında... Devlet itilmiş, huzur ötelenmiş, insanlar bıktırırcasına örselenmiş!..
Sokaklar aylardır savaş çıkacakmışçasına, isyan varmışçasına işgalde!.. Çünkü meydanlar korkunun kölesi olmuş, çıkmazlar hepten nefessiz!..
Aylar öncesinden her yerde hendekler kazılmış Silopi’de!.. Her köşede barikatlar ve her sokakta, içinde ölüm bekleyen ıslak siperler... Üstelik terör yorgunu “bizim” insanlarımız...
Ve kardeşliğe duvar çekilmişçesine demir kapılara “sınır” yazılmış, çünkü her köşeye insafsızca korku kazılmış!..
Başkaldırı provası!..
Aylardır terk edilmiş gibi Silopi... Yalnızlığa değil, kaderine değil, vicdansızlığa ve ne yazık ki “intikam”a, “serhildan”a (başkaldırı), başıboşluğa, gaflete ve pervasızlığa terk edilmiş gibi...
Orada “biz”den olan, bizim parçamız çocuklar aylardır sevgi oyunları oynayamıyor sokaklarda... Minik ellerde bile tahtadan tüfekler ve belki de çoğu “intikam” uğruna şiddeti bekler...
Silopi’de gerginlik sıradan artık... Aylardır iş durmuş, aş zora girmiş, yaşam girdapta ve ne çare ki ölüm hep kapıda!.. Tarlalar, dükkanlar, ekmek kapıları kaderine terk edilmiş, diken üstünde yaşamlar ve tabi ki oradan çaresizce kaçanlar...
Polis, asker, memur yani devletin ta kendisi de aylardır sokaklarda dolaşamıyor Silopi’de... Yurttaş ise kıskaçta, yurttaş çaresiz ve huzura hasret insanlık terörün tehdidi altında...
Kimse kendini kandırmasın; Silopi tıpkı sokaklarda polis ve askerlerin katledildiği Yüksekova gibi PKK’nın “başkaldırı” provaları yaptığı ilçelerden biri...
Ve ne yazık ki Silopi dün patladı!.. Aylardır gerilen ilçede beklenen bir patlamaydı bu... “Polise ateş açılması üzerine” 3 “PKK yandaşı” öldü, çok sayıda polis ve yurttaş da yaralandı...
İlçede gün boyu kurşun sesleri ve alevler yükseldi, kan ve barut kokusu karıştı, çığlıklar zılgıtların isyanıyla acıyı ve kangrenleşmiş öfkeyi birbirine kattı!..
Yani ülkemizin bir parçası, insanları birbirine düşman eden kör gafletin cenderesinde çırpındıkça çırpındı... Tehlikeli olaylardır bunlar ve bitmezse, durdurulmazsa daha çok can yakacaktır...