ERKEN SEÇİME GİTMEK SARAY İÇİN BİR ZORUNLULUK OLABİLİR

ANALİZ

Erken seçime gitmek saray için bir zorunluluk olabilir

İktidar partisindeki çalkantının bir erken, daha doğrusu bir baskın seçimle sonuçlanacağı konusunda sayısız rivayet var.
Yüksek Seçim Kurulu'nun 450 bin oy kullanma kaşesi için ihale açması bile başlı başına bir seçim olasılığının sinyali niteliğinde.
Gerçi sarayın “baş” danışmanları “seçim olmayacağı” yönünde zayıf açıklamalar yapıyor, sarayın AKP milletvekilleri ile yaptığı kahvaltıda “2019 seçimlerine odaklanmalıyız” dediği kulaklara fısıldanıyor ama bunlar baskın seçimin asla olmayacağı anlamına gelmez.
Çünkü Davutoğlu ile başlayan operasyonda ok yaydan çıktı. Saray baskın seçime bir zorunluluk olarak başvurabilir.
Anlatayım;
Saray, Davutoğlu'nu neden istemedi?
Kamuoyu fark etmese bile devleti yönetme konusunda bir çift başlılık olduğu anlaşılıyor.
Sarayın bazı isteklerinin hükümet tarafından yapılmadığını ya da biraz ağırdan alınarak yapıldığını düşünmek için pek çok örnek var.
Örneğin saray cemaatle mücadelenin daha hızlı ve sert olmasını istiyor.
Hükümetin ise bu konuda yavaş kaldığı ileri sürülüyor.
Hükümetin bazı işleri ağırdan alması ya da savsaklamaya çalışması sanıyorum “sorumluluk” nedeniyle yaşanıyor.
Reel bir gerçek Türkiye'yi Erdoğan'ın yönettiğidir.
Oysa anayasaya göre icranın başı hükümettir. Cumhurbaşkanı kağıt üzerinde icra konusunda başbakandan bile yetkili gibi görünmesine rağmen “Cumhurbaşkanı görevi nedeniyle sorumsuzdur” ifadesi nedeniyle aslında icra dışı tutulmuştur. Bu nedenle cumhurbaşkanına verilen yetkiler aslında semboliktir.
Erdoğan, Davutoğlu gibi birine bile tahammül gösterememiş ve kendisine tam biat edecek bir başbakan arayışına girmiştir.
Bu kişi bulunacaktır. Ayrıca bunun bir sorun olacağını da düşünmüyorum çünkü AKP içinde “sen sadece söylenileni yap gerisine karışma” komutuna uyacak sayısız milletvekili vardır.
Ancak bu kişinin bulunmasıyla da sorun bitmiyor. Her ne kadar icrayı cumhurbaşkanı yapacak olsa da sonuçta bir sorumluluğu olmayacağı için dikiş yine tutmayacaktır.
Çünkü ortada çok açık bir anayasa ihlali olacaktır ve bir kriz anında cumhurbaşkanı “anayasayı ihlal” suçuyla yerinden edilebilir.
Bunun önüne geçmenin tek çaresi cumhurbaşkanını anayasal olarak da korumaktır.
Bugünkü Melis aritmetiği Erdoğan'a anayasa konusunda istediği gibi at oynatma kolaylığı sağlamıyor. MHP desteği ile önce 330 sayısı bulunup sonra referanduma gitmek sorunu çözebilir ama ya MHP direnirse.
Bu durumda sarayın elindeki tek koz derhal bir seçime gitmektir.
Baskın bir seçimde 367'yi bile geçme hayali kurabilir saray ama asıl hedef 330'u yani referanduma gitme sayısını bulmaktır.
Bir baskın seçimde AKP'nin 330'u geçmesi olasılığı ise yüksektir.

