CENAP ŞEHABETTİNLERİ YANLIŞ YERDE ARIYORSUNUZ!..
Son söyleyeceğimi en başta belirtmek, durduğum yeri cümle aleme ilan etmek ve imzasını çeken arkadaşlar dışında, dimdik duran sevgili dostlarımı selamlamak adına ilan ediyorum:
-Sanatçılar Girişimi’nin bildirisi altında imzamın bulunması, kızıma, gelecekte olacağını varsaydığım torunlarıma, milletime ve gelecekteki “bizlere” sunduğum en değerli armağandır, onur duyuyorum...
Evet, okumadıysanız, satır satır bir kez daha okuyun, okumadıysanız, sindirerek, üstünde düşünerek okuyun ve hazmedin, bu bildiri namuslu, yürekli, her daim dik durmasını bilmiş, bu ülkenin gerçek aydınlarının gelebilecek her türden baskı ve zorbalığa karşı gözünü kırpmadan imza attığı bildiridir...
Evet, bu bildiri “saray savaşı değil, vatan savaşı” uyutmacasına karşı, yalnızca yüreğini değil, bedenini de taşın altına koymuş Cumhuriyet aydınının imzasını taşıyan, önümüzdeki yüzyıllara ışık tutan bir başkaldırı metnidir...
-Ve sanıyorum, şu yukarıdaki satırlar, niçin Vatan Partisi adaylığından, Aydınlık gazetesi yazarlığından ve Ulusal kanal Ana Haber Sunuculuğundan ayrıldığımı anlatmaya yeter...
* * *
Gelelim sadede...
Ülkemizde şu anda yaşanan kaos, bir vatan savaşı değil, diktatörlüğünü sağlama almak isteyen, Büyük Devrimcinin ismi dahil, tüm mirasını bir kabile devletine dönüştürmeye yeminli yobaz kafanın, esir aldığı cumhuriyeti tam anlamıyla “köleler cemaatine” çevirme yolunda oynadığı son perdedir...
Türk Silahlı Kuvvetleri, 2007’de “Oval Ofis” te ABD Başkanı Bush ile Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatlı muhterem arasında alınan kararla bir kaç yıl içinde tüm cenahlarıyla çökertilmiş, oyunu Türk milletine anlatabilecek aydınlar ise alçakça iftiralarla Silivri zindanlarına tıkılmıştır. O gün “ben bu davanın savcısıyım” diyen kişinin, bugün “aldatıldık” sözleri ise en hafif tabirle ancak çadır tiyatrolarına yakışır!. Bunu en iyi tahlil edebilecek kişilerin başında ise sanırım 6 küsur yılını Silivri zindanında geçiren Doğu Perinçek gelmektedir...
Şimdiii... Orduyu, yargıyı, bürokrasiyi, medyayı kızgın demirden çember içine almış ve bu çemberi gün be gün acımasızca daraltan muhteremin kendi ikbali, yakın çevresi ve sponsorlarını kurtarma, anayasa ve yasaları hiçe sayarak yani bir seçim kararı alma, insan topluluklarını boğazlaşmaya götürme harekatı söyler misiniz, nasıl oluyor da “Vatan Savaşı” kutsiyetine sokulabiliyor?!..
Bunca yürekli aydına, yurtsevere, her daim dik durmuş şairine, tiyatro, sinema oyuncusuna, ressama, heykeltıraşa, gazeteciye “yazıklar olsun” diyerek, “Cenap Şehabettin” aşağılaması yaparak saldırırken, hiç mi düşünmüyorsunuz gün geldiğinde Hürriyet İtilaf, Ahrar Partisi ayarına inebileceğinizi, “Artin Kemal” diye kuyruğunuzda teneke sokaklarda koşturabileceğinizi?..
Yakışır mı, Türk tarihinin gelmiş geçmiş en ahlaksız 13 yılına, bir diğer deyişle “Fetret Devri” ne imza atmış, yarın sizin yargılandığınız Silivri Mahkemelerinde “el aman” diyerek, el etek öperek, “vallahi ben yapmadım, o yaptı” zavallılığına sığınacak olanlarla saf tutmak?..
Yalnızca saf olmaktan bile aşağıda olanların kanacağı, bir yandan PKK’ya savaş açmış, diğer yandan Suriye’deki PKK uzantısıyla, sizin “emperyalist” diye yaftaladığınız ABD’nin emriyle kol kola giren bir iktidarı “vatan savaşı” etiketiyle desteklemek bağımsızlık mıdır, özgürlük müdür, Mustafa Kemalcilik midir, söyler misiniz nedir???
Hiç kuşkunuz olmasın; o bildirinin altında imzası olan yiğit yurtseverler, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekten girişeceği “Vatan Savaşını” kanlarını, canlarını en ufak tereddüt göstermeksizin ortaya koymasını da çok iyi bilirler.
Son olarak; neredeyse çocukluğumdan beri tanıdığım, tanımaktan müthiş bir onur ve gurur duyduğum, sevgili Ataol Behramoğlu’na seslenmek istiyorum: