Bİ SORALIM BAKALIM
Bunlar nasıl doktor Allahaşkına?
Demokratik bir hukuk devletinde asla görülemeyecek kötü muamele, aşağılama ve hakaretlerin hepsi üstelik aynı anda “sarayın sevmediği” birine uygulanabiliyor.
Hukuk ve adaletin hiç kalmadığı, demokrasinin hiçbir kuralına uyulmadığı ülkemizde Mücella Yapıcı’ya reva görülenler aslında artık olağanlaştı.
Üstelik artık bu çirkinliklere kimse tepki de göstermiyor, en can sıkıcı nokta bu.
Mücella Yapıcı sağlık sorunları gereği üç kere hastaneye götürülmüş.
Burada yaşadıklarını anlatmış bir mektupla.
Bu yazıları okuyunca insanın öfkesi tepesine çıkıyor, ülkemizde hala öyle doktorların olduğunu görmek çok rahatsız ediyor.
Önce göz doktoruna gitmiş Mücella Yapıcı.
Doktor sırasını beklerken bacak bacak üstüne atınca; jandarma, “İndir o bacaklarını” diye uyarmış.
Doktor kelepçe takılı olmasına aldırmamış bile ve muayeneyi öyle yapmış.
İlginç olan; göz doktoru, Mücella Yapıcı’ya “Şikayetiniz nedir?” diye bile sormamış, jandarmayı çağırıp “Bu hastanın derdi ne?” demiş, o askerin anlattığına göre muayenesini yapmış.
Mücella Yapıcı bir başka gün rutin kontrol için Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kalp ve Damar Bölümü’ne götürülmüş.
Kelepçeler yine takılı tabi, Yapıcı diyor ki “Hekim kesinlikle yüzüme hiç bakmadı. Oysaki benim bildiğim kalp hastalıkları uzmanları önce sizin odaya girişinize, renginize ruhsarınıza bakarak teşhise başlarlar. Canım doktorlarımdan öğrendiğim bu… ‘Git paravanın ardında göğsünü aç!’ dedi. Ben kelepçelere itiraz ettim. ‘Böyle mi eko çekeceksiniz, deontoloji ilke milke’ dedim ama jandarma ‘Ne zaman çıkaracağımızı biz biliriz, sen karışma!’ diyerek beni tersledi. Ben yine benim lafım size değil TIP ETİĞİ filan derken hekim geldi ve mecburen kelepçe çıktı.”
Yapıcı’nın EKO’su çekilmiş, muayene bitince doktora “Neyim var, ne öneriyorsun?” diye sormuş, doktor ters biçimde “Yazdım buraya” demiş yine yüzüne bile bakmadan.
Mücella Yapıcı bir de diş hekimine gitmiş. Çünkü gece diş ağrısı tutmuş, diş çekilecek başka çare yok.
Yapıcı hastaneye gittiğinde kelepçe çıkarılması için hayli çabalamış ama “Olmaz” tepkisiyle karşılaşmış bu nedenle diş doktorunun koltuğuna da kelepçelerle oturmuş.
Bu doktor da son derece ters, insanın yüzüne bile bakmayan bir doktor çıkmış.
Yapıcı bir ara koltuktan hafif kayınca doktor sert bir tonda “Yukarı çek kendini” emrini vermiş. Yapıcı da ellerini gösterip nasıl yapayım ki?” diye sorunca doktor “Kalk o zaman yerinden sonra tekrar otur” diye terslemiş.
Üç olay üç doktor üçünde de benzer tepkiler.
Bu tesadüf olamaz.
Demek ki bu doktorlar seçmece.
Bunlar iktidarın fedaileri gibi.
Gelenin kim olduğunu bilmemeleri mümkün değil.
Ya kendiliklerinden durumdan vazife çıkarıp yukarıya şirin gözükmeye çalışıyorlar ve kendilerince burun sürttürüyorlar ya da talimatlar bu yönde geliyor.
Her iki durum da faciadır.
İnsan ister istemez çok merak ediyor.