BUNU YAZMAK GEREK

AKP baskın bir seçimde 330'u geçebilir

Kimileri “AKP son seçimde yüzde 49.5 oyla 317 milletvekili kazandı, neden seçime gitsin?” diye sorabilir.
Normal bir demokratik ülkede bu geçerli bir söylemdir.
Ancak Türkiye farklı. Bütün amaç bir kişinin güvenliğini sağlamak olunca ne yüzde 49.5 oranındaki oy ne de 317 milletvekili ile güçlü bir tek başına iktidar yeterli olmuyor.
Sarayın güvenliğinden kastım anayasal güvenlik. Erdoğan daha başında bir anayasal değişiklik yapılmadığı için, cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini tanımlayan mevcut anayasa maddelerine uymak zorunda.
Bu maddeler de kendisine icra yetkisi vermiyor.
O halde Erdoğan tanımı nasıl yapılırsa yapılsın “başkanlık sistemine” muhtaç durumda.
Başkanlık sistemine geçilmesi için yapılacak anayasa değişikliğinin Meclis'ten az 330 oy desteği olmalı ki referanduma gidilebilsin.
Gerçi referandum çantada keklik olarak görülemez ama Erdoğan devletin tüm gücünü ve elindeki medyayı kullanarak bunu aşabileceğine inanıyor.
Peki, bir baskın seçime gidilirse AKP 330'u bulabilir mi?
Eğer oyalanmaz ve hemen seçime gidebilirse bulabilir.
Uzatırsa kendi adına yeni riskler doğmaya başlayabilir.
Bugünkü manzaraya bakalım;
CHP bütün araştırmalarda yerinde sayıyor. Demek ki tehlike değil.
MHP eğer bu yönetimle devam ederse baraj sorunu bile yaşayabilir, barajı belki kıl payı geçer.
HDP'nin baraj altında kalacağına kesin gözle bakabiliriz.
Bu durumda sadece HDP'nin baraj altında kalmasıyla bile AKP 50'den faz la milletvekiline sahip oluyor ki 330'u geçiyor.
Sarayın bu planını bozacak iki unsur var.
Birincisi AKP'deki hoşnutsuzların kazan kaldırması ve en az 50 milletvekilinin ayrılarak ayrı bir parti kurması. Bu şimdilik düşük ihtimal.
İkincisi MHP'de muhalefetin kazanması. Bu MHP'yi bir anda cazibe merkezi haline getirebilir.
Ancak böyle olsa bile HDP barajı aşamazsa AKP yine 330'u geçebilir.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

AKP kongresinde kimler tasfiye olacak?

İktidar partisinden olanlara şu soruyu soruyorum, buna da cevap veremiyorlar; “Sorun madem Davutoğlu'nun bazı konularda saraya ayak uyduramamasıydı ve görevden alındı, peki olağanüstü genel kurul nereden çıktı, neden buna gerek duyuldu, hükümet değişirdi olur biterdi.”
Çünkü amaç düşük profilli başbakansa genel başkanın değişmesine gerek yok.O görevine devam eder hükümeti bir başkası kurar.
Demek ki sorun sadece Davutoğlu'nun yönetim biçimi değilmiş.
Saray her ne kadar “Genel kurulu sayın Başbakan istedi” dese de, herhalde Erdoğan Davutoğlu istiyor diye durup dururken kongreye gitmez.
O halde bu genel kurulda parti yönetiminde de çok ciddi değişiklikler olacaktır.
Hiç beklenmedik isimler bir anda saf dışı bırakılabilir.
Tabii o zaman şu soru geliyor akla; “Böyle bir tasfiye olursa partiden kopmalar olmaz mı, ayrıca tasfiye edilenler baskın seçim için oy kullanırlar mı?”
Saray buna da çare bulur.
Bildiğimden söylemiyorum ama AKP olağanüstü genel kurulu toplanmadan önce Meclis'ten “erken seçim” kararının çıkması şaşırtıcı olmaz.
Erdoğan başkanlıkta bu kadar kararlıyken bazı konuları şansa bırakmak istemeyecektir.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Can Dündar'a saldırıya iğrenç yorumlar

