Talimat geldi, Milli Birlik Süreci’ne girdik...
Girdik tamam ama, bunu öyle kolay bi şey zannetmeyin; şartları var, sonra adı üstünde süreç işte... Böyle bir sürece girdiğimizi duymayan ya da talimatlara uymayanlar da var tabii; AKP’nin İzmir il başkanı seçim gecesi twitter’a Türk bayrağına sarılı tabut resmi koyup, “artık cenaze gelmeyecek” mesajı attığında ne kadar sevinmişti millet. Ama Doğu ve Güneydoğu’dan şehit ve sivil ölüm haberlerinin ardı arkası kesilmiyor...
Bir takım münafıklar, bunu “çözüm sürecine halkın tam mutabakatının sağlanması” olarak görüyor. Ardı ardına yapılan anketlerde “Çözüme evet” oranının yüzde 60’a tırmandığı da görülüyor...
Normalde yeterli bir oran ama bi de “Başkanlık” durumu var; bunun için de en tepeden, yandaş basının manşetlerine kadar bir “referandum” kampanyası başlatıldı bile.
-İyi de neyi referanduma götürecekler?..
Başkanlık tamam da “modeli” üzerinde bi türlü fikir birliğine varılamıyor. Yalnızca Saray ne istediğini gayet iyi biliyor. Cumhurbaşkanı muhtarlar toplantısında tane tane anlattı zaten. Önce “bizim genlerimizde başkanlık var dedi.” Sonra “Meksika Modeli”ni açıkladı; yasama organının başkanının bile devlet başkanı olduğunu vurguladı... Üstelik sormuş, soruşturmuş, anlatıyor:
-Çalışmalar nasıl gidiyor diyorum, biz halimizden gayet memnunuz diyor...
Kim diyor? Meksika Devlet Başkanı!.. Erdoğan, Meksika’nın Parlamenter sistemle yönetilirken çok patinaj yapmaya başladığını, başkanlık sistemiyle birlikte bir anda yükseldiğini de belirtip, “bir parlamento olur, başkana verdiği yetki neyse, sen onu kullanabilirsin, ondan daha ileri gidemezsin. Denetim noktasında güçlüdür. İyi hesaba çeker” bile dedi...
-Daha ne desin!..
“6 Yıllık diktatörlük!”
Bakalım Meksika’da Parlamento Başkan’ı nasıl hesaba çekiyor:
-Meksika’da Başkan, ABD’den çok daha geniş yetkilere sahip.
-Başkan, bakanları, anayasa mahkemesi yargıçlarını, başsavcıyı, kuvvet komutanlarını, emniyet genel müdürünü, büyükelçileri atama yetkisine sahip.
-Savaş ve barış kararı verebiliyor. Milletlerarası müzakere yetkisi de Meclis’te değil Başkan’da...
-Meclis’in kabul ettiği yasaları, hatta bütçeyi bile veto yetkisi var. Bu durumda aynı yasanın tekrar önüne gelebilmesi “deveye hendek atlatmaktan” zor!.. Ayrıca kendisi de yasa teklifi verebiliyor.
-Başkan 6 yıl süreyle yalnızca bir kez seçilebiliyor. Ancak kendisinden sonra gelecek adayı seçme hakkına sahip..
Nasıl buldunuz?. Gayet basit, gayet açıklayıcı değil mi?. Yalnız ben aradım, taradım, Cumhurbaşkanı’nın Meksika Parlamentosu için söylediği “denetim noktasında çok güçlüdür, İyi hesaba çeker” kısmını bi türlü bulamadım. Neresinden baksam yollar hep “Başkan Baba”ya çıkıyordu...
-İspanyolcam yok, herhalde ondandır!..
Bi de, uluslararası siyasi gözlemciler Meksika Modeli için açık açık “6 yıllık diktatörlük” filan gibi suçlamalar yapıyorlar. Daha nazikçe söyleyenler de “Emperyal Başkanlık” sıfatını kullanıyor???
-Onlar da mı İspanyolca bilmiyor dersiniz?..
HDP’nin nafile çırpınışları
Biliyorsunuz, HDP sözcüsü Ayhan Bilgen “Başkanlık” söylemleri gündeme oturunca basının karşısına çıkmış, şu gerçekten komik cümleyi kurmuştu:
-Tek adama hayır, başkanlığı tartışırız!..
Parti tabanından çok şiddetli tepki gelince aynı kişi çıktı, “tavrımızda değişiklik yok, başkanlığa karşıyız” dedi, iyi mi?!. Bu kez de HDP’ye dışarıdan enjekte edilmiş, biri AKP, diğeri CHP kökenli iki milletvekili iki ayrı başkanlık modeliyle ortaya çıkıverdi... Dengir Mir Mehmet Fırat, “anayasasını değiştiren Meksika’nın modeli tartışılabilir” dedi. Celal Doğan ise “ABD modeli üzerinde tartışma yapılabilir” şeklinde konuştu...
-Birbirinden neredeyse 180 derece farklı iki model!..
Biri, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanıyor(ABD), biri tek adam modeline(Meksika), birinde kıyasıya, bir yıl önceden başlayan seçimler silsilesi var, diğerinde başkan kendinden sonra gelecek adayı seçiyor!.. Neresinden baksanız arada uçurumlar var. Şunu da eklemem gerek; dünyada başkanlık sistemleri içinde demokrasiye bağlıymış gibi görünen bir tek sistem var: ABD Başkanlık Modeli...
-O da süper güç!. İçerde ne kadar demokrat olduğu tartışılır. Dışarda ise tam bir Emperyal, tam bir kabadayı güç!..
HDP’deki bu “her kafadan bir ses çıkma” hali, partinin blok olarak hareket etmediğini, edemediğini gösteriyor. Bunun üstüne bir de İmralı’yı ve Kandil’i ekleyecek olursanız içerde epey patırtı kopacağa benziyor!..
Peki ne olur?. Uzlaşmacılar yani Öcalan, partideki askerleri ve Kandil ile başkanlık, dolayısıyla diktatörlüğe karşı olanlar arasında bir çekişme yaşanır, durum giderek sertleşir ve başta Selahattin Demirtaş olmak üzere bazı tasfiyeler yaşanır...
-Yeni yol haritasını da yine İmralı çizer!.
Zaten Yalçın Akdoğan “adamcağızı oraya gömdünüz” diye HDP’yi azarlamamış mıydı!..
https://twitter.com/umit_zileli