ŞAŞIRDIM
Bu nasıl mantık: Korona nedeniyle 60 bin askerin terhisi durduruluyor ama 90 bin hükümlü salıveriliyor
İktidar ve yandaşlarına sorarsanız, “Korona konusunda dünya lideriyiz, herkes bize bakıp parmak ısırıyor, pek çok konuda olduğu gibi korona ile mücadelede de bizi kıskanıyor.”
Çünkü hayli yetkin olan yöneticilerimiz, halk için her türlü fedakarlığı yapmaktan hiç çekinmiyor.
İşte son karar.
Halk sağlığı için müthiş bir fedakarlık.
Bizzat Milli Savunma Bakanı açıkladı.
Görevleri biten askerler, bir anda ülkenin her tarafına yayılmasın diye terhislerin bir ay geciktirilmesi düşünülüyormuş.
Bakanın söylediğine göre, bu durumda celp dönemi gelenlerin de birliklerine katılması en az bir ay sonraya kaydırılacak.
İlk anda son derece akıllı ve mantıklı bir karar gibi görünüyor değil mi?
Her ne kadar askerliğini bitirmiş olanların bir ay daha kışlalarda kalacak olmaları, onlar açısından pek hoş bir durum olmasa da genel halk sağlığı için bu evlatlarımızın fedakarlık göstermekten kaçınmayacakları da bir gerçek.
Peki terhis edilmeyecek olan askerlerin sayısı ne kadar?
Bu rakamı tam bilmiyoruz ama bir önceki terhis/celp dönemindeki sayı 60 bin imiş.
Bu durumda demek ki, şimdiki de aşağı yukarı bu kadardır.
Şimdi gelelim ikinci konuya;
Meclis, adını “İnfaz Yasası” koyduğu ama herkesin “af” olarak tanımladığı yasayı kabul etti. Cumhurbaşkanı da kabul edilmesinin üzerinden 24 saat bile geçmeden yasayı imzalayarak, Resmi Gazete’de yayımlanmasını ve yürürlüğe girmesini sağladı.
Burada küçük bir parantez açmak istiyorum.
Görüldüğü gibi Meclis artık tamamen anlamsız bir organ haline geldi.
589 kişilik Meclis, bir yasa çıkarıyor, cumhurbaşkanı 24 saat bile incelemeden imzalıyor.
Demek ki, incelenecek hiçbir şey olmadığını biliyor.
Neden?
Çünkü Meclis’in çıkardığı yasa, daha önce saraydan gönderildi ve üzerinde hiçbir değişiklik yapılmasına izin verilmedi. Bu mana çıkmıyor mu?
Değişiklik gibi görünen kimi önergeler ise belli ki önceden söylenmiş şeyler.
Yani “Görünüm demokratik olmalı, sanki Meclis’te tartışılmış gibi yapılsın” denmiş.
Parantezi kapatıyorum, konuyu ayrıca inceleriz nasıl olsa.
Meclis’in çıkardığı bu İnfaz (af) Yasası’ndan kaç kişinin yararlandığı net olarak belli değil, ancak hukukçular 90 bin kişinin kısa sürede tahliye olacağını söylüyor.
Kışlalardan aynı anda terhis olacaklarla, hapishanelerden aynı anda tahliye olacaklar arasında ne fark var?
Kışladan da hapishaneden de çıkanlar, yurdun her tarafına gidecek.
Elbette ve mutlaka akıllı insanlar bunun bir önlemini düşünmüşlerdir veya düşüneceklerdir ama korona yüzünden silah altındakilere ceza verir gibi geciktirme, mahkumlara ise adeta ödül verilmesi, bu salgınla mücadelede tuhaf bir çelişkidir.
BAŞIMDAN GEÇENLER
Instagram hesabımı geri aldım
Sokağa çıkma yasağının ikinci günü olan pazar günü öğle saatlerinde Instagram hesabıma bakmak istedim.
Her zamanki gibi tıkladım, karşıma “Kullanıcı adı ve şifrenizi girin” uyarısı çıktı.
Çok normal, bu hesaplar için ara sıra dış etkilere karşı bu tür önlemleri alıyorlar.
Yazdım şifreyi “Böyle bir hesap yok” uyarısı çıktı.
Aaa, nasıl olur?
Bir daha yazdım, bir daha, bir daha, hayır olmuyor.
Sosyal medyayı aktif kullanabiliyorum ama o kadar.
