Sıradan ya da “münferit” diye nitelenen polisiye olaylar değil artık bunlar... İnsanlığın öfke durağında, gökyüzündeki yıldızlara kadar kan sıçrattığı utanç verici bir dönem yaşıyoruz...
Devletler, “süper güç”ler, insan hakları örgütleri, dini kurumlar, dini otoriteler... Ya da Yahudiler, Hristiyanlar ve özellikle de Müslümanlar...
Hiç ama hiçbiri bir şey yapmıyor, yapamıyor, yapamadı!.. Hepsi ya çaresiz ya korkak ya da vurdumduymaz...
Söyler misiniz, insanlık kanın su gibi aktığı bir ihanet döneminde, yürekleri parçalayan şu barbarlıkları sıradan mı sayıyor artık;
Sokaklarda; aralarında çocukların da bulunduğu binlerce kişinin önünde, pala ile kafa, kol ve bacak kesilmesi...
İç çamaşırlarıyla çöllerde koşturulan Suriye askerlerinin kızgın kumlara yatırılarak, topluca kurşuna dizilmesi...
Genç kadınların ve çocukların meydanlarda tekbir getirilerek vahşice kırbaçlanması...
Savunmasız insanların demir kafeslerle havuzlara atılarak boğulması ve ölümlerinin internet aracılığıyla tüm dünyaya gösterilerek korku saçılması...
Ve “eşcinsel” iddiasıyla elleri bağlanmış gençlerin halkın önünde, uçurumlardan ve yüksek binalardan atılarak katledilmesi...
Hepsi ne acı ki facebook’ta izlenme rekorları kırıyor, insanlar birbirlerine çiçek gönderircesine vahşetin videolarını “beğen” diye pazarlıyor...
Peki bunları izlemeye “face”miz pardon, yüzümüz kaldı mı?..
İnsanlık yalnızca izlemekle yetindiği için anlaşılıyor ki, artık hepsi sıradan!!! Buzullara sıkışmış balinalar için seferber olan dünya, kan denizinde ölüme terk edilen insanlık için nedense çaresiz!!!
Söyler misiniz, nereye kadar gidecek bu vahşet kanı, insanlık daha nereye kadar çırpınacak ve en önemlisi de kim durduracak bu barbarlığı?..
Palmira’da barbarlık oyunu!..
Baksanıza, son vahşet Suriye’deki antik Palmira kentinde yaşandı... Hani şu tarihi M.Ö. 19. yüzyıla kadar dayanan, Arapların “Çölün Gelini” diye tanımladığı Humus’taki muhteşem anıt...
Yüzyıllar boyu tüccar kervanlarının toplanma merkezi olan o güzelim tarihi kentte can pazarı kurulmuş da, insanlık boğazlanıyor!..
Birkaç gün önce, tıpkı Roma döneminde aslanların önüne atılan gladyatörleri izlercesine tam iki bin kişi antik kentteki amfi tiyatronun merdivenlerine oturdu ve 21. yüzyılın en vahşi tiyatrosunu seyretti!!!
Elleri bağlanmış 25 Suriye askerine sahnede diz çöktürüldü ve hepsinin ardında adeta gururla duran “çocuk”lar silahlarını kurbanların kafasına ateşledi...
Kurbanların da cellatların da ne ilginçtir ki “Allahüekber” diye çığlık attığı Mezopotamya topraklarından yansıyan kanlı öfke insanlığın zihnini vuruyor ve toplum psikolojisinde artık çok derin travmalarla kapanmaz yaralar açıyor!..
Velhasıl vahşet, canilik ve barbarlık tarihini bile utandıracak insanlık dışı tüm bu rezaletler tam da yanı başımızda, Suriye sınırında yaşanıyor...
Yani hiç uzak değil bu canice eylemler bize... Yani en çok bizim insanımız etkileniyor sözde kutsiyet bindirilen canilikten...
Vahşeti ‘beğen’mek!..
Suriye’deki IŞİD’e yalnızca havadan bomba atmakla yetinen tüm dünya duyarsız ancak Türkiye, her açıdan Suriye’deki acının, dramın ve travmanın içinde!..
Çünkü özellikle Suriye’deki kurbanların çığlıkları neredeyse Urfa’da, Kilis’te ve Karkamış’ta yurttaşlarımızın kerpiç duvarlarında yankılanıyor, kan artık sınır tellerimize kadar sıçrıyor!..
Diyeceksiniz ki; “uzak olsa ne yazar, internet tüm vahşeti sosyal medya aracılığıyla avuçlarımızın içine, gözlerimizin önüne kadar getirmiyor mu?..”
Peki, her gün sosyal medyada çoluk-çocuk milyonlarca yurttaşımızın izlediği, “beğen”diği ve “paylaş”tığı vahşet bilinçaltına nasıl yansıyor, sonra nasıl dışa vuruyor?..
Bu soruları yanıtlamak psikiyatrların işi ama biz, sınır aşan öfkenin yurdum insanına neler yaptırdığına bakalım...
Yani barış diplomasisi şiddet diplomasisine dönüşünce, sınırı aşan öfkenin şu güzel ülkemizde insanımızı nasıl zıvanadan çıkarttığına bir göz atalım...
Şiddetin sınırdan yansıması!..
Şimdilik son “yerli” vahşet örneğini okuduğunuzda, bir zamanlar televizyondaki “Kurtlar Vadisi” infazlarından yansıyan asayiş olaylarının bu kez de komşudaki iç savaştan dışa vurduğunu göreceksiniz!..
Baksanıza; Aydın’da iki kişi arasında başlayan tartışma tam bir korku filmi gibi sonuçlanmış!.. “Boyacı Akif” lakabı ile tanınan kişi ile Rahmi Babadağ arasında önceki gece yarısı tartışma çıkmış...
Öfkelenen “Boyacı Akif”, “motorlu testere” ile arkadaşına saldırarak vücudunun sol tarafını parçalamış!.. Öfkeli adam, çevredekiler tarafından güçlükle durdurulurken, yaralı şahıs tedavi altına alınmış...
Diyeceksiniz ki, “Garipoğlu İstanbul’da kız arkadaşının başını keserken IŞİD mi vardı?..”
Ancak unutmayınız ki, Suriye sınırının öbür yakasındaki vahşetin bizim topraklarımızda nasıl filiz verdiğini kanıtlayan örnekler hiç de az değil... Mersin’de cani bir minibüsçünün vahşice katlettiği Özgecan değil tek örnek...
Son yıllarda aile içi şiddet olayları, bıçak, satır ve pala ile işlenen cinayetler, çocuklara ve kadınlara yönelik vahşeti andıran saldırıların sayısı binleri aştı...