BUNU YAZMAK GEREK
Bu bir “yaşamak istiyorum” mektubudur
Aslında Enes Kara yalnız değildi, üstelik bu tür yurtlarda ruhu çalışan, kimliği yok edilen ne ilk ne de son gencimiz olacak.
Bugün size bu kez bir kız öğrencinin feryadını iletmek istiyorum.
Adı soyadı yok, hangi cemaatin hangi yurdunda kaldığı bilgisi de yok.
Bu nedenle bir takım vicdansızlar “Yalandır, din düşmanlarının uydurmasıdır” diye saldırabilir.
Ama onlar da mutlaka biliyor ki bu anlatılanlar kelimesi kelimesine doğru.
Şimdi sizlere 19 yaşındaki bir kızımızın duygularını anlattığı yürek parçalayan mektubunu biraz özetleyerek sunuyorum;
Merhaba,
Enes Kara’nın hikâyesini iliklerime kadar hissettim, çünkü onun yaşadıklarını bir kız olarak daha fazlasını yaşadım. Size Enes Kara’nın ve bu baskıyı yaşayan bütün insanların hikâyesini anlatmak istiyorum.
Cemaat yurtlarında kaldığım sürede, özel hayatım didik didik edildi. Çaresizliğin içinde, benim gibi binlerce insan olduğunu düşünerek çıldırdığım anlar oldu.
Ailesinden gizli şekilde başını açan bir arkadaşımın, halka açık bir ortamda müdür yardımcıları tarafından gizlice fotoğrafları çekilmişti ve bu fotoğraflar ailesine gönderildi.
Sonrası epey karanlık, çünkü şiddete eğilimli bir abisi ve babası vardı. Arkadaşımızdan hâlâ haber alamadık.
Ben bir cemaatin yurdunda kalıyorum. Bu yurtta, medrese eğitimine yakın bir eğitim veriliyor. Bahçeye çıkmak, pencereden bakmak yasak. Telefon haftada birkaç saat veriliyor. Hocalar telefonları karıştırıyor. Bedenlerimiz, yaşamlarımız tutsak şekilde nefes almaya çalışıyoruz. Aynı Enes Kara’da olduğu gibi bu yurtta kalmak istemediğimi söylediğimde ailem kabul etmiyor. Yanımda bir akraba olmadan da yurttan tek başıma çıkamıyorum.
Eğer ekonomik gücüm olsaydı, bunu yaşamayabilirim. Ailem yetişkin olduğum halde ellerindeki maddi gücü beni tutsak kılmak için kullanıyor. Bir gün param olacağına da aynı Enes Kara gibi pek inanamıyorum. Geleceğim karanlık. Yine de asgari ücretle olsa da ailemden bağımsız bir yaşam kurmanın hayaliyle yaşıyorum. O gün ne olacak?
İlk cemaat yurdu deneyimimi yaşadığımda 5. sınıfa gidiyordum. Regl olmadığım halde erkeklerle dokunmam, göz göze gelmem yasaktı, çünkü günahmış. Yurttan dönünce, yaz tatilinde amcalara gittik. Erkek kuzenimle oyun oynarken ona dokundum diye cehenneme gideceğimi sanıyordum. Konuşurken cehennem korkusuyla gözlerimi kaçırıyordum. Küçücük bir çocuğun bedeni üzerinden cehennem korkusunu aşılayanlar ailem ve bu cemaat yurtlarıydı. Sonra kapanmazsak her saç telimiz için cehennemde ayrı ayrı ceza çekeceğimiz anlatıldı. Dünyanın en günahkâr insanı olduğumu düşünüyordum ve Allah’a yalvarıyordum geceleri ağlayarak, beni affetsin diye.
Bu bir intihar mektubu değil. “Bu bir yaşamak istiyorum mektubu.” Yalnız olmadığımı biliyorum, yalnız yürümediğimin farkındayım. Yeni Enes Kara’lar ve Enes Kara’nın kız kardeşleri için inadına yaşamaya devam edeceğim. Çünkü güzel günler göreceğiz.
KOMİK
Nerede görüldüler?
Kimi gazetelerin magazin eklerinde ünlü kişilerin nerede görüldükleri ve ne yaptıkları yazılıyor ama ünsüz vatandaşların nerelerde görüldüğü, kimin defterinin dürüldüğü, kimin başına çorap örüldüğü anlatılmıyor.
Belki merak edersiniz diye bu eksikliği gidereyim dedim.
* Memur Şevket, borçlu olduğu esnafa yakalanmamak için gece yarısı gizlice eve girerken görüldü
* İki üniversite bitirdiği halde iş bulamayan Melih Keder, ilkokul mezunu bir iş adamına iş için yalvarırken görüldü.
* Evde kalmış Mediha Ah, koca bulmak umuduyla gideceği bir düğün için kuaförde saç yaptırırken görüldü.
* Yufka yürekli, börek kalpli Memduha Canım hanım, sokaktaki yoksul çocukları azarlayıp kedilere, köpeklere mama yedirirken görüldü.
* Transfer kıralı Feridun Penaltı, kanım siyah beyaz akar diye beyanat verdikten sonra sarı lacivertli kulüple görüşürken görüldü…
* Boş vakitlerinde kitap okuduğunu söyleyip kitap okumak için hiç boş vakit bulamayan Sevgi Samur, arkadaşlarıyla çene çalıp mesajlaşırken ve de internette paylaşım yapayım derken yaktığı yemeği çöpe atarken görüldü…
Okurum Erhan Tığlı’ya teşekkürlerimle…
BUNU YAZMAK GEREK
Siz ne iseniz ben de oyum
Aslına bakarsanız bilinmedik hikâye değil.
