Bir evlilik düşünün. Eşler birbirine tahammül edemiyor… Kavga-gürültü bir an bile eksik olmuyor… Bağırış-çağırış ve küfürler havada uçuşuyor… Kırılan çanak çömlek, bağrışan karı-koca sesleri ağır bir bombardımanı hatırlatıyor… Evdeki çocuklar yatak altlarına, dolap içlerine gizlenmiş tir-tir titriyorlar… Komşular kulaklarını kapıya, duvara dayamış dehşet içinde bu patırtıya şahitlik ediyorlar… Bazı komşular daha karamsarlar… Kötü bir şey olacakmış hissiyle polis çağırma telaşındalar… Kimsenin kapılarını çalıp, ‘ne oluyor’ demeye cesareti yok…
İşte Cemaat ile AKP arasındaki ilişki artık budur.
Bu Evlilik Neden Yürümedi?
Bu patırtı; 2004’teki MGK toplantısında alınan Gülen’ i bitirme kararı, 2011, 2012 ve 2013 yıllarında ‘Hareket’, diğer ‘Cemaat’ ve ‘Tarikat’ mensuplarının MİT tarafından fişlendiğine dair haberlerin basına sızması, dershane krizi gibi sebepler üzerine inşa edildi medyamızda. Ön planda görünen bu sebeplere rağmen, başlangıçta kısa bir süre sadece Recep Tayyip Erdoğan ve Fethullah Gülen’ in birbirine uymayan karakter yapıları ve mutlak iktidar arzuları yüzünden alevlenmiş olduğu da düşünüldü.
Patırtının kamuoyuna yansımasıyla beraber Hüseyin Çelik, Bülent Arınç ve daha birçok AKP’li hemen Cemaat’e pansuman olacak yumuşak açıklamalar, üstü kapalı özürler, bazen de açıktan özür sergilediler…
Tam bu dönemde 97 tane STK, vakıf, dernek ve cemaate ‘Milli İrade Platformu’ imzasıyla, bir hükûmete destek metni zorla imzalattırıldı ve yandaş gazetelerde yayımlanması sağlandı… Amaç, bu kavga gürültü ortamında hükûmete kamuoyunda kaybettiği prestiji geri kazandırtabilmekti…
Derken malum 17 Aralık süreci yaşandı. Olaylar masa tenisi gibi süratli bir süreklilikle rakiplerin birbirlerine karşı hamle yaptıkları bir maça dönmüştü adeta. 17 Aralık süreci Başbakan tarafından kendisine ve hükûmete karşı yapılmış bir darbe girişimi olarak değerlendirildi. Artık karşılıklı itham ve hakaretler dozunu iyice arttırmıştı. Başbakan, Fethullah Gülen’e ‘yalancı peygamber, sahte veli, içi boş âlim müsveddesi’ diyor bunları söylerken etrafına ağzından köpükler saçıyordu…
Başbakan Başdanışmanı Yalçın Akdoğan ‘Ellerinde nur mu var, topuz mu’ başlıklı çok sert bir yazıyla cemaati hedef aldı. Yazısında cemaati ülkesinin milli ordusuna, milli istihbaratına, milli bankasına, milletin gönlünde yer edinen sivil iktidarına kumpas kurmakla itham etti.
İçişleri Bakanı Efkan Ala, Erzurum’da yaptığı konuşmada direkt olarak Fethullah Gülen’ i hedefine koydu. ‘Biz kaç darbeyi bertaraf etmişiz. Senin ağababalarını yenmişiz ağababalarını. Sana pabuç bırakır mıyız? Sen içine yuvalandığın o tabanda Allah rızası için çalışan insanları bile tukaka ediyorsun. Sen kimsin, kimsin? Senin gücün yeter mi?’ demek suretiyle çok sert bir açıklama yaptı.