Böyle bir durumda ne yapılır hiç bilmiyorum.
Bu durumlarda sorduğum tek kişi var, o da 20 yıl öncesinde çalıştığımız İlayda,
Facebook hesabıma İlayda bakıyor, çünkü hepsine yetişemiyorum.
Açtım durumu anlattım.
Bir saat sonra aradı “Senin mailine birçok mesaj gelmiş, çünkü hesabına saldırı olmuş, sürekli şifre yenileme istenmiş” dedi.
“Yani?” dedim.
“Durum bu” dedi, “Gerekli yazışmaları yaptım, bakıyorlar.”
Bir saat sonra yine aradı, bu kez biraz telaşlı, “Hemen” dedi, “mail hesabına gelecek kodu bir büyük beyaz kağıda yaz, altına tam adını ve soyadını da ekle, fotoğrafını çek ve maili gönderen adrese geri gönder.”
Aynen yaptım.
“Ne olacak şimdi?”
Bekleyecekmişiz.
Pazartesi oldu. İlayda aradı; “Çok garip bir durum var” dedi. “Senin hesabın kapatılmış görünüyor ama kimin kapattığı belli değil. Buna tam cevap veremiyorlar.”
Sonra da “Ama galiba sorunu halledecekler. Bu sefer geçerli bir kimlik kartından fotoğraf çektirip göndermeni istiyorlar, kesin emin olmak içinmiş” dedi.
Bunu da yaptım. Hesap birkaç saat sonra açıldı.
Peki gerçekte ne oldu?
Bilmiyorum ama bir gözlemim var.
Facebook hesabımda 120 bini aşkın takipçi var.
YouTube kanalımda 75 bine gelmek üzereyim.
Twitter’da 1 milyon 100 bin oldum galiba.
Instagram hesabımı ise 22 bin 500 kişi takip ediyor.
Ama inanın Instagram’daki kadar ağır küfürler, diğerlerinde yok.
Sanki özel bir ekip sadece Instagram üzerinde yoğunlaşmış.
Ama Türkçeyi 30-40 kelime ile konuştuklarından olacak, mesajlarında da akıl almaz küfürler var bunların sadece.
Anladığım kadarıyla bu trol ordusu müthiş bir saldırıya geçti. Instagram da bana mesajlar attı ama Instagram hesabım, pek kullanmadığım bir mail hesabına bağlı olduğu için zamanında görmedim.
Sonunda Instagram, “Bu hesapta bir şey var” diyerek tümüyle kapatma yoluna gitti.
Şimdi özürler dileyerek açtılar. Bütün takipçilerim yerli yerinde duruyor.
Birkaç gün hesabıma ulaşamayanlara duyurmak isterim.
Bu fırsattan istifade “Instagram hesabımı, özellikle hikayelerimi izlemeyi ihmal etmeyin” diyeyim bari ben de…
Tabii sosyal medyadaki elim kolum her şeyim İlayda’ya da bir kere daha teşekkür ederim.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Yaptıran kendileri, ağlaşanlar da onlar
Dünyanın doğa harikalarından biri ülkemizde.
Salda Gölü, gözümüz gibi bakmamız gereken olağanüstü bir yer.
Ancak nedense bu iktidar, “Salda Gölü’nün kıyısına, millet parkı yapacağım” diye tutturdu.
Bölge halkı, Salda’nın değerini biliyor.
Orayı kirletmiyor, kumlara lastik ayakkabı ile bile basmıyor.
Ama AKP bu, laf dinler mi? “Milletiiiiim” diye tutturup o doğa harikasını mahvetmeye niyetli.
Korona nedeniyle unutuldu sanırken bir de ne görelim, tam tersine “Millet, koronaya takıldı, şu işi bitirelim” diyerek dalmışlar o güzelim kumsallara dozerlerle, dev kamyonlarla.
Neyse aklı başında insanlar da var tabii ki, kıyamet kopunca faaliyetler durduruldu.
Komik olan şu ki, bu işle ilgili çevre bakanı “Benim de yüreğim yanıyor” demez mi?
Ya Salda’yı mahvetmeyi aklına koyan TOKİ’ye ne demeli?
Onun da genel müdürü, “Yahu bu müteahhit nasıl yapar?” bunu demiş.
İnşaatı durdurmuşlar, ceza da vereceklermiş.
