DESTANSI GEÇMİŞİMİZDEN ÖZGÜN  ve ÖNCÜ ÖYKÜLER…

DESTANSI GEÇMİŞİMİZDEN ÖZGÜN  ve ÖNCÜ ÖYKÜLER…

Bugün sizlerle az zamanda çok iş yapanların ayak izlerinde, 95 yıl önce hayata geçirilen başarıların arka planında dolaşacağız. Neden mi? Başarı hikâyelerine ve umuda her zamankinden çok ihtiyacımız olduğu için…

Büyük Atatürk, devrimlerle ülkemizi değiştirirken, halifelik kaldırılıp medreseler kapatılırken, eğitim öğretim birleştirilerek akılcı ve bilimsel temele oturtulurken, kılık kıyafet devrimi, medeni kanun, sanat okullarının açılması tek tek hayata geçerken istedi ki; yeterli kaynağı olan ülkemiz ürettiklerini satabilsin.

Bu nedenle de ilk adımı büyük bir öngörüyle atarak, sahip olduğumuz kaynakları ve ürünleri dünyaya tanıtacak, yabancı pazar arayışı için, iştahlı alıcılar için yollar aramaya yönelik projeler hazırlanmasını istedi ve ilk olarak da büyük çaplı bir sergi için kolları sıvayın dedi

Şimdi 1925 yılına giderek “Yüzen Sergi” ile tanışma zamanıdır…

Yer TBMM. Ticaret Bakanlığı bütçesi görüşülüyor. Kürsüde konuşan Bakan Ali Cenani Bey büyük bir heyecanla; “Karadeniz Vapuruna elektrik tertibatı yaparak seyyar sergi haline getirebiliriz.  Tüccarlarımızı davet edip, bütün ürünlerimizi de bu vapurda sergileyebiliriz. TEKEL ürünlerini satarak gelir elde edebiliriz. Bunun için 60 bin liralık bir bütçe yeter.” Der demez, seyyar sergi fikri kabul edildi ve TBMM bu iş için 100 bin lira bütçe ayırdı.

Bu seyyar serginin iki amacı vardı! Birincisi Türkiye’nin beli başlı ürünlerini Avrupa’ya tanıtmak, Türk tüccarları ilgililerle tanıştırarak ticaretin gelişmesini sağlamak! İkincisi ise kısa sürede çağdaşlaşma yolunda büyük adımlar atan ülkemizi Avrupa’ya tanıtmak. Kuşkusuz ki Atatürk için ikinci amaç çok daha önemliydi…

Çünkü cumhuriyeti kuranlar, kurdukları yeni devleti sadece kalkındırmakla, çağdaş hale getirmekle kalmadılar bunu dünyaya tanıtmaya da çalıştılar. Bu nedenle akıllı ve akılcı projelerle ülkemizi dünyaya tanıttılar…

3 ay gibi kısa bir sürede, makul bir bütçeyle “seyyar sergiye, yüzen fuara” dönüştürülen Karadeniz Vapuru, önce beyaza boyandı. Kamaralar yenilendi, Türk motifleriyle süslendi, duvarlara tanıtım amaçlı grafikler, haritalar, istatistikler asıldı, salona resim, heykel ve biblolar konuldu. Kamaralara sanayi, tarım ve TEKEL ürünleri,  maden, halıcılık, Kütahya çinileri, Hacı Bekir lokumları yerleştirildi. Ürünlerin üstüne 4 dilde bilgi veren etiketler yapıştırıldı. Ressam Namık İsmail Bey tarafından logo tasarlandı, bu logo zarflara, kağıtlara, yemek menülerine işlendi, hatıra pulları basıldı, tanıtım filmi yapıldı, satış bölümündeki İş Bankası gişeleri renkli ampullerle aydınlatıldı.

Amaç geri kalmış bir imparatorluğun küllerinden doğarak yüzünü çağdaş dünyaya çeviren Yeni Türkiye’yi Avrupa’ya tanıtmaktı. Adı kara, rengi beyaz olan Karadeniz Vapuru 13 Haziran 1926 sabahı Mudanya’ya vardığında son halini merak eden, çok özel bir kişi vapuru ziyaret etti. Yapılan hazırlıkları, sergilenen, ürünleri dikkatle inceledi, uğrayacağı limanlar, konuklar, ikramlar hakkında bilgi aldı ve incelemeleri bitince vapurun özel defterine şunları yazdı. “Sergi, başarıya ulaşmış bir eserdir. Bende gayet iyi izlenimler meydana getirdi. Sunuş tarzı çok iyidir. Hazırlayıcısını takdir ve tebrik ederim.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk!