Bunlar tıp eğitiminden geçmedi mi?
Hipokrat yemini etmedi mi?
İnsan olmanın onurunu taşımıyorlar mı?
Meslek örgütleri bunu bilmiyor mu?
Bilmiyorlarsa bile Mücella Yapıcı’nın burada çok özetlediğim mektubunu da mı okumadılar, harekete geçtiler mi, geçecekler mi?
Böyle ilkelliklerin yaşandığı ülke olmamalı Türkiyem.
ÖNERİ
İdam için önergeyi MHP versin
Orman yangınları ile birlikte “idam cezasının geri getirilmesi” tartışmaları yeniden başladı.
Önce AKP Genel Başkanı, “Gerekirse idamı da düşünmeliyiz” dedi.
Süleyman Soylu hemen arkasından konuştu: “Bu caniler için idam geri gelmeli.”
Bahçeli durur mu, ilk grup toplantısında liderine katkı sağladı.
Bahçeli “Terör, kadın/çocuk cinayeti ve orman yangınları çıkaranlar için idam geri getirilmeli. Bu konuda önümüze bir önerge gelirse seve seve destekleriz” dedi.
Erdoğan yıllardır idamdan söz ediyor.
Özellikle cumhurbaşkanı olduğu 2014 yılından bu yana kim bilir kaç kere “Bu Meclis’in işi, getirsinler önüme hemen imzalayayım” diyor.
Ama ne garip değil mi, Erdoğan’ın ağzından çıkan her cümleyi anında emir kabul edip yerine getiren AKP milletvekilleri nedense idam konusunda kıllarını bile kıpırdatmıyorlar.
Ve yine nedense Erdoğan her söylediğini yapan milletvekillerine dönüp de “Yahu benim lafını ayaklar altına aldınız” demiyor.
İşin aslını yazayım size.
Çünkü bu iktidar idam cezasını getiremez.
Bizzat Erdoğan’ın imzaladığı Avrupa Birliği anayasasına aykırı çünkü bu.
Türkiye idam cezasını getirdiği an Avrupa Birliği ile tüm ilişkileri kesilecektir.
Durum böyle olunca sadece işin şovunu yapıyorlar, milletin gazını alıyorlar.
O halde görev, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye düşüyor.
“Önümüze gelse destekleriz” demek yerine, versin Meclis’e idamı kaldıran bir anayasa değişikliği teklifini.
Görelim bakalım samimiler mi değiller mi?
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Anayasaya aykırılığı gören bir tek Atatürkçü Düşünce Derneği oldu
Pazartesi günü paylaştığım YouTube sohbetinde İsmailağa cemaatinin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenazesine katılan devlet görevlilerinin bir Anayasa suçu işlediğini anlatmıştım.
Sonra yandaşlardan eleştiriler geldi.
“Cenazeye katılmak neden anayasa suçu oluyormuş, inanç kişiselmiş, kimsenin cenazeye katılmasına engel olunamazmış” falan filan.
Tabii işin özünü anlamamışlar yine ve hemen aldıkları emirle saldırmışlar.
Anayasa’ya göre laik demokratik sosyal bir hukuk devletiyiz.
Devlet yöneticileri beğenmeseler de buna uymak zorundalar.
Ölen kişi başta laiklik olmak üzere anayasada tarif edilen birçok unsura ve cumhuriyete, kurucusu Atatürk’e karşı olduğunu bugüne kadar açıkça belirttiği gibi Türkiye’nin yönetimin biçiminin İslami devlet olması gerektiğini de ısrarla söyleyen biriydi.
O halde böyle birinin cenazesine katılmak, cenaze başında konuşma yaparak “Bize yol gösteren büyük bir âlimdi” sıfatını kullanmak, devlet görevlileri açısından bakıldığında Anayasa suçu oluşturur.
Bu konuda Türkiye’de harekete geçen tek kurum, Atatürkçü Düşünce Derneği oldu.
Dernek cenazeye katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bakanlar ve Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş hakkında suç duyurusunda bulundu.
Şikâyet dilekçesinde cenaze sırasında tarikatın yeni liderinin de devleti yönetenlerin önünde açıklandığını kaydederek “Bu da bir anayasa suçudur” denildi.
BUNU YAZMAK GEREK
6’lı masa, birer milletvekilini Hatay’a göndermeliydi
İki gün önce Hatay il sınırında inanılmaz bir hukuk rezaleti yaşandı.
Zafer Partisi Genel Başkanı ve Milletvekili Ümit Özdağ ile beraberinde bir heyet jandarma tarafından durdurularak il sınırları içine alınmadı.
Jandarma komutanı, Ümit Özdağ’ın “Hangi gerekçe ile bizi sokmuyorsunuz?” sorusuna “Valilik bazı etkinlikleri yasakladı bu nedenle” cevabını verdi.
Ümit Özdağ yasak kararını isteyip metni satır satır okuduktan sonra “Bizim Hatay’a gelme nedenlerimiz burada sayılan eylemlerin hiçbirine uymuyor, bırakın bizi geçelim” diye üsteleyince zavallı komutan gerçeği itiraf etmek zorunda kaldı.
“Sayın Genel Başkan, Valilik sizin buradan daha fazla ilerlememeniz yönünde emir verdi, uymak zorundayım.”
Rezalete, skandala bakar mısınız?
Bir milletvekili, Meclis’te temsil edilen bir siyasi parti genel başkanı; Vali’nin keyfi emri ile bir ile sokulmuyor.
Tabii o Vali de emir kulu, ona da yukarıdan emir geldiği için böyle yapıyor.
Bu devletin nasıl çökertildiğinin, çürütüldüğünün bir belgesidir.
Gerçi gece yarısına doğru herhalde saray “Bu iş aleyhimize dönebilir” diye düşündü ve “Tamam bırakın geçsin” talimatı gönderdi.
Burada şunu beklerdim; Israrla Türkiye’nin demokratik hukuk sistemine geçeceğini söyleyen ve hazırlıklarını buna göre yapan 6’lı masa, anında tepki verebilmeli masadaki her parti en az birer milletvekilini hemen Hatay sınırına Özdağ ve arkadaşlarının yanına göndermeliydi.
Yapmadılar, yapamadılar, sanıyorum “Biz destek veririz, parsayı o toplar” ilkel düşüncesine kapıldılar siyasetçi bakış açısıyla.
YOUTUBE GÜNLÜĞÜ
Bugünü bekledim
Sizlere dün bugünkü YouTube sohbetimde “erken seçimde baraj konusunu” anlatacağımı söylemiştim ama NATO zirvesinde yaşananlar elbette daha önce çıktı bir anda.
Daha önceden yazdığım ve söylediğim gibi Erdoğan iktidarının NATO’nun İsveç ve Finlandiya ile ilgili kararını veto etmesi mümkün değildi.
Aynen öyle oldu. Yola çıkarken çok sert konuşan ama Madrid’e inince tarihin en hızlı U dönüşünü yapan Erdoğan, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girmesi için imza verdi.
Erdoğan’ın veto etmeye kalkmayacağını sizlere aktarırken “Sonuç ne olursa olsun, Erdoğan zafer kazanmış bir kahraman gibi dönecektir ülkeye” cümlesini de kullanmıştım.
Bu da aynen böyle olacak ki zaten saray medyası zafer çığlıklarına çoktan başladı.
Dünkü sohbetimde bunu ayrıntılarıyla anlattım, izlemediyseniz önce mutlaka onu izleyin.
Bugün ise Biden ile yapılan görüşme ve sonuçlarını izleyeceksiniz.
Tabii ben bu satırları yazarken görüşme henüz yapılmamıştı.
Ama zaten Biden’la görüşmeyi bile başlı başına bir zafer gibi sunacakları kesin, üstüne bir de taviz koparıldıysa, bir bakmışınız dönüşte basın seçim kararı da çıkıverir.
https://twitter.com/can_atakli_