DOĞA, KATLİAM, TAKİYE!..
Sanki doğa cenneti İskadinav ülkelerinden birinin çevre bakanı konuşuyordu!!!
Hani başkentlerindeki yeşil alan oranı yüzde 60'ların üzerinde olan ülkeler var ya, işte oralardan bir siyasetçi mi konuşuyor diye düşünüp durdum!..
Öyle pembe manzaralar çizdi ki Şehircilik Bakanı, bilmeyen de bu ülkede kentleşme ile ilgili sorunlar yaşanmıyor, yeşil alanlar katledilmiyor, ormanlar tüketilmiyor, deprem alanları üzerinde AVM'ler yükselmiyor, "imar affı" adı altında gecekonduşma teşvik edilmiyor ve Türkiye, yeryüzünde plastik atık ithal eden birkaç ülkeden biri olarak manşetlere çıkmıyor!!!
Doğa, çevre tahribatları, çarpık yapılaşma, deniz kirliliği ve yaban hayatına yönelik katliamlara karşı yazılar da yazan bir gazeteci olarak Çevre Bakanı'nın açıklamalarını duyunca bir kez daha içim acıdı bu ülke için...
Bakınız, memleket gerçekleri ile karşılaştırıldığında ve gidişata bakıldığında ülke meselelerine en duyarsız insanları bile şaşırtacak hangi icraatları (!) öne sürmüş Çevre Bakanı;
2012'den bu yana kentsel dönüşüm seferberliği kapsamında 1 milyon 350 bin konutu dönüştürdüklerini ifade eden Kurum, bu kapsamda 5 milyon insanın can güvenliğinin sağladığını iddia etmiş!!!
Oysa başta İstanbul olmak üzere, sözde kentsel dönüşümün yoğunlukla uygulandığı şehirlerde "rant"sal dönüşümden ileri gitmeyen betonlaşma-yapılaşma yüzünden daracık cadde ve sokaklarda yapılan yüksek binalar altyapı ve ulaşım sorunlarını kangrenleştirmeye başladı bile...
25 bini İstanbul'da olmak üzere, yapımı devam eden 65 bin inşaatın bitmesinin ardından, hiç kuşkunuz olmasın metropollerde insanlar ne gökyüzünü görebilecek ne de rahat nefes alabilecek...
Çünkü rezidans adı altında yapılan devasa binaların çevresinde bile bir futbol sahası kadar yeşil alan bırakılmamış!..
Deprem alanları nerede?..
Çevre Bakanı'nın "icraat" diye bütçe görüşmelerinde anlattıkları içerisinde çarpık yapılaşma ve yeşil alan katliamı ile büyük çelişki oluşturan bir de "millet parkları" hikayesi var ki, geçmişte yaşanan çevre tahribatlarını unutturacak gibi değil...
9 ilde yaklaşık 5 milyon metrekare genişliğinde 13 millet bahçesi açılışını yaptıklarını, 60 kentte ise 350 bin metrekarelik alanda 134 bahçe planladıklarını anlatan Murat Kurum'un şu sözleri derin bir çelişkiye de dikkat çekiyor;
Kurum'a göre, "her millet bahçesi aynı zamanda toplanma merkezi ve deprem anında yurttaşlar bu alanlarda bir araya gelecekler..."
Çok merak ediyorum; bütçe görüşmeleri sırasında Çevre Bakanını dinleyen muhalefet milletvekillerinden biri, başta İstanbul olmak üzere, 1999 depremi sonrası riskli bölgelerde oluşturulan kaç deprem toplanma alanının yerinde apartman, plaza ve AVM yükseldiğini sordu mu acaba?..
Ya da bir milletvekilinin, özellikle İstanbul'da, şehir dışına taşınan askeri kışlaların büyük bölümünde şimdilerde neden apartmanların, iş merkezlerinin yükseldiğini sorması çok mu uçuk bir beklenti olurdu?..
Söyler misiniz; Şile'den Pendik'e, Kartal'dan İstanbul'un Avrupa yakasına kadar eskiden askeri kışla olan kaç yüzbin metrekare "yeşil alan" birilerinin rant hırsına kurban edildi acaba?..
Bakan beyin çelişkisi!..
Evet; Türkiye'de toplum, şehirleşme çarpıklıkları ve kahredici çevre sorunlarının girdabında, özellikle son yıllarda köprü- yol- havaalanı yapmak iddiasıyla milyonlarca ağacın kesilmesi, su kaynaklarının kurutulması, yaban hayatın yok edilmesi ve altın arama iddiasıyla doğanın zehirlenmesinin şokunu yaşarken, bu sorunlara en duyarlı olması gereken Çevre ve Şehircilik Bakanının açıklamaları ne kadar rahatlatıcı ve tatmin edicidir acaba?..
Bakan Kurum'un açıklamaları içerisinde çevre kirliliğinin en büyük tetikleyicisi olan plastik atıklarla ilgili sözleri var ki, doğa katliamının dehşet verici boyutlara ulaştığı bir ülkenin gerçekleriyle zerre kadar uyuşmuyor... Dedi ki Murat Kurum;
"Plastik poşetlerin ücretli hale getirilmesi neticesinde yüzde 77 oranında azalma sağlandı!.. 2019 yılında plastik poşetlerden 220 milyon lira kaynak geldi. Bizim çevre projelerimiz için 659 projeye 527 milyon destek sağladık."
Bakan Kurum kendince iyi niyetli açıklamalar yapmış olabilir ama yazının sonunda onun plastikle ilgili açıklamalarını da çürüten 27 Nisan 2019 tarihli, "Paralı poşette hangi pislik saklanıyor" başlıklı yazımızın bir bölümünü anımsatmak yeterli olur;
"Greenpeace Doğu Asya'nın, '2016- 2018 dünya plastik atık ticareti verileri ve Çin'in yurtdışından atık ithalini yasaklamasının etkileri' başlıklı raporunu duyuran BBC'ye göre, 2016 yılında geri kalmış ülkelere 12,5 milyon ton atık ihraç edilmiş... Türkiye'nin 2016 yılının başında aylık 4 bin ton olan atık ithalatı, 2018'in başında aylık 33 bin tona yükselmiş... Bu rezalete rağmen AKP iktidarı, plastik atık ithalatı konusunda ne yazık ki herhangi bir kısıtlama getirmedi... Ne yaptı peki hükümet?.. Cevabını herkes biliyor, milletle dalga geçercesine, sözde plastikle mücadele iddiasıyla marketlerdeki poşetleri paralı hale getirdi!.."
Bu bilgileri de anımsattıktan sonra sormak lazım; "rant"sal dönüşümün kentleri boğduğu, çarpık yapılaşmanın doğayı katlettiği, plansız yatırımların denizi ve ormanı tükettiği bir ülke, diğer yandan Avrupa'nın plastik atık çöplüğüne dönmüşken, sadece "millet bahçesi" göz boyamacılığı memleketi uyutmaktan öteye gider mi?..
Şehir ve çevre üzerine ahkam kesenlerin tozpembe manzaraları, şehirleri, doğası, denizi tüketilen bir ülkede, siyaset takiyesinden başka bir anlam ifade etmiyor...
https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac