DÖRT HABER, DÖRT YORUM…

DÖRT HABER, DÖRT YORUM…

Yazıya dört haberle başlayalım! Aslında bunlar bildiğiniz şeyler! Amaç bir adım ötesine geçip, alt alta sıralayarak, piyasalardaki depreme, hatalarda ısrarcı olmanın halka ödetilen bedeline, vahim mi vahim tabloya biraz daha ayrıntılı bakmak o kadar!

İBB’nin 38 mülkü dernek ve vakıflara verilirken! İstanbul’un Avcılar’dan Kartal’a, Şişli’den Maltepe’ye,  Üsküdar’dan Çatalca’ya en güzel yerlerindeki bina ve arsalar yandaş vakıflara tahsis edilirken! Tüm bu taşınmazlar mahkeme kararına rağmen boşaltılmazken! CB’nin oğlunun kurucusu ve yüksek istişare kurulu üyesi, kızının ise yönetim kurulu üyesi olduğu 81 il temsilciliği, 570 ilçe temsilciliği,  306 binden fazla üyesi, 38 yurdu olan vakfa bakanlar kurulu kararıyla vergi muafiyeti tanınmışken!

Bu uygulamanın adı ayrımcılık ve kayırma değilse nedir, ya da bu tarafgirlik hangi tanıma girer? Bu durumda da batının bizi, gençlerin de CB’nin çocuklarının başarılarını, dünyanın da aile boyu yönetilen devletimizi kıskandığı bir dönem gurur vermez mi? Bilmiyorum, bilsem söylemez miyim?

Ancak bildiğim o ki; Siz hala işsizlik, enflasyon, faizler ve milli gelir düzeyi gibi kriterlerle ölçülen Dünya Sefalet Endeksinde Avrupa lideri olmamıza şaşıranlardan mısınız?

Ülkemizin 2021 Hukukun Üstünlüğü Endeksinde 139 ülke arasında 117.sırada yer almasını garip karşılayanlardan mısınız?

Danimarka, Norveç, Finlandiya’nın ilk üçte yer almasını kıskananlardan mısınız?

Geleceğin güvencesi, milletin umudu, ailelerinin gözbebeği olan gençlerin barınma ve beslenme sorunlarının çözemeyenlere kızanlardan mısınız? Ya da gönlü yaralı, gözü yaşlı kuşakların iş beğenmediğine inanlardan mısınız?

İflasların son 3 ayda yüzde 63 arttığını, şirketlerin ayakta durmakta zorlandığını, yılın ilk altı ayında meslekten ve sicilden terkini yaparak iflas eden şirket ve ticari işletme sayısının 71 bin 314 olduğuna kulak tıkayanlardan mısınız?

Gelişmiş batının insan ilişkilerinde dini veya etnik değil, ortak kültürel değerlere önem vermesini alkışlayanlardan mısınız?

Çarpıcı, umut kırıcı, hayal bitirici, iç acıtan Türkiye fotoğraflarına bakarken! Sıkılmaktan sıkılan, bunalmaktan sıkılan, yorulmaktan sıkılanlardan mısınız? Cevabınız evetse yalnız değilsiniz…

Sırada ikinci haber var!

Bu toprağın yönetici alışkanlıklarından biri de kimse risk almak istemiyor, kimse eleştirilmek istemiyor, kimse denemeliyim demiyor. Bu arada doların ateşi düşmüyor, açlık sınırı 2 bin 955 lira oluyor, bütçe durmadan açık veriyor, harcamalarda başı saray ve DİB çekiyor! Dünya yoksulluğu ortadan kaldırmaya çalışırken bazıları yoksulları ortadan kaldırmayı yeğliyor!

Hal böyle olunca da! Bazen insan keşke mi, iyi ki mi ikileminde kalıyor. Ben kişisel olarak keşke deme bencilliğini tercih edenlerdenim. İnsan açlıktan helak olan Almanlara, yoksulluktan Eyfel Kulesini kemiren Fransızlara, yokluktan birbirini yiyen İngilizlere, yokluk ve yoksulluk içinde çile çeken batıya, kuyruklarda bitap düşen Avrupalılara, çatlayıp patlayan ABD’ye oh olsun diyemiyor. Çünkü bilgi, birikim, duruş, insana duyulan saygı bu duygu patlamasına engel oluyor…

Yine bazen vicdan ve suçluluk duygusu kişiyi yiyip bitirince, uykularını kaçırıp, ülkesine duyduğu aidiyeti sorgulatınca tüm bunların yaşanan siyasi atmosferin iç dünyamıza yansıması olarak görmek abartılı olmasa gerek! Suçun alenileştiği, adaletin arandığı, vicdanların susturulduğu, baskıların arttığı bu atmosferde başka türlüsü nasıl mümkün olur ki?

Üçüncü haber: Tarihsel gerçeklik ve siyasal gerçekçiliğin örtüşmediği ülkemizde sorunlar diz boyu iken yöneticilerin hiçbir şey olmamış gibi, her şey güllük gülistanlıkmış gibi yaptıkları açıklamaları birer başyapıt sayarak, önemli ödülleri rahatlıkla almaları gerektiğini görmeyen ödül komitelerini şiddetle kınıyor, CB’nin Angola’da yaptığı açıklamaya özel olarak dikkat çekmek istiyorum! “Doğalgazın hem keşfinde, hem de hanelere ulaştırılmasında başarı hikâyesi yazdık. Size hastane ve üniversite yapmaya talibiz!”

Ne diyor Bertrand Russel? “İnsanın ülkesinde ve dünyada olup bitenlerle ilgilenmemesi, tiyatroya gidip oyunu seyretmemesi demektir.”

İç açan 4. haber: Tarsus Belediye Başkanı Dr. Haluk Bozdoğan için Tarsuslular diyor ki; “Haluk Bey önceden doktorumuzdu, şimdi belediye başkanımız. Pazar günleri makamında yurttaşları dinliyor, yaşadıkları sağlık sorunları için önerilerde bulunuyor. İhtiyacı olanlara üretilen muzları dağıtıyor, tarımsal üretim yapıyor, kurduğu tekstil atölyesinde hem iş imkânı sağlıyor hem de ihraç edilecek kot üretiyor.”

Başkan Bozdoğan diyor ki; “Hiç borç almadık. Önümüzdeki dönem mandıra ve mezbaha kuracağız. Saray gibi bir başkanlık konutu var. Orayı kreş ve 0-3 yaş için bebek kütüphanesi yapacağız.”

Biz de diyoruz ki! Demek ki istenince oluyormuş. Teşekkürler Haluk Başkan!