Gelelim vapurun içine! En şık, son moda giysileriyle Avrupa’da öğrenim görmüş, yabancı dil bilen kadın sanatçılar, ressamlar, şairler, besteciler, muhabirler, gazeteciler, sanat tarihçileri, Robert Kolej öğrencileri, ayrıca demirlenen limanlarda Türk musikisini tanıtmak, İstiklal Marşını çalmak ve konserler vermek üzere Osman Zeki Beyin yönetiminde 47 kişilik Riyaseti Cumhur Orkestrası…

13 Haziran 1926’da Akdeniz’e açılan Karadeniz Vapuru 86 günde yaklaşık 10 bin mil yol kat ederek 12 Avrupa ülkesinin, 16 limanında 65 bin ziyaretçiyle buluştu. Yolculuk boyunca 16 balo düzenlendi, 36 ziyafete iştirak edildi. Kadınların siyah ağırlıklı şık ipek elbiseleri, dalgalı ve kısa kesilmiş saçları, erkeklerin koyu renk takım elbiseleri, beyaz gömlekleri ve boyun bağlarıyla dikkatleri çektiği vapur, sırasıyla Barselona, Londra, Amsterdam, Hamburg, Stockholm, Helsinki, Leningrad, Kopenhag, Marsilya, Cenova ve Napoli limanlarına uğradıktan sonra 5 Eylül 1926’de İstanbul’a döndü…

Gelelim dönemin Avrupa basınında çıkanlara! Uğradığı her limanda büyük ilgiyle karşılanan Karadeniz Vapuru daha doğrusu “yüzen sergi” için Avrupa basını şunları yazdı:

“İngilizce, Almanca, Fransızca konuşan, çok iyi eğitimli, dil bilen, ticaretten anlayan, modern iş hayatında yer alan kısa saçlı Türk kadınları Türkiye’nin yüzen endüstri sarayıyla Londra’ya geldi”

“Thames Nehri’nde Bir Türk Pazarı! Avrupa’nın hasta adamı kendini nasıl iyileştirdi? Bu seyyar sergi Türkiye’nin uyanışının simgesidir.”

Atatürk Türkiye’sinin 1926 yılında hayata geçirdiği bu özgün ve öncü proje yüzen fuarlara öncülük etti, ilham verdi, rol model oldu. Öyle ki Japonlar “Sakura Maru” adlı yüzen fuar projesine karar verdiklerinde takvimleri 1962’yi gösteriyordu…

Demek ki! Bu başarının arka planında yatan müthiş disiplini, olağanüstü koordinasyonu, başarılı organizasyonu, ekibe duyulan güveni, inancı, hele de öngörüyü unutmamak gerek! Ortaya koyduğu çağdaş projelerle, altına imzasını attığı öncü ve özgün atılımlarla Atatürk ve cumhuriyetin bizim için hava ve su olduğunu unutmamak gerek! Bu ikisinin ulus devleti ayakta tutan can simitleri ve ülkenin temel harcı olduğunu hep hatırlamak gerek! Devlet gemisi su almaya başladığında can simidine koşanların karşısına çıkan iki dolaptan birinin kapısında Atatürk, diğerinin kapısında Cumhuriyet yazdığını ezber etmek gerek! Atatürk’ün ayak izlerinden ayrılmamak, Cumhuriyet’in destansı sayfalarında daha sık dolaşmak gerek!

Yararlanılan Kaynaklar: “Lemi Özgen: Bir Millet Kendini Tanıtıyor!, Celal Esat Arseven: Seyyar Sergi İle Seyahat İntibaları!, Hakan Adıgüzel: Yüzen Fuarlar!, Sinan Meydan: Atatürk’ün Akıllı Projeleri!”

Teşekkür notu: MSM Etkili İletişim Derslerimde bu konuyu anlattığımda öğrencilerim çok etkilenmişti. Geçenlerde arayan bir öğrencim köşemde yazmamı rica etti. Yazmam mı dedim. Çok teşekkürler…