Sanki işi veren onlar değil gibi, müteahhit kendi başına Salda kenarına millet parkı yapmaya kalkıyor. Şaka gibi vallahi. Boşuna mı “Çadır devleti gibi yönetiyorlar” diyorum.
Bİ SORALIM BAKALIM
Çok güzel de bu 4.4 milyon aile nasıl seçildi?
Korona nedeniyle “yüz yüze toplantılar” yapılamadığı için iktidar sahipleri genellikle sosyal medya hesapları üzerinden ulaşıyor kamuoyuna.
Bu yöntem hep uygulanıyordu elbette ama korona öncesinde, bakanlar çeşitli toplantılara katılır, burada konuşmalar yaparlardı.
Bu yok şimdi.
Ekonomiye bakan Berat Albayrak, Tweetter hesabından yeni açıklamalar yapmış.
Albayrak, yaptığı videolu paylaşımında, “Ekonomik İstikrar Kalkanı Paketi kapsamında devreye aldıkları tüm desteklerin, vatandaşlara ulaşması için adeta bir seferberlik içinde çalıştıklarını” söyledikten sonra “Nakdi yardımlar başladı; 2.1 milyon aileye 1000 liralık nakdi yardımları ulaştırdık. Çok yakın zamanda 4.4 milyon ailenin tamamına ulaşacak” demiş.
Güzel bir şey tabii de insan sormadan edemiyor.
Birincisi, “çok yakın zamanda” ne anlama geliyor? O çok yakın zaman bir hafta mı, bir ay mı? Kahve falı anlatır gibi olmuş biraz.
İkincisi, yardım yapılan aileler neye göre belirleniyor?
Damat bakanımızın sözüyle sorayım; “Bakın burası çok önemli, korona yüzünden bir ayı aşkın süredir evine bir kuruş para girmeyen, işini kaybeden veya hayatını ücretsiz izinli olarak ne kadar sürdüreceğini bilemeyen, kurduğu işleri batan insanlardan kaçı bu 4.4 milyon aile arasında?”
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Toplumdan talep geliyormuş; 14 yaşındaki kızlar mı, yoksa babalar mı talep ediyor?
Örtülü af yasasını geçiren Meclis’e çok hızlı biçimde küçük yaştaki çocukların evlendirilmesine olanak sağlayacak bir yasa değişikliği teklifinin geleceği söyleniyor.
AKP tarafından verileceği belirtilen bu yasaya göre, ailelerin izni olması koşuluyla 14 yaşındaki kızlar evlenebilecekler.
Aslında “evlenecek” tanımı yanlış.
14 yaşındaki bir kız “evlenmez” ancak “evlendirilir.”
Yasanın nedeni belli.
Özellikle Anadolu’da, eğitim ve gelir seviyesi düşük kesimlerde kızların çocuk yaşlarda evlendirildiği acı bir gerçek.
Tabii Medeni Kanun bunu önlüyor aslında ama resmi nikah yaşı tutana kadar imam nikahı sayesinde bu evlilikler yapılabiliyor.
Şikayet halinde ise, yasa gereği erkek “tecavüzcü sıfatıyla” yargılanıyor ve hapse giriyor.
İşte AKP’liler bu durumu ortadan kaldırmaya çalışıyormuş.
Teklife gerekçe olarak da “Toplumdan gelen talepler doğrultusunda” ibaresi konmuş.
Doğrudur, bir hukuki konuda toplumun taleplerine de kulak verilir ki, zaten yasalar toplumun sesidir, vicdanıdır bir anlamda.
Ancak burada merak ettiğim, toplumdan gelen talepten kasıt, küçük yaştaki kızların sesi mi, yoksa babalarının veya ailelerinin talebi mi?
Bugünkü koşullarda 14 yaşındaki bir kız çocuğunun, “Ben evlenmek istiyorum” diyerek, parlamentoyu zorlaması ihtimal dışı gibi geliyor bana.
Demek ki “talep babalardan veya ailelerden” geliyor.
Bu arada şu gerçeği de bilelim.
Çocuk yaşta evlendirilen kızlar birkaç istisna dışında asla kendi yaşıtlarıyla evlendirilmiyor.
14 yaşındaki bir kız, en iyi ihtimalle iki kat ve üstü erkeklerle evlendiriliyor.
O halde bir soru: Bir baba, bir erkek; kendi kız evladını henüz parmak kadarken neden koca bir adamla evlendirir?
https://twitter.com/can_atakli_