Süleyman Demirel’in damgasını vurduğu 1960 sonrası, 1980 yılında kadar, ekonomide önemli değişimin olduğu dönemdir. Ülke 1954’te başlayan korumacı dış ticaret politikaları ile iç pazarın sağladığı bir büyüme modeline dönmüştür.
PLANLAMA DÖNEMİ
Bu dönem, üç dönem beş yıllık planın yapıldığı ve bu planların yatırımlar üzerinde etkili olduğu dönemdir. Kamu yatırımları bu planlar çerçevesinde yapılıyor ve özel sektörün de yatırımlar yaparken devlet desteklerinden yararlanmak için planlama hedeflerine uygun davranma zorunluğu bulunuyordu.
İTHAL İKAMECİ SANAYİ
Bu dönemin temel özellikleri korumacı, iç pazara yönelik gelişme ve ithal ikameci politikaların uygulanmasıydı. Sanayileşme ithalat ikameciydi. Bu yıllarda kapitalist dünya beyaz eşyaya talebi körükleyen tüketim motivasyonuna girmişti. Bu sırada devlete egemen olan burjuvazi bu talebi yaratan sınıftı. Bu talebi karşılamak zorunda kalan devlet, kıt döviz kaynakları nedeniyle, yabancı sermaye desteğiyle beyaz eşyada yerli üretime geçti. Önceleri montaj sanayi olarak başlayan bu sanayi ileriki zamanda modern bir sanayi halini aldı. Beyaz eşyaya talebi sadece burjuvazi sınıfı yaratmıyordu. Emekçi sınıf ile orta tabaka, artan gelirleri nedeniyle bu talebe katıldılar. Zaten 1970’lerde gecekondu semtlerinde çatıları kaplayan televizyon antenleri bunun göstergesiydi.
SÜBVANSİYONLAR
Bu dönem kamunun özel sektöre ve tarıma ucuz fiyat politikası ile sübvansiyon sağladığı bir dönemdir. Özel sanayinin ve tarımın temel girdileri, maliyetin altında kamu tarafından temin edilmekteydi.
GENİŞLEYEN İTHALAT
Bu ithal ikameci politikaya rağmen birinci plan döneminin pozitif ithal ikameci politikası, ikinci plan döneminde tersine döndü ve ithalatın GSYH içindeki payı artmaya başladı. Bunun sebebi ithalat gereksinimi yüksek olan beyaz eşya sanayisinin gelişmesi yanında yatırım malları sanayisinin de genişlemesidir. Yeterli yerli ara malı üretemeyen bu sanayinin ithalat hacmi genişledi. Bu durum pozitif ithalat ikameci politikayı bozmuştur. Bunu telafi edecek ihracat da yapılamamıştır. Çünkü sanayinin büyümesi iç pazar odaklıydı. İhracat tarım ürünlerinden ibaretti. Oysa hammadde temini için gerekli döviz kazancı sanayi mallarının ihracı ile mümkün olabilirdi. Oysa sanayi yatırımları modern teknolojiden yoksundu, optimal ölçekte değildi, emek verimliliği ise düşüktü. 1960’lı yıllarda toplam ihracatta sanayi ürünlerinin payı yüzde 13-18 iken ancak 1970’lerde bu oran yüzde 20-39 arasına çıkabilmiştir.
ARTAN BORÇLAR
Bu dönemde önemli miktarda dış kaynak girişi olmuştur. 1962-74 arasında 500 milyon dolar olan kısa ve uzun vadeli krediler 1975-76 yıllarında 1 milyar dolara çıkmıştır. Cari açığın finansmanında dış borçlar yanında Avrupa’daki Türk işçilerinin gönderdikleri işçi dövizlerini önemli kaynak olarak görüyoruz. Ama buna rağmen dış ticaret açığının GSYH’ya oranı 1974-76 arasında yüzde 8’i aşmıştır. Demirel’in damgasını vurduğu bu dönemde dünya ekonomisine Keynesçi model egemendi. Bu model çerçevesinde dünya ekonomisi genişlemeci politikalar uyguluyor ve Türkiye’ye de iltimas geçerek ucuz kredi ile finanse ediyordu. Bu da ihracatın odak olmasından çıkarılmasına, dış kaynakla büyüme modelinde ısrar edilmesine yol açmıştı.
POPÜLİST SİYASET
Demirel’in liderliğinde siyaset, popülist politikalar uygulayarak döneme damgasını vurmuştu. Büyük toprak ağaları ve sanayi-ticaret kesiminin önemli simaları siyasete yön veriyorlardı. Bu da gelir bölüşümde kayırmacı politikalara neden oluyordu. TMO, Tekel, Çaykur, Şeker Şirketi gibi devlet kuruluşları destekleme alımları ile fiyatların çiftçinin lehine oluşmasını sağlıyor, kamu işletmeleri (KİT) de özel sektöre maliyetin altında bir fiyatla girdi temin ediyordu. Destekleme alımları ile tarım, KİT’ler vasıtasıyla sanayi ve ticaret sektörü, gelişmiş sosyal güvenlik sisteminin kurulması ile çalışanlar büyümeden nasiplerini alıyorlardı. Bu da gelir artışı demekti. Gelir artışı da iç pazar talebi yaratan en önemli etken olurken, siyasete de yön veriyordu. İşte rahmetli Demirel, bu dönemin en önemli figürü idi...
https://twitter.com/MPamukoglu