ÇALDILAR*****

ÇALDILAR*****

Yazımın 8 harfli - 5 yıldızlı başlığını Sn. Binali Yıldırım’dan ÇALDIM!

Nasılsa moda diye, nasılsa suç değil diye, nasılsa İBB adayına göre; hukuki bir deyim değil bir halk deyimidir diye, nasılsa sesini duyuramayanlar için “Çalmak” fiili can simididir diye! Çalarken ve yazarken hiç utanıp sıkılmadım…

İşin bu tarafını bir kenara bırakıyor; hep güncel, daima yakıcı, yanıtı her zaman zor bir soru olan bu  fiilin içini boşta olsa doldurma eylemine geçiyorum! Efendim! Toplumun çözüm bekleyen bunca sorunu varken;

CB iş adamlarına; “Buram buram demokrasi hazımsızlığı kokan, istatistik cinliğine başvuran bu konuşmayı dinledim. Bunun hesabını sormasını bilirim” diye parmak sallıyorsa, yandaş seçmenleri için “Karnını doyuruyorsunuz,  ihtiyacını karşılıyorsunuz, yine de oy vermiyor” diyebiliyorsa, bu söylem toplumu birleştirmekten uzak olmaz mı?

CB için yapılan yazlık yerleşkeye; “Sağlık yürüyüşü boyunca eğimle uyum içinde düzenlenecek farklı çeşitlilikte, doğanın cömertliğini yansıtacak çiçek masifler” (anlamadım!) döşeniyorsa, bunca işsizliğe çözüm bulunması giderek zorlaşmaz mı?

İBB halkın parasıyla 643 yönetici için 1717 araç kiralarken, öngörüsüz, vurdumduymaz, yanlı, baskıcı politika ve harcamalar halkı canından bezdirmez mi?

Köşe bucakta kıstırarak sopa atmalar, dayak atmalar, kurşunlamalar, ses kısmalar, gözdağı vermeler, tehdit etmeler artarak korku imparatorluğu yaratılırken; makul ve mantıklı mazeret bulmada(!) ustalaşan yüksek profilli siyaset erbabı işin bilincinde ve farkında olmaz mı?

Partisinin ve kayınpederinin kıymetlisi damadın yol haritası bir türlü netleşemezken, ekonomik istikrar bi türlü rayına oturmazken, unutulan, unutturulan pek çok değer, haraç mezat satılırken ülkeyi yönetenler buna dur demeyi düşünmez mi?

19 Mayıs’ın 100. Yılında 13 milyonu aşan gencimiz;  eşit, adil ve kaliteli bir eğitim alamazken, daha iyi bir yaşamdan ve iş olanaklarından yoksunken, kanayan yaralarımızın başında gelen genç işsizliği yüzde 26.7’ye ulaşmışken, ülkemiz bu oranla 35 OECD ülkesi arasında birinci sırada yer alırken, bazı komşu ülkeler genç işsizliği azaltmayı başarmasına rağmen, bizde istikrarlı biçimde genç işsizliğin artması siyasetçileri üzmez mi?

50 milyon yoksul, 18 milyon aç yurttaşın olduğu ülkemizde; Açlık sınırının 2 bin 124 TL, yoksulluk sınırının 6 bin 918 TL’ye dayanması acil eylem planı yapmayı gerektirmez mi?

Saptama ve soruları uzatmak mümkün. O nedenle bu uzun listenin sonuna varmanın zorluğu karşısında son günlerdene hangi haber senin içini en çok acıttı diye soran çıkarsa! Yanıtım şu olur; Dünyanın çöplüğü haline gelmemiz! Ucunda ne olursa olsun, ister enerjiye dönüşsün, ister para kazandırsın, çöp ithalatı yapan bir ülke olmak insanı üzüyor. Mersin ve İzmit Limanları yurdışından gelen çöplerle tanınmaz hale gelmiş. İçinde tıbbi ve tehlikeli atıkların da olduğu her bir konteyner 20-25 tonluk atık getiriyormuş ülkemize. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demezler mi adama?  Bir yanda naylon poşete kısıtlama getirecek, diğer yanda çöp dağlarına vize vereceksiniz!

Güzelim kentlerimizi, yemyeşil ormanlarımızı, gölgesinde oturduğumuz ağaçlarımızı   yağmalayıp, betona boğduğunuz yetmedi mi, memlekete eloğlunun çöpünü dolduruyorsunuz. Buna hakkınız var mı?

Ülkemizin temel değerleriyle oynanmasına, hukukun üstünlüğünün tartışılır hale gelmesine, kör topal da olsa yürüyen demokrasiden hızla uzaklaşmamıza, liyakatin ölçü olmaktan çıkmasına, cehaletin özendirilmesine, eğitimin başına gelenlere girersem ne sayfa, ne sabır yeter…

Demem o ki; Tarihçiler, bilim insanları, bazı siyasiler, sanatçılar, yazarlar, sporcular, anneler, babalar bu konuda yazıp, konuşup, dertlenirken; İçimden Eyyy Hükümetçiğim! Eyyy iktidarcığım! Eyyy düzenciğim! Eyyy yönetim erbabı! Bu yoğunluk ve yorgunluk arasında  size 2 sorum olacak?  Ünlü sinema yönetmenimizin deyimiyle; “Yalnız ve güzel ülkem” tüm bunları hak ediyor mu?

Kılıfını bulduktan sonra, “çalıyorlar ama çalışıyorlar!” sözü hala yürürlükte mi?