DÜNYA İŞLERİNDEN ANLAMAYAN ENAYİ!..

DÜNYA İŞLERİNDEN ANLAMAYAN ENAYİ!..

Adı Ahmet Mahmut Ünlü...


Ama siz onu Cübbeli Ahmet Hoca olarak biliyorsunuz... Pek meşhur; televizyonlarda yaptığı “fetva şovlar”, millete sattığı “dini”ürünler, satılık dairelere verdiği “caizdir” fetvalarıyla tanınıyor...


-Bir de bindiği “jet ski” ile!..


Bu “din alimi” sıfatlı muhteremin mütedeyyin vatandaşlara kakaladığı, pardon pazarladığı “çok İslami” ürünlere gelince, işte orada durun; çünkü abdestsiz ağzınıza alırsanız çarpılırsınız vesselam!..


-Örneğin “yanmaz kefen!” Ne işe yarıyor?. Kabir azabından koruyor!.. Cübbeli Ahmet Hoca Ürünleri adıyla ve muhteremin fotoğrafıyla satışa sunulan ve hediyesi 250 Törkiş lira olan bu muazzam kefenin özellikleri şöyle açıklanıyor: “Ölünün kefenine yazıldığında yahut bir kağıda konulup kefenine konulduğunda veyahut ceylan derisine yazılıp kefen içine konulduğunda meyyiti kabir azabından vesair sıkıntılardan kurtaracak ism-i şerifler.. “Yuh artık bu kadar da olmaz” tepkileri üzerine “valla benim ilgim yok” diyen Cübbeli muhteremin sohbetlerinde “yanmaz kefeni” anlattığı, hatta satın almak isteyenlere adres verdiği de görüntüleriyle ortaya çıtı!..


-Bir diğer “pek İslami” ürün, “Nal-ı Şerif!” yani Hz. Muhammed’in giydiği sandalet!.. Bildiğiniz terlik yani. Bu terliğin seri üretimine başlayan Cübbeli, cemaatine verdiği vaazlarda, Peygamber Efendimizin, bu terliği giyenlerin rüyasına teşrif ettiğini söyledikten sonra diğer özelliklerini de şöyle anlatıyor: “Azgınların saldırısından, düşmanların galibiyetinden, şeytanların şerrinden, sihir ve büyülerin ulaşmasından emin olur!..” Nal-ı Şerif’in Mevlut ayına yetişeceği müjdesini de veren Cübbeli, maliyetini 130 Törkiş lira olarak açıklıyor.. Yani hediyesi henüz belli değil!..

 


Fetvayı verdi: Birkaç daireyi kaptı!..

    


İşte bu muhterem, 2011 yılında, şu sıralar “nitelikli dolandırıcılık”, yurtiçi ve dışında on binlerce kişinin parasını iç etmek suçlarından hapishanede bulunan “Jet Fadıl” ismiyle bilinen Fadıl Akgündüz’ün Caprice Gold projesinin temel atma törenine katılmış, dualar etmiş ve fetva vermişti:


-Buradan yer almak caiz midir? Ben size fetva veriyorum, caizdir. Önceden kira almanız da helaldir. Bunları internette yayınladık. Fetvanın detaylarını da anlattık. En son İsmailağa Fıkıh Heyeti ile de görüşerek, her dört mezhebe de uygun hale getirdik. Ben sana al, alma demiyorum. Emlakçılık yapmıyorum. Fetva soruyorsan, hocalık yapıyorum. Caizdir diyorum.


Ehh, fetvayı da alıp “eşeği sağlam kazığa bağlayan” ahali de açtı keseyi, Jet Fadıl’a akıttı paracıkları... Sonra ne mi oldu?.. Her zaman olan; paralar buharlaştı, Caprice Gold yattı.. Fadıl efendi ise bu kez yakayı kurtaramadı, hapishanenin yolunu tuttu!.. Pekii, “Din alimi” muhterem ne yaptı dersiniz?.. Dolandırıldığını anlayan cemaat “sen vesile oldun” diye sıkıştırınca, hiç utanıp, sıkılmadan aynen şu açıklamayı yaptı:


-Ben yer alın demedim ki, sadece fetva soranlara “caizdir” dedim!.. Dünya işinden anlamam. Adamın yanında sözüm var; sen bunları duymayıp enayilik ettiysen ben de enayilik ettim...


Dünya işinden anlamadığını söyleyen muhteremin kapanış cümlesi ise herkesin, özellikle mütedeyyin yurttaşların kulağına küpe olacak cinsten:


-Benim de birkaç dairem gitti!..


Dünya işinden anlamadığını söyleyen muhterem, demek ki, aynı projeden “birkaç” daire birden almış!.. Şimdi sorulması gereken soru şu: Kaça aldın hoca?. Ne kadar indirim aldın? Çık ortaya ya da kamera karşısına göster makbuzlarını, delillerini...


-Yoksa daireleri “fetva” karşılığı aldığın suçlamasından seni “yanmaz kefen”, “Nal-ı Şerif” dahi kurtaramaz!!!

 


Kırmızı karanfiller...

           


Hepsi oradaydı... Gezi Parkı’nda...


Ali İsmail’in babası, annesi ve abisi, Ethem’in kardeşi, Berkin’in annesiyle babası, Ahmet’in annesiyle kardeşi, Hasan’ın annesi,Abdullah’ın ailesini temsilen avukatı, gaz fişeği ile bir gözünü kaybeden Volkan, Murat, yine bir gaz bombasıyla kafatasının büyük kısmını kaybeden Mustafa Ali Gezi parkının ortasındaki havuzun başına toplanmıştı. Ellerinde kırmızı karanfiller vardı...


-Gezi Direnişinde kaybettiğimiz evlatlarımızı  anıyorlardı...


Biliyor musunuz dün Berkin Elvan’ın ölümünün ikinci yıldönümüydü, vuruluşunun da bininci günü... 14 yaşında, Okmeydanı’nda ekmek almaya giderken başından gaz fişeği ile kafasından vuruldu... Tam 269 gün Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yoğun bakımda koma halinde yaşam savaşı verdi. 267’nci gün, artık umutlar iyice tükendiğinde 16 kiloya düşmüştü... Sonra uçtu gitti... Berkin’i vuran polis memuru en nihayet, neredeyse 3 yıl sonra tespit edildi, ancak herkesin bildiği ismi gizli tutuluyor, cisminin nerede olduğu ise meçhul...


Ardından Ali İsmail Korkmaz’ın doğum günü geliyor. Hani Eskişehir’de, Gezi direnişinin hemen başında , 2 Haziran 2013’de polisler ve eli sopalı yaratıklar tarafından ölesiye dövülerek, beyin kanaması geçiren ve hayata ancak 38 gün sarılabilen Ali İsmail’in... O da henüz 19 yaşındaydı... Arkadaşları, insanın içini dağlayan bir sloganla anacaklar onu 15 Mart’ta düzenleyecekleri etkinlikte:


-Ölü mü denir şimdi onlara?. O henüz 19 yaşında!..


Sonra Ethem Sarısülük’ün, Ahmet Atakan’ın, Abdullah Cömert’in, Hasan Ferit Gedik’in, Medeni Yıldırım’ın doğum günleri gelecek. Yine aynı acıyla, yine aynı sloganlarla anılacaklar... Hiç unutulmayacaklar...