YENİ ÖĞRENDİM
Çadır devleti işte böyle bir şey
Dünkü yandaş tetikçi gazetelere baktım.18
17 Aralık’la ilgili hiçbir şey yoktu.
Bir tek yandaşların en irisi Sabah, 17 Aralık konusuna girmişti ama ne girmek.
Gazetenin manşetindeki başlık şöyleydi; “Zekeriya Öz’ü dövecektim.”
Söyleyen, dönemin başbakanı tarafından apar topar İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne atanan Selami Altınok.
Artık bu eski emniyet müdürünün sözlerine ‘açıklama mı, ifşaat mı, itiraf mı’ ne diyeceğimi bilemedim.
Ancak devletin nasıl yönetildiğini, çadır devletinde bile olmaması gereken her şeyin, bu iktidar ve emrindeki bürokratlar tarafından fütursuzca yapıldığını ibretle bir kere daha öğrenmiş olduk.
17-25 Aralık’ta ortaya saçılan büyük rezaletin neredeyse tamamen ortadan kaldırılması sadece ve sadece Erdoğan’ın büyük başarısıdır!
Başarıyı elbette olumlu anlamda yazmıyorum. Erdoğan, devletin tüm gücünü her türlü teamülün, kuralın ve yasanın üzerine çıkarak, iktidarının belki de sonunu getirebilecek olan bir operasyonu önlemişti.
Erdoğan, konuya sadece “Bana kim ne yapabilir?” diye baktıktan sonra her şeyi göze alıp polisi ve yargıyı etkisiz hale getirecek yasa dışı önlemleri almasaydı bugün belki de sarayda oturmuyor olacaktı.
Bunları zaman içinde çok dile getirdim.
Ancak o olaylar sırasında İstanbul’a atanan emniyet müdürünün anlattıkları bu görüşlerimin ne kadar doğru olduğunu ortaya koydu, kanıtladı.
17 Aralık günü Aksaray’da vali olan Selami Altınok’u o gece Erdoğan aramış ve İstanbul’a emniyet müdürü olarak atandığını söylemiş.
Erdoğan bu görevi verirken “Vücudunu taşın atına koyacaksın” demiş, o da “Başımı koyarım” cevabını vermiş.
Erdoğan bir siyasetçi, Altınok ise bir vali.
Altınok, muhtemelen 17 Aralık yolsuzluk iddiaları hakkında, o sırada hiçbir şey bilmiyordu.
Ancak başbakandan, “Bunu temizle” talimatı alınca bir devlet memuru olduğunu ve kanunsuz emre itaat etmemesi gerektiğini bildiği halde hiç düşünmeden “Başüstüne” demiş.
Ondan sonrası zaten evlere şenlik.
Örneğin 20 Aralık’ta dönemin en şaşaalı savcısı, Erdoğan’ın gözdesi olan ama bu yolsuzluk operasyonunu yöneterek saf değiştiren Zekeriya Öz’ün emniyete geleceğini öğrenmiş.
“Adamı pataklayacaktım, FETÖ’cüler haber vermiş, arabasıyla kaçtı” diyor.
İnanılır gibi değil. Bir vali, bir savcıyı sırf başbakana karşı bir operasyon yönettiği için “dövmeye” kalktığını gururla anlatıyor.
Bununla da bitmiyor Altınok’un muhteşem açıklamaları.
25 Aralık sabahı operasyonun çok daha büyüdüğünü görmüş Selami Altınok ve Erdoğan’ın, Kısıklı’daki evine “özel harekat polislerini” göndermiş.
Erdoğan’ın oğlunu gözaltına almak için bazı polislerin gelebileceği istihbaratı üzerine de “İzinsiz girmeye kalkanı vurun” emri vermiş.
Çadır devleti işte böyle bir şey.
Hukuk kuralların hiç işlemediği, “dayağın, vur emrinin, kanunu tanımamanın” öne çıktığı keyfi yönetimin adıdır bu.
Ne yazık ki hayli uzun zamandır böyle yönetiliyoruz aslında.
ŞAŞIRDIM
Bu nasıl “bugün seçim olsa” hesabı böyle, anlamak mümkün değil
Mühendis bir okurum uyarınca benim de dikkatimi çektiği gibi çok da şaşırttı.
Son zamanlarda durmadan “Bugün seçim olsa” anketleri yapılıyor.
Yeri ve zamanı değil aslında tabii de Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun partilerinin durumunu da görmek için yapıyorlar bunları aslında.
Ancak tuhaf bazı sonuçlar çıkıyor.
Örneğin CHP, adeta hep yerinde sayıyor.
AKP’de düşüş var.
“Peki sorun ne?” diyeceksiniz.
“Kararsızlar dağıtıldıktan sonra” diye bir bölüm var, burada AKP’nin oyu yüzde 40’ın altına düşmüyor.
Buna karşı anket analizlerinde “kararsızların oranının yüzde 35’lere çıktığı” belirtiliyor.
Ankette hangi partiden ne kadar kararsız olduğu da var.
Örneğin, kararsızların yüzde 25’inin AKP’den geldiği belirtiliyor.
CHP’nin kararsızları yüzde 2-3 civarında.
MHP’de hiç kararsız görünmüyor.
Sonra ne yapılıyor?
Kararsızlar eşit ağırlıklı olarak partilere dağıtılıyor ve AKP yine yüzde 40’ın üzerinde gösteriliyor.
Oysa ham halinde AKP neredeyse 30’lara düşmüş durumda.
