MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Çoklu baro merakını anlamış değilim
Her konudan anladığım da söylenemez.
Ama bir gazeteci olarak bilgiye ulaşma gücümüzün fazla olması nedeniyle konuları değişik açılardan irdeleme, sorgulama, önerme, eleştirme hakkımı kullanıyorum.
Barolarla ilgili konuyu tam kavramış değilim örneğin.
AKP; cemaatin, zamanında çok istediği “çoklu baro” konusuna taktı kafayı ve kanunu çıkarmak için kolları sıvadı. Önceki gün Ergenekon-Balyoz kumpaslarında cemaatin önde gelen cengaverlerinden, şimdinin AKP Meclis Grup Başkanvekili olan kişisi, kanun teklifini Meclis’e sundu.
Diyor ki, “Baro vesayetine son veriyoruz.”
Baro vesayeti nedir?
Barolar ne yapıyorlar?
Anlamam mümkün değil.
Niye çoklu baro olacağını asla söylemeden bir sürü kafa karıştırıcı laf ediyor bu eski cemaatçi kişi.
Örneğin temsilde adalet olacakmış. Herkese aptal muamelesi yaparak bir de tablo sunmuş gazetecilere, İstanbul Barosu Başkanı yüzde 30.7 oyla seçilmiş.
İyi de yarışa kaç aday katılmış, diğer adaylar yüzde kaçar oy almışlar, ona bakmak gerekmiyor mu?
Böyle bakarsak İstanbul Belediye Başkanlığı’na sadece yüzde 24.5 oyla seçilen Tayyip Erdoğan’ı meşru saymayacak mıyız?
Avukat sayısı 5 bini aşan yerlerde, 2 bin kişi bir araya geldiğinde bir baro kurabiliyormuş.
Bu durumda, örneğin tamamı aynı siyasi görüşte olan 2 bin kişinin kurduğu baronun başkanlık seçimleri tek adayla yapılsa, 2 bin üye de bu adaya oy verse yüzde yüz ile temsilde adalet sağlanmış mı olacak?
AKP’nin cengaver cemaatçi ismi, yeni kanun teklifini anlatırken baroların ideolojik çatışmanın merkezi haline geldiğini söylemiş?
Buna nereden varıyor? “Efendim avukatlar seçimlere katılmıyormuş, avukatların yüzde 20’si ile baro başkanı seçiliyormuş, onlar da canları istediği gibi davranıyor ve avukatların sorunlarına eğilmiyormuş, bu olmazmış.”
Valla tam anlamıyorum ama isterseniz bir deneyin bakalım, çok iyi kulis yapıp baro başkanlığını almaya bir soyunun, o zaman katılım oluyor mu olmuyor mu görürsünüz.
Şimdi sandığa gidenlerin sayısı az görünüyorsa, seçim sonucunu aşağı yukarı tahmin ettikleri için gitmiyorlar.
İnanmayan önceki gün Çağlayan Adliyesi önünde toplanan avukatların sayısına bir baksın.
Mevcut başkan, yani yüzde 30.7 ile seçilen 8 bin oy almıştı. Oysa o gösteriye katılanların sayısı 8 binden çok daha fazlaydı.
Demek ki iş başa düşünce herkes koşup geliyormuş.
Şimdi gelelim benim anladığıma.
Baroları parçalayacaklar ve örneğin bulacakları 2 bin AKP’li avukata baro kurduracaklar.
Bu avukatlar mahkemeye girdiklerinde, hakimin önünde elbette avukatın hangi baroya kayıtlı olduğu yazacak.
Zaten iktidara bağımlı olan yargının işi, böylelikle çok kolaylaşacak.
Sadece siyasi konularda değil, her konuda AKP’li oldukları tescilli avukatların davaları, “arzu edildiği” biçimde sonuçlanacaktır.
Sert bir iddia oldu değil mi?
Aksini nasıl söyleyip kanıtlayabilecekler acaba?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Ayasofya’dan, Fener Rum Patriği’ne ne?
Bugün Ayasofya üzerinden istismar kampanyası başlatanlar için önemli bir gün.
Çünkü Danıştay, Ayasofya’nın müze olma statüsünün iptali için açılan davayı bugün sonuçlandıracak.
