ANALİZ
Bu nasıl kapitalizmdir böyle?
Yönetim sağ olunca ekonomik sistem de doğal olarak kapitalist oluyor haliyle.
Üstelik her konuda taklitçi olan bu iktidar, kapitalizmin de en vahşisini, insan hak ve özgürlüklerine en karşısını uyguluyor.
Gerçek kapitalist ülkeler en azından demokrasiye uyar, hukukun üstünlüğünü kabul eder, insan hak ve özgürlüklerine saygılı davranır, sanata, bilime, kültüre önem verir.
Kapitalizm sonuçta bir baskı ve sömürü rejimi olmasına rağmen, günümüzün uygar ülkeleri en azından kendi koydukları kurallara uymaya özen gösterir, bu rejimin sadece ezici özelliği olmasının önüne geçmeye çalışır.
Türkiye'de ise sistem tamamen vahşi doğadaki gibi.
Örneğin ülkede demokrasi, hukuk, insan hakları olmadığı gibi, kapitalizmin uluslararası çaptaki kuralları da pek geçerli değildir.
Örneğin emirle faizler düşürülebilir Türkiye'de.
Borsaya, dövize sırf iktidara yarasın diye müdahale etmekten de pek çekinilmez.
Nitekim Erdoğan, bağırdı çağırdı, sonunda başardı ve faizleri canı istediği gibi belirlemeye başladı.
Ancak anladığım kadarıyla ortada bir sorun var.
Çünkü emirle düşürülmüş olan faiz oranları sadece kamu bankalarında uygulanıyor.
Patronların en büyük kuruluşu TOBB'un başındaki kişi Rifat Hisarcıklıoğlu, birkaç gün önce ağlamaklı biçimde “özel bankaların da faizleri düşürmesini” istedi.
Dedi ki; “Kamu bankalarımız faizleri hızla indirdiler. Özel bankalarda ise hâlâ bir atalet var. Faizleri yeterince hızlı indirmiyorlar, kredi musluklarını gerektiği kadar açmıyorlar. Ekonominin büyümesine bir destek de bankalardan gelmesini bekliyoruz.”
Hisarcıklıoğlu daha sonra olabildiğince şirin bir tavır takınarak, “Bankalar kredi faizlerini bebek adımları ile değil, reel sektörün ihtiyacına uygun adımlarla indirsin ki, yatırım iştahı artsın, istihdam artsın, ticaretin bereketi olsun” dedi.
Bu kapitalistleri anlamak mümkün değil.
Çünkü ne dediklerini de bilmiyorlar.
Kamu bankaları faizleri indirmiş ne güzel.
Özel bankalar ise hâlâ indirmiyorsa kendi bilecekleri iş.
Özel bankalar faizleri indirmiyorsa kredi veremez, herkes düşük faizli bankaya koşar öyle değil mi?
Eğer kimse kredi almazsa banka da “ürününü yani parasını satamadığı” için hiçbir şey kazanamaz.
Kural bu kadar açıkken, TOBB Başkanı'nın “Ne olur özel bankalar da kredi indirsin” sözlerini anlamak çok zor.
Size ne? Gidin kamu bankalarından alın kredinizi.
Özel bankalar bir süre sonra hiç kredi veremediklerini görünce zaten kendiliklerinden indirecekler faizleri.
Sanıyorum durum benim söylediğim gibi değil.
Kamu bankaları “emirle indirilmiş” faizlerle, krediyi herkese vermiyorlar anladığım kadarıyla.
Düşük faizli krediler ellerindeki on binlerce daireyi satamayan müteahhitler rahatlasın diye, ev kredisi veya garajlarda yığılan otomobiller için araç kredisi olarak dağıtılıyor.
Ama verilen emre rağmen kamu bankaları ipotek olarak satın alınan ev ya da arabaların gösterilmesine razı gelmiyor, başka garantiler istiyor.
Oysa özel bankalar da bu alanlarda düşük kredi verse kamu bankalarının süngüsü düşecek.
TOBB Başkanı, üretimi artırmak için değil, ellerindeki malları satabilmek için özel bankaların da faizleri düşürmesini istiyor.
Demek ki neymiş; “Çelebi bizde böyle olur kapitalizm.”
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Bu edebiyattan hiç bıkmayacaklar
Doların dünkü fiyatı öğle saatlerinde 5.71 düzeyindeydi.
Rakamı niye verdim?
Çünkü dün ekonomiye bakan damat bey, yandaş tetikçi medyaya göre yine müjdeler verdi.
Damat bey, enflasyonun ekim ayı için yüzde 8'e ineceğini, faizlerin daha da aşağı çekileceğini, büyümenin ise şaşırtıcı biçimde artacağını söyledi.
Daha ne olsun.
Tabii bütün bu müjdeleri yine bildik “mağdur edebiyatına” sığınarak açıkladı.
Örneğin “Ekonomi alanında verdiğimiz mücadele alanında, Türkiye'de itibar suikastlarına karşı da mücadele verdik. Dolar 8 lira olacak dediler, 10 lira olacak dediler. Operasyon yapmaya çalıştılar. Ülkemize karşı yürütülen planın parçası olan bu kişiler, itibar görmeye başladı. Toplumsal korku imparatorluğu oluşturmaya çalıştılar. Bir dönem ağaç bahanesiyle ekonomi batacak diye yapılan operasyonlar başarısız oldu. Türkiye olarak hedeflerimize emin adımlarla ilerliyoruz” dedi.
Burada hem mağduru oynama hem de kamuoyunu yanıltma çabası var.
Yazının başında doların dünkü fiyatını işte bu nedenle verdim.
Damat bey “Dolar 8 lira olacak, 10 lira olacak dediler” diye ağlaşıyor.
Toplumsal algı sanki dolar 8-10 liralardan 5.71'e indirilmiş gibi oluyor.
Enflasyonun dış güçlerce patlatıldığını söyledikten sonra “Hedef yine tek hane” deyince sanki zihinler rahatlamış oluyor.
Bu oyundan hiç bıkmıyorlar, çünkü ne yazık ki inandırmak için yırtınan ve buna inanan o kadar çok ki.
Ama ne zaman milletin kıçında don bile kalmayacak, belki o zaman uyanacaklar ama iş işten geçmiş olmayacak mı o zaman?
YENİ ÖĞRENDİM
Yeni Türkiye fotoğrafını ciddiye alan olmamış
Bu köşede dün yazdığım yazıda Cumhuriyet Bayramı nedeniyle sarayda verilen davetin Kuran-ı Kerim'le başlamasını eleştirmiştim.
Başta Cumhurbaşkanı ve bakanlarla birlikte kuvvet komutanlarının ellerini havaya açarak dua eder pozda olmalarının devlet anlayışına uymadığını söylemiştim.
Hürriyet'in star yazarı Ertuğrul Özkök, ilk defa davet edildiği saray izlenimlerini yazarken bu konuşa değinmiş.
Diyor ki, “Davet Kuran-ı Kerim'le başladı, dikkat ettim herkes kendi arasındaki sohbete devam etti ama ben dinledim.”
Demek ki saraya davet edilenler Kuran-ı Kerim okunmasını pek ciddiye almamışlar.
Hatta belki de Kuran okunduğunu bile anlamamışlar.
O halde Kuran'ı Kerim sadece o fotoğrafı çekebilmek için okunmuş.
Devletin tepesi, din istismarı uğruna istismar edilmiş yani.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Yani şimdi Erdoğan, Başbuğ'u affetmiş mi oldu?
Anayasa Mahkemesi, dün Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'un yargılamasına başlayacaktı.
Yargıtay'ın Ergenekon Davası'nı bozarken gösterdiği gerekçelerden biri Genelkurmay Başkanı'nın Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi'nde yargılanması gerektiği, oysa bu kurala uyulmaması idi.
Bunun üzerine 2017 yılının Temmuz ayında İstanbul 4'üncü Ağır Ceza Mahkemesi, Başbuğ'un dosyasını Ergenekon Davası'ndan ayırarak Anayasa Mahkemesi'ne göndermişti.
Dün herkes aslında sonucunun tahmin edildiği bu davayı beklerken, akla gelmeyen bir şey gerçekleşti.
Anayasa Mahkemesi, eski bir Genelkurmay Başkanı'nı yargılamak için Cumhurbaşkanlığı'ndan izin istemiş.
Erdoğan ise bu yargılamaya gerek olmadığını bildirmiş.
Böylelikle dava kendiliğinden düşmüş.
Burada merak ettiğim şu; Erdoğan, İlker Başbuğ'un yargılanmasına izin vermeyerek kendisini affetmiş mi oluyor?
Anayasa Mahkemesi'nde yargılanmayı bekleyen Başbuğ, Erdoğan'ın himmetiyle bundan kurtulmasını içine sindirebilecek mi?
Beraat etmek varken sanki affedilmiş duruma düşmek iyi bir şey mi?
Bilemiyorum bu soruların cevabını öğrenme şansımız olacak mı?
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Çevre Bakanı hepimizle kafa buluyor
İstanbul Boğazı'nın imarı belediyeden alınıp saraya bağlanıyor.
Hazırlanan yeni yasaya göre, Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı olan Boğaziçi İmar Müdürlüğü, Büyükşehir Belediye Başkanı'nın üyesi olduğu Boğaziçi İmar İdare Heyeti ile Boğaziçi İmar Yüksek Koordinasyon Kurulu lağvediliyor.
Peki ne olacak bunlar?
Bu kurullar yeniden oluşturulacak Çevre Bakanlığı'na bağlı olacak, başkan ve yardımcıları Cumhurbaşkanı tarafından atanacak.
Aslına bakarsanız Boğaziçi diye başlıyor ama anlaşılan tüm İstanbul'un imarı artık saraya bağlanmış olacak.
Bu yasanın neden çıkarıldığını düşük zekalı biri bile herhalde anlıyordur.
25 yıldır İstanbul'un rantını yiyenler şimdi küçük bir yasa numarasıyla buna devam etmiş olacaklar.
Bu başlı başına çok can sıkıcı bir durum ama Çevre Bakanı'nın yasayı savunmak için söyledikleri daha da can sıkıcı.
Bakan Murat Kurum, “Boğaziçi'nin imara açılması kesinlikle söz konusu değil” diyor örneğin.
Amaç, Boğaziçi'nin silüetinin korunması ve daha düzgün hale getirilip yeşilin artırılmasıymış.
İstanbul halkıyla kafa buluyor adam.
Sanki 25 yıldır İstanbul'un özellikle Boğaz'ın silüetini bozan, iğrenç yapılaşmayla İstanbul'u mahveden kendileri değilmiş gibi, “Amacımız kenti korumak” diyebiliyor.
Zeytinyağı gibi üste çıkmakta başka kimseyi tanımam.
https://twitter.com/can_atakli_