Bülent Arınç ‘…Başbakanımızın içi yanıyor da onun için bazı şeyleri yüksek perdeden söylüyor, siz onun bildiklerini bilseydiniz daha kötü şeyler söylerdiniz… Bu hükümet olmazsa, o cemaat de bütün cemaatler de yok olacaktır… Biz varsak, siz de varsınız, biz yoksak siz de yoksunuz’ diyerek Fethullah Gülen’ e yönelik bugüne kadar sergilediği yumuşak üslubu terk etti...
Ve diğer AKP yandaşlarının Fethullah Gülen ile cemaati hedef alan açıklamaları… Ve Cemaat taraftarlarının hükûmete yönelik sert ve tehditvari açıklamaları… Gazetelerin köşe yazıları ve haberlerin içi bunlarla dolu…
Kanımca, artık bu çiftin yolları ebediyen ayrılmıştır. Onları, çocukların varlığı da bir arada tutamaz… Bu cinnet ortamından asla bir aile çıkmaz…
Gül Koklar ve Barışabilirlerdi Belki de...
Bu kavga, olaylar daha yayılmadan ve yaygınlaşmadan, diğer insanların açıklamaları işe karışmadan Başbakan’ı yeseydi, AKP ile cemaat arasında yeniden bir köprü kurulabilirdi. Bu köprü belki de Abdullah Gül olabilirdi…
Bu kavga, olaylar daha yayılmadan ve yaygınlaşmadan, diğer insanların açıklamaları işe karışmadan Başbakan’ı yeseydi, AKP ile cemaat arasında yeniden bir köprü kurulabilirdi. Bu köprü belki de Abdullah Gül olabilirdi…
Ya da bu kavga sırasında, etrafındaki insanların sert açıklamalar yapmasından hemen önce ve televizyonlarda o acayip beddua sahneleri henüz yayımlanmamışken, Fethullah Gülen strese dayanamayarak bir kalp krizinden vefat etseydi yine AKP ile Cemaat arasında bir köprünün yeniden kurulabilmesi mümkün olabilirdi. Bu köprü o koşullarda da Abdullah Gül olabilirdi…
Kavga, tamamen ‘Siyasal Erk’in elde bulundurulması ve muhafazasıyla ilgilidir.
Bu, mevcut iktidar için de böyledir… Fethullah Gülen ve cemaati için de aynen böyledir. İyi-kötü, ne zaman, ne açıklama yapmış ve ne söylemiş olursa olsunlar, güce, ekonomiye, yönetim erkine tek başına sahip olmanın savaşından başka bir şey değildir. İki tarafın da bu amaca ulaşmak için yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Bu iyice ortaya çıkmıştır. Bu amaçla din dahil kullanamayacakları hiçbir şey de yoktur…
Bana göre bu savaşın gitgide sertleşerek derinleşmesi ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün son dönemde hükûmete destek veren tutumu, Gül üzerinden çözüm bekleyenler için hayal kırıklığı yaratmıştır.
Cemaat Sarıgül mü Koklamak İstiyor?
Cemaat Sarıgül mü Koklamak İstiyor?
Başbakan’ın Sarıgül hakkında belge açıklayacağım diye yaygara kopardıktan sonra zaten kamuoyunun malumu olan ve mahkemece de Sarıgül’ün aklandığı bir soruşturma dosyasıyla ortaya çıkması elinin ne kadar zayıf olduğunu ortaya koymuştur. Zira iktidarda geçirdiği 12 sene boyunca sırtını cemaate o kadar yaslamıştır ki, kenara bir belge koymak bile aklına gelmemiştir(!). Ancak anlaşılan o ki cemaat bugünü dünden görmüş ve sağlam bir arşiv(!) çalışması yapmıştır. Belki de Başbakan’ın Sarıgül aleyhine ortaya bir şey koyamamasının sebebi, cemaatin Başbakan’ı da içine alan bu geniş arşiv çalışmasıdır, kim bilir?
Sarıgül’ü önümüzdeki dönemde bu saydığım sebepleri de payanda yaparak yakın takip etmekte yarar olacağını düşünüyorum…