Ama bazen bilinse bile bunları anlatmakta yarar var.
Çünkü bunlar bir anlamda “ders gibi hikâye” olarak düşünülmeli.
Herkes kendi yorumunu yapsın okuduktan sonra.
Buyrun;
Bir ülkede halk hükümdara karşı ayaklanır. Haklıdırlar da. Ne adalet, ne düzen kalmıştır ülkede.
Hükümdar ayaklanan halkı meydandaki büyük bir havuzun etrafında toplar ve bir konuşma yapar :
“Eğer isterseniz benden çok kolay bir şekilde kurtulabilirsiniz. Böyle isyan etmenize hiç gerek yok. Şimdi ben bu havuzu boşalttıracağım üzerini de kapattıracağım. Sizden tek isteğim, bu havuzu süt ile doldurmanız. Herkes gece yarısından sonra bu havuza tek başına bir kova süt dökecek. Ama herkes. Kimse kimseyi görmeyecek. Güneş doğarken hepiniz burada olun. Havuz süt ile dolduğunda ben tahtı bırakıp gideceğim.’
Ertesi gün sabah olur herkes sevinçle havuzun başına toplanır. Öyle ya artık bu düzenbaz hükümdardan kurtulacaklardır.
Hükümdar da gelir ve üzeri kapalı havuz açılır.
Bir de ne görsünler ?
Havuz dolmuştur. Ama sütten çok su doludur.
Çünkü, herkes aynı şeyi düşünmüştür.
“Onca sütün içinde benim döktüğüm bir kova suyu kim fark edecek?”
Hükümdar herkes şaşkın biçimde birbirine bakarken konuşmaya başlar;
“Gördünüz mü? Siz ne iseniz, ben de oyum. Siz düzenbaz olduğunuz için, içinizden kimi seçerseniz seçin, sonuç hiçbir zaman değişmeyecek. O yüzden ben tahtımda kalıyorum. Siz de layık olduğunuz sistemin içinde..”
ÇOK GÜLDÜM
Bu pazar için dört fıkra birden
Her yerde kar var.
Sokağa çıkmak zor ve hatta gereksiz sayılabilir.
O halde gelin Yıldırım Tuna’dan gelen fıkralarla biraz keyif yapalım;
Uçakta telefon
Uçak kalktıktan sonra hostes telefonumu kapatmamı söyledi. Kapatmadım, sana mesaj atıyorum.. Hihi.. Çok sinirli.. Üzerimde avını gözleyen şahin gibi dönüp duruyor.. Uyarılarını dinlemeyince kulağıma eğilip “Telefonunu kapatmazsan ensenden tutar o kafanı elindeki telefonuna geçiririm..!” dedi.. Sanırım sadece şaka yapıyoRNjdk&48(‘&76)?;;
50 yıl evlilik
Evliliklerinin 50. yılını Kıbrıs’ta kutlamaya giden çift uçakta anons edilmiş, hostesler yolcuların alkışları arasında getirdikleri minik bir pasta ve şampanyayı ikram etmişler, koridor tarafında oturan yaşlı adamın yanında diz çöken hostesler adama “Bu kadar uzun bir evliliğin nasıl geçtiğini “ sormuş,
“İnanır mısınız çocuklar, bana 5 dakika gibi geldi..” demiş adam gülümseyerek..
Penceresinden dışarı mutlulukla bakan eşini göz ucuyla kontrol ettikten sonra birden ciddileşip sesi duyulmasın diye elini ağzına siper ederek kızlara dönüp fısıldamış.. “Ama suyun altında bir beş dakika…”
Şoförün intikamı
Kır saçlı yaşlı şoför, kamyoncuların durup yemek yedikleri benzin istasyonunda kahvaltısını ederken içeriye, deri ceketli, kolları dövmeli dev gibi üç tane serseri girmiş..
Birincisi adamcağızın tabağındaki böreğe sigarasını söndürüp barın önündeki sandalyeye oturmuş.. İkincisi adamın içtiği sütün içerisine tükürüp bardaki yerini almış.. Üçüncüsü adamın tabağını ters çevirip arkadaşlarının yanına geçip oturmuş.. Adamcağız en ufak bir itirazda bulunmadan sessizce masasından kalkmış ve restoranı terk etmiş..
Kısa bir süre sonra serserilerden biri garson kıza dönüp “Ne biçim herif bu? Erkekliği beş para etmezmiş..!” demiş kahkahalar atarak,
“Evet!” demiş kız, “Şoförlüğü de beş para etmezmiş.. Benzinlikten çıkarken görmedi herhalde, dev gibi TIR’ı ile üç Harley Davidson’un üzerinden silindir gibi geçti ve hiç durmadan bastı gitti..!”
Denemek şart ama..
Patron ile fabrikasının üretim sorumlusu, imal ettikleri ürün hakkında tartışıyorlarmış.. “Üretimimizi insanlar üzerinde denememeliyiz, yanlış yapıyorsunuz..!” demiş üretim sorumlusu,
“Ama çoğu üretim insanlar üzerinde deneniyor.. Faz1, Faz 2 ve Faz3 diye aşamaları var.. Hayret?.. Hiç duymadınız mı?.. ” diye itiraz etmiş patron,
“Saçmalamayın efendim..!” diye atılmış üretim sorumlusu, “Ama biz çekiç üretiyoruz..!”
https://twitter.com/can_atakli_