Can Dündar adliye önünde haklarında verilecek kararı beklerken silahlı saldırıya uğradı.
Saldırgan yere doğru üç el ateş etti. Yakaladıktan sonra da “Amacım öldürmek değildi, vatan haini olduğu için korkutmak istedim, istesem kafasına sıkardım” dedi.
Bir avukat dostum “Böyle söylemesi normal, çünkü o ortamda yakalanacağı kesin, gerçekten öldürse cezası çok ağır olurdu. Şimdi öldürme kastı olmadan ateş etmekten, ateşli silah taşımaktan yargılanacak” dedi.
Asıl can sıkıcı olan yandaş yalaka medyanın ve bunlara saraydan yön veren kişilerin, danışmanların iğrenç yayınları.
Can Dündar'ın saldırıya uğramasını “tiyatro” olarak niteliyorlar. Mahkemeyi etkilemek için düzmece bir olay yaratılmış!
Biraz izan, biraz akıl, biraz vicdan yahu.
Bu kadar da nefret söylemi olur mu?
Hele cezayı az bulan ve neden 15 yıl yemediğini soran sözde gazetecilere ne demeli?
İnsan gerçekten utanıyor.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Denizlerin idamına komisyonda üç senatör karşı çıkmıştı

6 Mayıs demokrasi tarihimizin en acı ve kara günlerinden biridir.
Takvimler 6 Mayıs 1972'yi gösterirken “devrimci” olmalarının dışında hiçbir suçları olmayan fidan gibi üç genç “anayasayı ihlal ettikleri, ortadan kaldırmak istedikleri” gerekçesiyle idam edildiler.
Hiçbir silahlı eyleme katılmayan ama fikir ve görüşleri, devrimci heyecanları ile kitleleri coşturan bu üç genç bugün ölümsüzler arasında anılıyor, ya onları acımasızca katledenler?
Bugün sizlerle bu idamlar konusunda beni de ilgilendiren bir ayrıntıyı paylaşmak istiyorum.
İdam cezaları önce Meclis'te görüşüldü ve sağ partilerin “asalım” sloganları ile kabul edildi.
O tarihlerde Meclis'in dışında bir de Senato vardı.
Meclis'te kabul edilen her şey Senato'ya da gelir, Senato'nun kabulü halinde onay için Cumhurbaşkanı'na gönderilirdi.
İdamlar da Meclis'ten sonra Senato'ya da geldi. Senato'nun ilgili komisyonunda yer alan büyük amcam Mucip Ataklı idamlara onay veren Adalet Komisyonu kararına “muhalefet şerhi” koymuştu.
Ancak bana göre bu şerhin “gerekçesi” daha önemli. Çünkü Mucip Ataklı ki askeri darbe yapan Milli Birlik Grubu üyesi tabii senatör olarak yazdığı muhalefet şerhi ile “demokrasi tarihine geçecek bir ders” vermişti.
Bu muhalefet şerhini ne kadar istesem de özetleyemedim. Bu nedenle tam metnini bulabileceğiniz bir link veriyorum. Lütfen açıp oradan okuyun; http://www.telgrafhane.org/deniz-gezmis-yusuf-aslan-huseyin-inanin-idamlarina-cumhuriyet-senatosundan-uc-muhalif-mucip-atakli-zihni-betil-turgut-cebe-serdar-sahinkaya-yazdi/

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Bütün annelerin bu güzel günü kutlu olsun

Bugün Anneler Günü.
Başta sevgili annem olmak üzere bütün annelerin bu güzel gününü kutlamak istiyorum.
Bu güzel güne Yıldırım Tuna'nın gönderdiği bir fıkra ile bir tebessümle katılalım isterseniz;
Adamın biri kitap fuarında köşe yazarının en son basılan kitaplarından birini satın alıp yazara uzatmış,
“Karım sizin kitaplarınızdan çok hoşlanıyor.” demiş, “ Anneler Günü hediyesi olarak imzalar mısınız?”
Yazar “Bir sürpriz ha?” demiş gülümseyerek ön sayfayı imzalarken.
“Evet” demiş adam “Tam bir sürpriz olacak. O bir otomobil almamı bekliyor!”


https://twitter.com/can_atakli_