Eğer Danıştay, iptal kararı alırsa Ayasofya’nın müze olmaktan çıkarılıp cami yapılması gündeme gelecek.
Bu konu zaten hararetli biçimde tartışılırken konuya bir de Fener Rum Patriği girdi. Fener Rum Patriği Bartholomeos, “Ayasofya Müzesi’nin camiye çevrilmesinin milyonlarca Hristiyan’ı Müslümanların aleyhine çevireceği” iddiasında bulundu.
Danıştay kararından bir gün önce, İstanbul’daki bir kilisede konuşma yapan Patrik Bartholomeos, “Aklıselimin üstün gelmesini umuyoruz” dedi.
Fener Patriği, Ayasofya’nın kilise olmasını talep etmemiş ve müze olarak kalması gerektiğini söylemiş.
İyi hoş da patrik bu konuya son dakikada niye müdahil olur ki?
Halk deyimiyle “son anda topa girilmesi” sadece AKP iktidarının işini kolaylaştırır ve “Sana mı soracağız?” mantığı ve kibri ile Ayasofya, müze olmaktan çıkarılır.
Bana öyle geliyor ki, zaten patriğin amacı da bu; İktidarı tahrik edip Ayasofya’nın cami yapılmasını sağlamak, dünyadan tepki toplamak.
ŞAŞIRDIM
Çıkıp “Türkiye’nin başarısı ortada” deyince dünya buna inanacak mı?
Bugün Ayasofya üzerinden istismar kampanyası başlatanlar için önemli bir gün.
Çünkü Danıştay, Ayasofya’nın müze olma statüsünün iptali için açılan davayı bugün sonuçlandıracak.
Eğer Danıştay, iptal kararı alırsa Ayasofya’nın müze olmaktan çıkarılıp cami yapılması gündeme gelecek.
Bu konu zaten hararetli biçimde tartışılırken konuya bir de Fener Rum Patriği girdi. Fener Rum Patriği Bartholomeos, “Ayasofya Müzesi’nin camiye çevrilmesinin milyonlarca Hristiyan’ı Müslümanların aleyhine çevireceği” iddiasında bulundu.
Danıştay kararından bir gün önce, İstanbul’daki bir kilisede konuşma yapan Patrik Bartholomeos, “Aklıselimin üstün gelmesini umuyoruz” dedi.
Fener Patriği, Ayasofya’nın kilise olmasını talep etmemiş ve müze olarak kalması gerektiğini söylemiş.
İyi hoş da patrik bu konuya son dakikada niye müdahil olur ki?
Halk deyimiyle “son anda topa girilmesi” sadece AKP iktidarının işini kolaylaştırır ve “Sana mı soracağız?” mantığı ve kibri ile Ayasofya, müze olmaktan çıkarılır.
Bana öyle geliyor ki, zaten patriğin amacı da bu; İktidarı tahrik edip Ayasofya’nın cami yapılmasını sağlamak, dünyadan tepki toplamak.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Mesajlar çok iğrenç ama bu kadar telaşa da gerek yok
Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, önceki gün 4’üncü kez baba oldu.
Kutlarım, mutlulukları hep böyle olsun. Bakan, bu mutluluğunu sosyal medyada paylaşınca birkaç kendini bilmezin iğrenç mesajlarına maruz kaldı
Sayıları aslında bir elin parmağını geçmeyen bu hadsizlerden bazıları, zaten hemen saptandı ve haklarında gereken soruşturma başlatıldı.
Siyaset başka şeydir, insanlık başka.
Kim olursa olsun “baba olmanın sevincini yaşayan” birine, iğrenç biçimde saldırmak ahlak ve insanlık dışıdır. Ancak bu hadsizlerin mesajlarından sonra başka bir ilginç gelişme yaşandı.
Başta saray sözcüleri olmak üzere, AKP’nin önemli isimleri, bazı bakanlar ve bürokratlar ve tabii ki yandaş tetikçiler, bu iğrençliği kınamak adı altında muhalefete daha ağır sözlerle saldırmaya başladılar.
Neymiş; Bir süre önce hapisteki Selahattin Demirtaş’ın eşine benzer saldırı yapıldığında yeri göğü inletenler, sıra AKP’li Maliye Bakanı’nın eşine gelince suspus olmuşlar.
Bunu nereden çıkardılar bilemiyorum.
Birincisi, o iğrenç tweetleri atanlardan biri bile bilinen bir isim değil. Milyonlarca sıradan sosyal medya kullanıcısından birkaçı bunlar.
İkincisi, bu iğrençliği duyan kim varsa anında tepki gösterdi zaten.
Aklı başında olan, birazcık vicdandan nasibini almış, asgari ahlaki kurallara uyanlar bile, böyle bir durumda sessiz kalamazdı ve iktidar-muhalefet ayrımı olmadan duyan herkes kınadı..
Muhalefetin çeşitli kesimlerinde yer alanlar, bu iğrenç saldırıyı öğrendikleri an tepkilerini ortaya koydular. İktidar sözcüleri ise kimliği önemsiz sosyal medyacıları istismar ederek hem yeni bir saldırı hem de mağduriyet ortamı yaratmaya çalıştılar.
Yapmayın bunu, bir babanın üzerinden insanları bölüp birbirine düşürmeye çabalamayın.
Bunun kimseye yararı yok.
OKURDAN MESAJ
Küçücük harflerle yazılı sözleşmelerle herkesi cendereye sokuyorlar
Çok büyük bir nüfusa kişisel hizmet veren şirketler (cep telefonu, internet servisi gibi) kendilerini sağlama almak için müşterilerin fazla dikkat etmediği bir yığın kağıda imza attırıyorlar biliyorsunuz.
Normalde bir sorun çıkmıyor.
Ama ne zaman siz aldığınız hizmetten vazgeçmek isterseniz işte o zaman yandınız.
Çünkü okumadan ve düşünmeden imzaladığınız sözleşmelerde bazı tazminat maddeleri de var.
Bu şirketler, sizlere sanki “ayrıcalıklı hizmet sunuyor veya büyük indirim yapıyormuş gibi” davranıyorlar.
Bunun için de belli süre kullanma garantisi talep ediyorlar.
Bunu daha önce de yazmıştım aslında ancak bir okurdan gelen mesaj canımı sıktığı için bu girişi tekrarladım.
Çünkü okurum, aldığı hizmet paketinden, içinde Tele1’in olmaması nedeniyle vazgeçmek istemiş ama karşısına tazminatı dayamışlar.
Birlikte okuyalım mesajı, siz de bana hak vereceksiniz.
Merhaba Can Bey, bana bir konuda yol gösterir misiniz.?
Ben D-Smart’tan TV ve internet alımı yaparken, sözleşmemin bitimine bir ay kala Süperonline satış temsilcisi kapımı çaldı, “Sizi bize abone yapalım” dedi. Ben de “Sizin verdiğiniz hizmette benim izlediğim iki kanal yok” dedim. (Halk TV ve Tele1)
Gelen temsilci, cebindeki telefondan bakarak bu iki kanalın hizmette var olduğunu söyledi. Bunun üzerine kabul ettim. Bir ay sonra diğer sözleşmem bitince gelip kurulumu yaptılar, sonra o iki kanalı aradığımda bulamadım. Başvurduğum Süperonline teknik servisi bu kanalların olmadığını söyledi.
Ben de hemen iptal süreci başlattım ve 15. gün cihazları teslim edip aboneliğimi sonlandırdım.
Daha sonra bana 754 TL cayma bedeli çıkarıldı ve avukata verilmiş. Bu durumda benim ne yapmam gerekir? Yardımcı olursanız sevinirim..
Okuruma öncelikle yanlış bilgi verilmiş.
Sonra, içinde tazminat maddesi olan sözleşme imzalatılmış.
Ancak istenen hizmet verilmemesine rağmen bu madde işletilmiş.
Ayıp ama.
KOMİK
AKP’liler hep “En büyük en büyük” diyorlar ama…
AKP iktidarı, ilk günden beri ne yapsa, başına mutlaka “en büyük” sıfatı eklemeyi pek seviyor.
“En büyük havaalanı, en yüksek baraj, en uzun tünel” çok sık duyduğumuz sloganlar.
Ama sıra baroya gelince nedense “dünyanın en büyük barosunu” paramparça etmek istiyorlar.
Kim bilir belki de “En çok barolu ülke” diyeceklerdir amaçlarına ulaşırlarsa.
https://twitter.com/can_atakli_