CADI KAZANI!

CADI KAZANI!

Joseph Raymond McCarthy…

1946 Amerikan senato seçimlerini Wisconsin eyaletinden kazanarak Washington’a geldiğinde 38 yaşında genç bir taşra avukatıydı… Aslına bakılırsa seçimleri kazanmaya yarayacak ne bir geçmiş başarısı ne de aman aman bir özelliği vardı… Üstelik yaman bir alkolik ve daha sonra, “büyük oyunun” sonunda ortaya çıkacağı gibi düşük karakterli, habis ruhlu bir adamdı…

İşte birilerinin dikkatini çeken büyük özelliği de buydu!..

Çünkü zaman, soğuk savaş zamanıydı; Sovyetler Birliği’nin önce atom, sonra da hidrojen bombasını üretmeyi başardığı ortaya çıkmıştı. ABD toplumunda 1920’lerin başında ortaya çıkan “First Red Scare” denilen komünizm korkusu yeniden ve adeta histeri halinde ortaya çıkmıştı. FBI’ın acımasızlığı, zekası ve değiştirilemezliğiyle ünlü direktörü J. Edgar Hoover’ın, ülkedeki muhalefeti bastırmak, sindirmek için tam da bu türden siyasetçilere ihtiyacı vardı… McCarthy, Hoover’ın desteğinde işe başladı ve 7 yıl sürecek “cadı avı” dönemi başlatıldı. Bu dönem hem bu isimle hem de 1920’lere atıfla şu benzetmeyle anılacaktı:

Second Red Scare!..

Dik durmanın erdemi!

1940 yılında, 2. Dünya Savaşı’nın başlarında ABD’de çıkartılmış olan Alien Registration Act (Yabancılar Kayıt Kanunu) ile zaten ülkedeki yaklaşık 8 milyon yabancı fişlenmiş ve siyasi görüşlerine göre tasnif edilmişti.

Şimdi ise sıra ABD vatandaşlarına gelmişti. 1938’de kurulmuş olan o ünlü komitenin çalışmalarına hız verilecekti:

Amerika Karşıtı Faaliyetleri Soruşturma Komitesi!..

İşte McCarthy tam da bu noktada devreye girdi. Antikomünizmin en ateşli, en yılmaz savaşçısı kostümünü üstüne geçirmiş olarak meydana çıktı. İlk eylemi, herkesi hayrete ve dehşete düşürecek bir listeyle ortaya çıkmasıydı:

Elinde Dışişleri Bakanlığı’nda yuvalanmış 205 komünist vardı!..

Ortalık birbirine girdi. Daha sonra elinde en ufak bir bilgi ya da belge olmadığı ortaya çıktı!.. Ama onun için hiç sorun değildi; önüne geleni, soru soranı, karşı çıkanı ezmek için en ufak duraksama göstermiyordu… Sanatçılar, aydınlar, gazeteciler, kamu görevlileri… On binlerce kişi koyu bir baskı altında hapishanelere tıkılıyor görevlerinden istifa ediyor, hatta ülkeyi terk ediyordu…

Ülkenin önde gelen ama Cumhuriyetçi Parti’ye muhalif isimleri de suçlamalardan nasibini alacaktı:

Charlie Chaplin, Edward G. Robinson, Orson Welles, Jules Dassin, Arthur Miller, Lilian Hellmann, Howard Fast…

Ve daha niceleri… Chaplin, komünist olmadığı halde komisyonda bunu söylemeyi gururuna yediremeyecek ve “Komünist olmak en doğal hakkımdır” diyecek, sonra da ABD’yi terk ederek İsviçre’ye yerleşecekti.

Döneme adını veren “Cadı Avı” ise Arthur Miller’in 1952’de yazdığı ölümsüz “Cadı Kazanı” oyunundan esinlenerek konulmuştu. Oyun sözde 1600’lerin sonunda Engizisyon Mahkemesi’nin yargıladığı insanları anlatıyordu. Ama herkes biliyordu ki, anlatılan 50’leri ABD’siydi!.. Miller bu nedenle Soruşturma Komitesi’ne ifade de
verecekti!..

Tabii, bir de bu dönemde arkadaşlarını, halkını satarak, suçsuz insanların adını vererek, özür dileyerek paçasını kurtaranlar da vardı!.. Kayserili bir Rum ailenin çocuğu olarak İstanbul’da doğan, ABD’de yönetmen olarak büyük şöhret kazanan Elia Kazan, sekiz arkadaşının adını vererek, özür dileyerek baskıdan kurtuldu. Ama artık onu ömrü boyunca izleyecek bir sıfatı vardı:

Hain!..

Uzun yıllar sonra 1999’da Oscar ödülünü kazandığında, Susan Sarandon, Nick Nolte, Ed Haris, Tim Robins gibi pek çok ünlü oyuncu protesto için salonu terk etti. Elia Kazan, Oscar heykelciğini kaldırırken dudaklarından bir tek sözcük çıkabildi:

Utanıyorum!..

Her dönemin McCarthy’leri!..

Joseph Raymond McCarthy, 7 yıl boyunca pek çok insanın canını yaktı…

Sayesinde toplum müthiş bir paranoyanın içinde kavruldu… Sonunda, 1954’te bu senatör müsveddesinin nasıl bir yalancı, ne tür bir alçak olduğu ortaya çıktı ve silindi gitti.

Ancak toplum mühendisleri istediklerini almış, halkı istedikleri şekilde biçimlendirmede büyük başarı kazanmışlardı!..

Daha sonraları başka ülkelerdeki başka mühendisler “algı operasyonu” denilen psikolojik baskının, yalan ve aldatmacanın nasıl bir “değeri” olduğunu kavradılar.

Dünyanın dört bir yanında irili ufaklı McCarthy’ler ve onları dilediği gibi kullanan muktedirler ortaya çıktı!..

Tabii, “kabile devleti” kıvamındaki ülkelerde, bu tür operasyonlar daha bir kaba, daha bir “gözünüze sokarak”, daha bir gaddarca yapılır oldu. Bu durumda çok daha fazla “Elia Kazan”ın ortaya çıkması da kaçınılmazdı!..

-Okuduğunuz, yaşanmış bu acıklı öykü tanıdık geldi mi bilemem…

Şimdi diyeceksiniz ki; “Ne yani, bizim ileri demokratik, cennet vatanımızla bu yazdıklarının ne ilgisi var?” Çok haklısınız da… Kumpas zamanlarındaki “gizli tanıklar”, yıllarca zindanlarda tutulan şerefli subaylar, gazeteciler, bürokratlar henüz dün gibi hatırımızdayken ve de son zamanlarda, tam da seçimler yaklaşmışken, ekonomik konularda yapılan eleştiriler bile koro halinde “ihanet”, “bayrak
inmez, ezan susmaz
” nakaratlarıyla karşılık
bulmaya, eleştirenler “hain” olarak ilan edilmeye, ölüm tehditleri sıradan hale gelmeye başlayınca bende de bir “algı hali” oluştu tabii; yıllar önce yine aynı içerikte ve çiğlikte oynanan benzer oyun karşısında kaleme aldığım bu yazıyı anımsadım!…

İçinizdeki McCarthylere ve onları parmağında oynatanlara dikkat demek geldi içimden!!!

https://twitter.com/umit_zileli