Sanıyorum anketçiler başlarına bir iş gelmesin diye önce vardıkları asıl sonucu açıkladıktan sonra, “kararsızları dağıttık” numarası ile AKP’yi yüzde 40’ın üzerinde gösteriyor. Buna MHP’yi ekleyince “İktidar blokunun yüzde 50’si her durumda garanti” diyerek durumu şimdilik kurtarmış oluyorlar.
ÖNERİ
Halit Refiğ sevenler, panelde bir araya geliyor
Zaman nasıl da su gibi akıp gidiyor gerçekten bazen anlamıyor insan.
Türk sinemasının en önemli yönetmenlerinden Halit Refiğ, aramızdan ayrılalı tam 10 yıl olmuş.
Sohbetinden eşsiz keyif aldığım, bazı konularda tamamen zıt görüşlerde olmamıza rağmen, entelektüel birikimden çok yararlandığım ve çok şey öğrendiğim Halit Refiğ için bugün Kocaeli Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü tarafından bir panel düzenleniyor.
Halit Refiğ’i hem anmak hem de eserleri üzerinde bir beyin fırtınası estirmek için düzenlenen panelde eşi Gülper Refiğ, oyuncu Meral Orhonsay, yönetmen Nur Onur ve Prof. Dr. Bülent Vardar konuşacak.
Panelin saat 13.00’te, D-7 dersliğinde düzenleneceğini öğrendim.
TV’de canlı yayından çıktıktan sonra belirtilen saate yetişemeyeceğim için ben katılamıyorum ancak vakti olan Halit Refiğ sevenlerine önermek isterim.
SORDUM ÖĞRENDİM
Astsubaylar, bugün 20 şehirde neden sokağa çıkıyor?
Astsubaylar, sorunlarını dile getirmek için bugün 20 büyükşehirde sokağa çıkarak basın bildirisi okuyacaklar.
Geçen hafta bu konuyu dile getirince pek çok astsubay aradı.
Kimileriyle uzun uzun sohbet ettim.
Sordum, neden sokağa çıkmak zorunda hissettiklerini öğrenmeye çalıştım.
Her kesimde olduğu gibi, astsubayların da kendilerine göre “hayli büyük” dertleri var.
Bunlardan not aldıklarımı sizlere de sunmak istedim.
– En çok yıllardır dertlerini anlatamamaktan şikayetçiler.
– Sosyal ve maddi haklarındaki iyileştirmelere subayların karşı çıktığını iddia ediyorlar.
– Subayların, maaşlarının yüzde 85’i üzerinden emekli olmasına karşı, astsubaylarda bu oranın yüzde 48-55 olmasından çok rahatsızlar.
– Subayların aldığı 7 farklı tazminatı alamamaktan yakınıyorlar.
– Ordunun bütün yükünü çektikleri halde subayların çok gerisinde bırakıldıklarını söylüyorlar.
– Ordudaki subay/astsubay oranı NATO standartlarına göre 1’e 4’müş. Yani 1 subaya karşı dört astsubay bulunurmuş. Buna karşı lojman ve sosyal tesislerden yararlanma, konusunda bu oran kadar bile hakları yokmuş.
– Uzmanların ise tam bir köle düzeninde yaşadıklarına inanıyorlar.
– Cumhurbaşkanı’nın, seçim öncesi Kayseri Komando Okulu’nda, “Başlangıç dereceniz 9/2 olacak” sözünü, bugüne kadar tutmadığını belirtiyorlar.
Sonra şu tepkileri koyuyorlar ortaya;
– Biz ömrümüzü, gençliğimizi bu vatan için harcadık, asla pişman değiliz.
– Bizi sokaklara inmeye mecbur edenler utansın.
FIKRA GİBİ
Komediye bakar mısınız?
Bir okurum aradı, “Hayatımda böyle bir şey görmedim” dedi.
“Nedir bu hayatınızda görmediğiniz?” diye sordum haliyle.
Okurum “Beyaz Masa” dedi, “Hani belediyenin şikayet, öneri ve dileklerin iletildiği birim var ya işte o.”
Okurum da Beyaz Masa’ya bir dilekçe yazmış.
Kanal İstanbul konusunda Erdoğan’ın ısrarını anlamadığını, bu kanalın yapılması halinde büyük bir çevre felaketinin yaşanacağını anlattıktan sonra, “İstanbul Belediyesi bu konunun peşini bırakmamalı. İstanbullulara gerçeklerin anlatılması için duyurular yapılmalı, paneller düzenlenmeli” demiş, Devamında da “Hatta bu konuda bir referandum bile yapılabilir. Milyonlarca İstanbulludan imza toplanarak ‘Kanala Hayır’ kampanyası açılabilir” önerisiyle tamamlamış dilekçesini.
Hemen şu cevap gelmiş;
İlgi: 11.12.2019 12:24:57 tarih ve 1-24299497239 no.lu başvurunuz
Başvurunuzda yer alan konu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetki ve sorumluluk alanında bulunmadığından, gereği için T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerine iletmeniz gerekmektedir. Talep ve başvurularınızı aşağıdaki iletişim kanalları ile iletebilirsiniz.
Adres: Mustafa Kemal Mahallesi Eskişehir Devlet Yolu (Dumlupınar Bulvarı) 9. km. No: 278 Çankaya / Ankara Tel: 0 (312) 410 10 00
Şaşırmamak elde mi?
Kötü niyet aramıyorum elbette ama en büyük belediyenin, en önemli birimi böyle bir savsaklama yapmamalı.
https://twitter.com/can_atakli_