E V E T… H A Y I R…

E V E T… H A Y I R…

Bakın hukuk ne diyor;

AİHS. Madde – 10)  İfade özgürlüğü; herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü, haber, görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar… Bu özgürlüklerin kullanılması; TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN VEYA KAMU GÜVENLİĞİNİN KORUNMASI… BAŞKALARININ ŞÖHRET VE HAKLARININ KORUNMASI… gibi nedenlerle sınırlamalara tabi tutulabilir. Nitekim Anayasamız da 26. maddesiyle aynı düzenlemeyi getirmiştir.

İyi ama bunları da söylüyor;  “..TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNÜN veya kamu güvenliğinin KORUNMASI..” ilkesine karşın “….TÜRKİYELİ HALKLAR… BU TOPRAKLARDA KÜRDİSTAN KURULSUN.. KÜRT HALKI.. KÜRTLERE ÖZERKLİK..” gibi tanım ve söylemlere ne demeli? Gerçi bunlar fikir ve düşünce düzeyinde kalmaları halinde değil de ANCAK EYLEMLERLE HAYATA GEÇİRİLMEK VEYA BUNA KALKIŞILMAKLA Türk Ceza Kanununda öngörülen suçu (Mad.302) oluştururlarsa da bu söylemlerin zaman içinde bahse konu sonucu doğuracak eylemlere uygun ortamlar yaratacağını anlamak için de siyasi tarihimizin çok değil sadece dününe bakmak bile yeterli olur. Elbette ki bu istemler -ZEHRİN ALTIN KAPTA SUNULMASI GİBİ– topluma “Yoksa sen düşünce özgürlüğüne ve demokrasiye karşı mısın?” suçlaması ya da halen olduğu gibi  “Demokrasi ve düşünce özgürlüğü” adı altında dayatılmak istenecektir. Onun içindir ki bu çok hassas sınırlar –özgürlükler asla zedelenmeden- titizlikle çizilip korunmalıdır.

Ya “..BAŞKALARININ ŞÖHRET VE HAKLARININ KORUNMASI..” gibi bu hakkın kısıtlanmasına  ilişkin diğer bir ölçüte ne diyeceğiz? Bunun örneklerini vermeye bile gerek yoktur ve politikacıların gazete ve televizyonlarda her gün birbirleri için söylediklerine bakmak yeterlidir. Dün, insanların bırakın şöhret ve haklarına saygı göstermeyi aksine onları ayak altına alacak kadar seviyesiz ve neredeyse ahlak dışı hakaret edip sövenlerin bugün aynı kişiye yönelik yalakalıklarını görmek pek şaşırtıcı değilse de mide bulandırıcıdır. Bu tip söylemleri “DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMAK” şeklinde tanımlamaksa çok zordur. Yargıtay’ımızın özellikle politikacılara yönelik eleştirilerin sınırlarını –BİZE GÖRE- biraz geniş tutmasıyla ortaya en azından bu sevimsiz ve son derece seviyesiz söylemler çıkmaktadır. Oysa Türk Ceza Kanunu 125. maddesiyle “..Bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığını rencide etmeyi…veya ona sövmeyi..” 2 yıla kadar hapisle cezalandırdığı halde bu uygulama politik arenada işlememektedir. Bireylerden bu üslupla konuşan siyasetçilere güvenmeleri veya onlara saygı duymaları herhalde beklenmemelidir. Ayrıca bu durum  seviyeyi giderek düşürüp politikayı da itici bir uğraş haline getireceğinden hukuksal düzenlemeler  -tabii ki hakların özü asla zedelenmeden- bu ilkeler doğrultusunda ve yeniden yapılmalıdır..

Kimse karnından konuşup ve de basite kaçarak gak guk etmesin ve “..YOK EFENDİM DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ, YOK EFENDİM DEMOKRASİ..” gibi kutsal kavramları da kafasına göre eğip bükmesin. Her iki kavram da bireyin salt insan olmaktan gelen en doğal hakkıdır. Bunun tartışılması bile yapılamaz. Ama bütün özgürlüklerin olduğu gibi “Düşünce özgürlüğünün” de sınırları vardır. Bireyler bu sınırları zorlayarak hatta yeri geldiğinde aşarak özgürlüklerini kullandıklarını ileri sürüp bu ilkelerin ardına saklanamaz. Yasalar da zaten bunu korumaz.

Demokrasi mi? Tabii ki evet.. Düşünce özgürlüğü mü? Elbette evet.. Ama sıra bunların kötü kullanımına geldi mi herhalde...

https://www.facebook.com/onder.ozturel