ANALİZ
Erdoğan’ın aklında oy oranı değil, ikinci tur var
AKP içinde veya yakınındaki farklı kaynaklardan, hem erken seçim olabileceği hem de olmayacağı sinyalleri yayılıyor örneğin.
Bu arada anket şirketleri de art arda sonuçlar açıklayarak AKP’nin hızla eridiğini gösteriyorlar.
Bu da ister istemez muhalefeti heyecanlandırıyor.
En son KONDA Genel Müdürü de konuya girdi ve AKP’nin çok ciddi oy kaybettiğini belirtti.
KONDA’ya çok farklı bakıyorum herkesten.
Çünkü bana göre, KONDA bir araştırma şirketinden öte “ne olacağını önceden açıklayan bir odak” gibi geliyor bana.
2007 seçimlerinden beri de böyle düşünüyorum.
O seçimler de erken yapılmıştı. Bu erken seçimlerden tam bir yıl önce KONDA, yaptığı seçim araştırmasında net sonuç yakalamıştı her nasılsa.
O bir yıl içinde AKP aleyhine yaşanan onca olaya rağmen, yaprak bile kıpırdamadığı dönemdeki oy oranları aynen yansımıştı sandıklara.
Yani sanki bir el “Siz ne yaparsanız yapın, ben seçimi böyle bitireceğim” demiş gibiydi.
Sonraki seçimlerde de bunu hep gözledim.
KONDA’nın Genel Müdürü Bekir Ağırdır, “yeni AKP’nin” sözcüsü niteliğindeki bir gazeteye yaptığı açıklamada, “Son araştırmalarda ortaya çıkan temel bulgu, iktidar bloğunun kutuplaştırıcı söylemi AK Parti tabanında bile yüzde 10’luk bir çözülmeye neden oluyor” demiş.
Ağırdır, sanıyorum konuştuğu gazetenin meşrebine uygun olarak, Davutoğlu ve Babacan’ın, yüzde 30’un altına düşen Erdoğan’a, ciddi rakip olmaya başladığını da sözlerine eklemiş.
KONDA araştırmasına göre, muhalefet çok iyi durumda, AKP ise yok olma sürecine giriyor.
Böyle anlatılınca da muhalefetin tüm renkleri heyecanlanıyor ve Erdoğan’ın alt edileceğine inanıyor.
Oysa bana göre bakış açıları farklı.
İki kez cumhurbaşkanı seçimi yapılmış olmasına rağmen, ikinci tur deneyimi hiç yaşamamış olan siyasi partiler ve kamuoyu, aklını yüzde 50’ye takmış durumda.
Böyle olunca da yapılan anketlerde çıkan sonuçlara bakarak, iktidarın “yüzde 50’yi asla bulamayacağına” inandırıyor kendini.
Seçim tek turlu olsa bu görüş doğrudur.
Ancak deneyim eksikliği nedeniyle kimsenin aklına ikinci tur gelmiyor.
Erdoğan’ın ise aklında birinci değil, ikinci tur var.
Gözlediğim kadarıyla Erdoğan, anket sonuçlarında tek şeye bakıyor; “Bu tablo ile ikinci tura gidildiğinde kazanır mıyım?”
Anketlere göre, AKP’nin oyları çok düşmüş görünüyor ama birinciliğini koruyor.
MHP ile iş birliği yapması halinde, Meclis’e ilk turla birlikte yapılan milletvekili seçimleri sonunda 300’ü aşkın milletvekili sokması mümkün.
Hele HDP’nin baraja takılması halinde, milletvekili dağılımında AKP artı MHP’nin 300’ü hayli geçeceği görülüyor.
İşte ikinci tura bu koşullarda gidilecek.
Bir tarafta Meclis’te salt çoğunluğu elde etmiş bir AKP ve MHP, karşısında ise oy yüzdesi daha fazla görünse bile Meclis’te çoğunluğu elde edememiş ve 6-7 parçaya bölünmüş bir muhalefet.
İşte Erdoğan, anketlere hep bu gözle bakıyor.
Hesabı birinci tura göre değil, ikinci tura göre.
Çünkü muhalefetin herkesin üzerinde ittifak sağlayacağı bir aday bulamayacağına inanıyor.
Özellikle Meclis’te oluşacak aritmetik dengeyi “istikrarın bozulmaması” için kendi lehine çevirebileceğine güveniyor.
Muhalefet, birinci tur ile ikinci tur arasındaki 15 günde yaşanacak akıl almaz olayların hiçbirini engelleyemez .
Gaza gelip “Sine-i millete dönelim” diyen ve “Hodri meydan” çağrılarına kahramanlık yapmayı düşünen muhalefete, bu uyarıyı yapmayı kendime bir borç biliyorum.
YENİ ÖĞRENDİM
Balık Ayhan aradı, “Çok dertliyiz abi, bizi de düşünsünler” dedi
Balık Ayhan sempatik yüzü, sevimli hareketleri ve yataktaki insanı bile oynamaya teşvik eden müziği ile kamuoyunun da sevdiği bir isim.
Geçen hafta aradı “Can Abi” dedi, “Kimse bizim derdimizi konuşmuyor, bizi sanki bir kenara attılar” diye devam etti.
“Hayrola?” diye sordum.
Birden Orhan Gencebay’ın, “Biz topraktan bir canız” şarkısını söylemeye başlamaz mı?
Azıcık dinledim, sonra şarkıyı bırakıp söze girdi tekrar Balık Ayhan ve “Korona salgını ile ekmeğini müzikten kazanan 20 binden fazla insanımız ortada kalakaldı. Çoğumuzun sigortası bile yok. Bizler para biriktirebilen insanlar değiliz, ancak günlük geçiniyoruz. Orhan Abi’nin dediği gibi, biz de topraktan bir can değil miyiz?” dedi.
Tabii bu sürecin herkesi etkilediğinin bilincinde olduklarını belirterek, bankalardan kredi bile alamadıklarını söyledi ve “Bizim adımız bile yok ki abi” dedi Balık Ayhan, “Biz piyanist Mehmet, klarnetçi Rıfat, darbukacı Ayhan, kemancı Mahmut, cümbüşçü Remzi, kanuncu Muammer olarak belki enstrümanlarımızla isim yapmış olabiliriz ama mesleğimiz MÜ-ZİS-YEN’di. Sigortasız çalışmak ya da çalıştırılmak, bizim suçumuz mu?”
Sonuç; Balık Ayhan ve arkadaşları bir platform kurmuşlar. Seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Diyorlar ki; “Eğlence yerlerinin açılmaması, günlük yevmiye ile çalışan müzisyen camiamızı, evlilik alyanslarımızı bozdurmaya kadar gelmiş durumda. 5 yıldızlı otellerde eğlencelere, açık havada konserlere izin verildi fakat eğlence mekanları ile ilgili hiç tık yok. Biz ölelim mi?”
İRONİ
Alın size dibine kadar din istismarı
Şu iki fotoğrafa dikkatle bakın.
Birinde; kendi seccadeleri ile camiye gelen ve birbirinden en az bir buçuk metre uzakta vakit ya da cuma namazı kılanlar görülüyor.
Diğerinde ise yeniden seferlere başlayan uçaklardaki oturma durumu gözler önüne seriliyor.
Ey dindar kardeşim, görüyorsun değil mi?
Senin namaz kılmana, camide ibadet etmene, seninle birlikte aynı inancı taşıyanların omuz omuza olmasına izin vermeyen bu iktidar, uçaktaki yolcuları dip dibe oturtuyor.
Seni camiye sokmayan bu iktidar, AVM’leri açıyor, mesafe konusunu denetlemiyor bile.
Sana camiyi dar edenler; lokantaları, kahveleri, içki içilen yerleri bile açtı.
Peki, neden böyle?
Çünkü uçakta, AVM’lerde, lokantalarda, kahvelerde ve içkili yerlerde para kazanılıyor.
Oysa camiye gitmek bedava.
İşte bu iktidar, parasını almadığı hiçbir işi yapmaz.
Gördünüz mü “DİN İSTİSMARI” nasıl yapılırmış?
Bu yazdıklarımı sakın ciddiye almayın.
Sadece din istismarı nasıl yapılırmış bir örnekle göstermek istedim.
Ama inanın, yarın biri çıkar da bunları söylerse kimse itiraz edemeyecektir.
Din istismarı üzerinden toplumu etkileyip oy toplayanlar, bu kez kendi silahları ile vurulursa hiç şaşırmayın.
FIKRA GİBİ
Bari doğru dürüst bir gerekçe bulun
AKP’li belediyelerin yardımlarıyla büyüyen TÜRGEV, 25 öğrenci yurdunu kapatma kararı aldı. Vakıf küçülme gerekçesini, “devletin yurt hizmetleri, desteğe ihtiyaç duymayacak düzeyde” diye açıkladı.
Ne kadar harika değil mi?
Daha bir yıl öncesine kadar AKP’nin elindeki başta Ankara ve İstanbul olmak üzere belediyelerden büyük bağışlar alan TÜRGEV, bir anda devletin yurt yapma alanındaki başarılarını görüvermiş öyle mi?
Belli ki büyük panik var.
Çünkü muhtemelen hesaplar tutmuyor.
Bu nedenle eldeki yurtların önemli bir bölümü, hemen tasfiye edilmek isteniyor ki bilançolar düzeltilebilsin.
Tabii bu panik durumundan kurtulmak için iktidar, belediyelere de saldırabilir.
Özellikle Ankara ve İstanbul’daki belediye başkanlarının bir süreliğine de olsa görevlerinden uzaklaştırılmaları, bu tür bütün vakıfların canını kurtarmasını sağlar.
Nitekim saraya yakın çevrelerden sızan bilgilere göre, bu tür bazı düşüncelerin de dolaştığını duyuyorum.
İktidar, bunun yaratacağı tepkinin boyutunu hesapladığı an harekete geçecektir, kimsenin kuşkusu olmasın.
https://twitter.com/can_atakli_