DOĞU'dan BATI'ya GÖÇ EDEN BARBARLIK!..

DOĞU'dan BATI'ya GÖÇ EDEN BARBARLIK!..

Sırça köşklerde, "feminizm" adına ahkâm kesmenin sıradanlaştığı dönemlerde, Doğu'ya tamamen sırtını dönen, sözde "aydın" duruşu kadını "sanat" içerisinde de bir meta olarak kullanıyordu...

"Töre cinayetleri"ni kışkırtan "pembe dizi" furyası da işte tam o zamanlarda zirve yapmıştı...

Oysa bir zamanlar terörün öfke saçtığı Güneydoğu'da, şiddetten en çok etkilenen kesim kadınlardı...

Batı'da "kadın" olgusu sömürülürken, kimse dönüp bakmıyordu, neler oluyor Güneydoğu'da?..

Okutulmayan, çocukların adları anılırken bile sayılmayan, "Berdel" denilen evlilik "takas"ına kurban edilen, başlık parasıyla pazarlanan ve ensest ilişkiler içerisinde arkadan hançerlenen kadınlara kimse kulak vermiyordu...

Oysa kadınlar Doğu'da da Batı'da da, iki yüzlü toplumsal ilişkilerin girdabında ezilirken, ardı ardına yazdığımız ve töre-kadın-şiddeti anlatan kitaplarda, feodal baskıların insanı utandıran vahşetinin kahredici örneklerine yer veriyorduk... Batı şaşırıyor, toplum ise susuyordu o zamanlar!..

Aşiret, öfke, kurban!..

Doğu ve Güneydoğu'da, içinde "kadın" olan olaylarda öylesine utandırıcı barbarlıklar yaşanıyordu ki; "insan"lık, erkek-kadın ikileminde baskıcılığı ve ikiyüzlülüğü en çarpıcı biçimde dışa vuran cinayetlere isyan ediyordu...

Çaresiz, korunmasız ve en önemlisi de arkalarında "aşiret" olmasına rağmen, salt "kadın" oldukları için sahipsiz bırakılan ve nihayetinde acımasızca kurban edilen kadınlar, "entel-dantel" ve "aydın-baydın" ikileminde de kimvurduya gidiyordu!.

Sanatın bile her mecrasında kimlikleri, cinsiyetleri, güzellikleri ve çarpıcılıkları utanmazca kullanılan kadınlar, sözde "modern dünya"nın içerisinde de tüketilirken, Güneydoğu'da, hem de meydanlarda nice çaresiz-savunmasız genç kız, bazen traktör tekerleklerinin, bazen ekmek bıçaklarının, bazen fare zehirlerinin ve bazen de domdom kurşunlarının öfkesiyle katlediliyordu..

Köy meydanında üzerinden traktörle geçilen Rabia...

Harran'da vücudu traktör tekerlekleri altında paramparça edilen Şemse...

Koca şiddetinden bıktığı için üç çocuğunu alarak Fırat Nehri'nin serin sularına yürüyen Birecikli Cemile...

Töreden kaçarken sığındığı sinemanın önünde katledilen Hafize...

Ve "pastaneye girdiği için" mahalle ortasında, boğazı kesilerek katledilen Urfalı Sevda...

"TÖRErizm"in vahşeti!..

Yalnızca Urfa'da, 1994 ve 1998 yılları arasında; adına "Töre" denilen vahşete uğrayan kadınlar değil, Batı'da 2010'dan itibaren yoğunlaşan töresel şiddetin onlarca kurbanı da gazetelere-televizyonlara haber oldu bu ülkede...

Türkiye'nin PKK-Hizbullah El Kaide üçgeninde, ideolojik şiddetin baskısı altında inlediği dönemlerde, kadına yönelik şiddeti işte bu yüzden "TÖRErizm" diye tanımlamıştım...

Çünkü feodal barbarlığın, kadına yönelik sosyal baskıları vahşete dönüştürdüğü dönemlerde, geri bırakılmış toplumların en büyük yarası haline gelmişti, adına "töre cinayeti" denilen saldırılar...

Evet; Türkiye, yalnızca sosyo-politik açıdan değil, toplumsal dengeler ve duyarlılıklar açısından da çok şaşırtıcı bir değişim geçiriyor...

Kadına bakış açısı ve kadının toplum içerisindeki statüsü değişirken ne tuhaf ki, şiddet de Doğu'dan Batı'ya doğru göç ederken, kendi içerisinde şaşırtıcı bir ikilemin öfkesini barındırıyor...

Ne tuhaf değil mi; Türkiye'de özellikle son 5 yıl içerisinde "kadına şiddet" denildiğinde artık Doğu ve Güneydoğu'da kanıksanmış-alışılagelmiş "töre"sel ya da feodal baskıların şiddet eylemleri gelmiyor gündeme...

Hatta "töre cinayetleri" pek duyulmazken, kadın artık Batı'da, kentlerin ortasında barbarca katlediliyor...

Üstelik her yıl kurbanları giderek artan katliamlar bir zamanlar Doğu'dan göç ederken beraberlerinde "töre"lerini de getiren Doğu insanından değil, tam aksine modern kültür içerisinde yaşamaya çalışan bireylerin öfkesinden kaynaklanıyor...

İşte gün geçmiyor ki, İzmir'de, İstanbul'da, Adana'da, Bursa'da Konya'da ya da diğer büyük kentlerin tam da ortasında, neredeyse her köşenin kameralarla izlendiği bulvarlarda-caddelerde, ellerinde "pompalı"yla vahşetlere imza atıyor erkek egemen baskıcılığın şiddeti...

İçişleri Bakanlığı'nın dün açıkladığı rapora göre, Türkiye'de son 3 yıl içinde 932 kadın; eşleri, akrabaları ya da sevgilileri tarafından öldürülmüş... Raporda, eğitim seviyesi düştükçe cinayet sayısının arttığına dikkat çekilirken, olaylarda İstanbul, Ankara ve İzmir başı çekiyormuş!..

Kadınlar günü kutlu olsun...

Evet; Türkiye'de, Doğu-Batı ikileminde, kadına yönelik şiddetin şehir, kültür, sosyolojik alan ve feodalite ile modernite arasında hızla yer değiştirmesi kapsamlı bir araştırmaya da muhtaç...

Çünkü kadına yönelik şiddet töresel ve feodal kültürden neredeyse yüzde 60 oranında soyutlanmışken, kadının en çok da Batı kentlerinde saldırıya uğraması şaşırtıcı bir sosyolojik değişimi de tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor...

Artık "töre" ve feodal baskıların kadını vuran ikiyüzlülüğünü anlatmıyor televizyon dizileri..

Ekranları tamamen kuşatan dizilerde, "kadın" olgusu modern kentlerin tam ortasında, sosyal-siyasal ve ekonomik baskıcılığın tüm enstrümanlarıyla da vuruluyor...

Ve bu ikiyüzlü-rantçı zihniyet de "reyting" kölesi dizi sahnelerinde tüm çarpıcılığıyla dışa vurulurken, kadına yönelik Batı'da yükselen öfke, töresel feodalizmin barbarlığına bile rahmet okutuyor!..

Başta sevgili okurlar olmak üzere, "insan"ım diyen herkesin "8 Mart Dünya Kadınlar Günü" kutlu olsun...

https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac