Açlık, yoksulluk, bağımlılık, umutsuzluk ve kölelik sayesinde tabii!..
Kendi hesabıma ben yukarıdaki formülü yıllarca ve defalarca yazdım... Ancak bu kez ben söylemiyorum istatistiklerin dili söylüyor!.. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 2015 yılı faaliyet raporunda ve bütçe sunum kitapçığında yer alan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri Türkiye’nin ulaştığı “zavallılık” durumunu olanca çıplaklığı ile, adeta bir tokat gibi, başta iktidar olmak üzere tüm emeği geçenlerin suratına bir tokat gibi vuruyor!.. Öncelikle resmi verilere göre 2012’de 23 milyon 668 bin olan yardıma muhtaç insan sayısı 2014’te kaç milyona ulaştı biliyor musunuz?
-30 milyon 500 bin!..
Üstelik bu, 2014 rakamı... Bu tarihten sonra vahametin boyutunun(tabii kendi açısından!) farkına varan iktidar, bu tarihten sonra yardıma muhtaç hane ve kişi sayılarını saklamaya karar verdi!.. Ama uzmanlar, 2012-2014 arasında artan yardıma muhtaç, yoksul, aç 7 milyonluk insan sayısı, ayrıca son iki yıldaki ekonomik göstergeler dikkate alındığında, bugünkü rakamın 40 milyona dayanmış olabileceğini söylüyor...
-Bu rakam, toplumun yarısıdır!..
Sizleri izninizle biraz daha rakama boğacağım! Örneğin, 2015’te tam 2 milyon 139 bin aile yakacak, 681 bin aile gıda yardımı aldı. Diğer yardım kalemleriyle birlikte, yardıma muhtaç hane sayısını duymak ister misiniz?..
-3 milyon 173 bin!..
Daha bunun içinde eğitim yardımı alan 969 bin hane, nakit para yardımları, korunmaya muhtaç çocuklar yok!.. Bir başka şekilde anlatırsak, ortaya şöyle bir tablo çıkıyor:
-Toplumun neredeyse yarısı açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşıyor...
-Ülke halkının yüzde 68’i borçlu ya da taksit ödüyor...
-Yoksulluk envanterine kayıtlı kişi sayısı Türkiye nüfusunun yüzde 39.5’ine ulaşmış durumda... Dikkat edin bunlar resmi rakam ve oranlar!..
Daha acıklı istatistikler duymaya hazır mısınız?!..
Toplum dağılmanın eşiğinde!..
Yukarıdaki veriler TÜİK’ten... Bir de Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü OECD’nin 2016 yılı raporundaki veriler var...
O rapor bize geleceğimizin sefaletini gösteriyor ne yazık ki!.. Raporun öne çıkan, çocuklarımız için “felaket” demek olan özetini bilmek ister misiniz?..
-Aile bağı kalmadı!..
Örneğin yaşlıların güvenebilecekleri akraba ya da arkadaşları indeksinde Türkiye, Güney Kore’nin üzerinde sondan ikinci sırada!.. Ülkedeki genç nüfusun yüzde 30’u boşta geziyor yani ne okuyor ne de çalışıyor...Yüzde 15’i iş aramaktan bile vazgeçmiş durumda... Okuyan genler de, çalışan gençler de çevresine güven duymuyor... Çalışmayan ve eğitim görmeyen kadın oranı yüzde 46... Ve Türkiye’de başkalarına güven duyduğunu söyleyen kişi oranı yalnızca yüzde 12!.. Bu resmen darmadağın olmak anlamına geliyor...
Şimdi anladınız mı Türkiye nasıl yönetiliyor?!..
Umudunu yitirmiş korkak ve uyuşmuş bir toplum!..
Dünyanın en eski, en geçerli ve en gaddar yönetim biçiminden söz ediyorum!..
Bir ülkeyi/toplumu sonsuz-sınırsız, “babanızın çiftliği” gibi yönetmek istiyorsanız, önünüzde binlerce yıllık, tarım toplumlarından beri denenmiş örnekler bulabilirsiniz... üstelik oldukça basit ve kolay!..
Şöyle oluyor: İktidarınızın ilk yıllarında üretimi, tarım ve hayvancılığı iyice rölantiye alıp, “milli” olarak anılan her şeyi “babalar gibi satarsınız!” Aynı süreçte elde ettiğiniz gelirin bir bölümünü ülkeye pompalayıp “zenginleşiyormuş” görüntüsü verirsiniz!.. Yine aynı süreçte bir yandan sizi eleştiren medyanın, demokratik kitle örgütlerinin “canına ot tıkarken” kendinize bağlı medya ve sivil toplum örgütleri yaratırsınız!.. Bir taraftan da “en zengin ve demokratik” olarak pompalanan birliklere üye olunuyormuş havası yaratırsınız; nasıl olsa elinizin altında “vatanı bir kadın memesine değişecek” ve de fena halde “duygusal” solcu eskisi, liberal artıklar vardır. Yaptıklarınızı cansiperane şekilde topluma yutturmak için aportta beklemektedirler!..
Sonra, halkın giderek yoksullaşmaya, açlık sınırına kaymaya başladığı dönem açılır. Sıra o insanların doyurulmasına, ısıtılmasına gelmiştir. Aynı kitleler bu yardımlar karşılığında çocuğunu istediğiniz okullara göndermeye, yeri geldiğinde “g.tünün kılıyım” diye feryat etmeye hazır kıvama kısa sürede gelecek ve bu durumu yaşamının olmazsa olmaz başlıca ögesi hatta “kaderi” olarak görmeye başlayacaktır.
Tabii, burada en büyük güvenceniz “dini eğitim” adı altında, istediğiniz eğitimi minnacık çocuklara varıncaya kadar dayatmanın önünü açmış olmanızdır!.. Kendi çocuklarınız gelecekte bunları yönetsin diye Amerikalarda, Avrupalarda okurken, bitirilmiş insanların çocukları bir sınıfta neredeyse 80 kişi sizin empoze ettiğiniz “biat eğitimini” içselleştireceklerdir!..
Böylece toplumun neredeyse yarısını gelecekten hiçbir şey bekleyemeyecek kadar bitap düşmüş, verilen yardımlarla tembelleşmiş, seçimden seçime sandığa gidip gösterilen yere damga basan, düşünmeyen, eleştirmeyen, eleştireni “boğan” varlıklar haline dönüşeceklerdir!.. Artık toplumun bu bölümünü dilediğiniz gibi güdebilirsiniz!.. Böyle toplulukları ünlü Kırgız Türk’ü Cengiz Aytmatov’un tüm dünya dillerine armağan ettiği o müthiş sözcük tanımlar maalesef:
-Mankurt!..
Kısaca söylemek gerekirse “hafızasını yitirmiş robot” anlamına gelir!.. Açın, hikayesini okuyun, dehşet içinde kalırsınız... Böylesine zavallı bir yaşama mahkum edilmiş toplumları, içine düştüğü karanlıktan, köleleşmekten kurtarma görevi ise o ülkenin aydınlık güçlerine, yurtseverlerine düşer hep...