FARELER DE KAÇIYOR, 'YOL ARKADAŞLARI' DA!...

FARELER DE KAÇIYOR, 'YOL ARKADAŞLARI' DA!...

Tayyip Bey, lafı kuyuya attı, gitti... Ülke karıştı... "Yetmez ama evet" tayfası ister istemez günah çıkarmaya başladı... Öyle ki; bu sloganın mucidi olduğunu iddia eden Taraf'tan bi tanesi karalar bağlayıp ve de büyük bir deha örneği gösterip, Şener Şen'le Müjde Ar'ın "Arabesk" filmine gönderme yaparak şöyle yazdı:

-Eğer ki yaşananlarda sorumluluğum varsa: Allah'ım kör et beni!..

Hazin değil mi?. O "evet" ile birlikte Türkiye'nin daha beter bir karanlığın içine yuvarlanması, din faşizminin, gencecik insanların evlerine kadar musallat olması, ülkenin neredeyse koccaman bir açık hava hapishanesine dönüşmesi arkadaşı azıcık da olsa sarsmış...

-Belki, "Arabesk" de olduğu gibi kafa buluyor, bilemem...

İtirafın ballı böreklisi

AKP'nin yakın çevresinde bulunabilmek, zirvedekilerin teveccühüne nail olabilmek için yıllardır büyük gayret sarf eden Nazlı Ilıcak'a ne demeli peki?. Sen tut, açıkça, "AKP'ye oy verdiğim için utanıyorum" de, iyi mi?.

AKP cenahının, Tayyip Bey'e yapışmış "yazar" güruhunun pek fena saldırısına uğradı tabii; "başka kapıya yanaşıyor", "cemaate göz kırpıyor" sözleri havalarda uçuşuverdi!.. Ama en derin, en müthiş ve de en itiraf dolu(!) atak, Tayyip Bey'in bendelerinden, eski köşe yazarı, AKP milletvekili Mehmet Metiner'den geldi... Mehmet Bey, şecaat arz ederken, sirkatin söyleyiverdi:

-Şayet Ilıcak sahiden Başbakan ve Ak Partiden utanıyorsa, sayın Erdoğan vasıtasıyla ve ona yakınlık üzerinden elde ettiği köşe ile imkanları elinin tersiyle itsin...

Vay, vay, vay, itirafın ballı böreklisine bakın; Tayyip Beye yakın olanlara hem köşe, hem imkan öyle mi?. Demek ki bu dönemin "şerefli gazeteciliği" bu yollardan geçerek yapılıyor!.. Metiner'de sıkı bir Tayyip Bey hayranı, yaptığı yanlışları, gerçek dışı sözleri bile "benim başbakanım söylemedi, yapmadı" diyecek kadar hem de... Peki ya ona, "o köşeler, Tv programları, sonracığıma bu milletvekilliği sana sunulan imkanlar mı?" diye sorarlarsa...

Tabii, Tayyip Bey'in yanağından makas alacak kadar kendini yakın hisseden, en saçma durumlardan bile savunulacak bir şey yaratabilen Mehmet Barlas'ı unutmayalım; o bile aynen şöyle dedi:

-Bu kadar zırvaya ben bile bahane bulamam!..

Arınç bu kez zehir zemberek

Ama en büyük aşağılanmayı yılların "yol arkadaşı "Bülent Arınç yaşadı, maalesef...

Hem de kaçıncı kez?.. Hemen anımsayalım; Şike Yasası, Cumhurbaşkanı tarafından Meclis'e geri gönderildiğinde, "artık kimse bu yasayı çıkarmaya cesaret edemez" demiş, hemen ertesi gün Tayyip Bey, hem de hasta yatağından bu cesareti göstermiş(!), Bülent Bey'e de susmak düşmüştü...

Gezi olayları sırasında, "gençleri anlıyoruz, mesajı aldık" demek gafletinde bulunmuş, bu demeci yurt dışında öğrenen Başbakanın bilgisayarı yere fırlattığı yazılıp çizilmişti...

Üçüncü "boşa düşüş" pek ağır geldi, AKP'nin üç kurucusundan biri olan Bülent Bey'e... "kızlı, erkekli" tartışması için, "asparagas haber" mealinden, kırık dökük bir şeyler açıklamak istedi, Hükümet Sözcüsü sıfatıyla, ancak "yol arkadaşı" lafı ağzına tıkıverdi... Üstelik daha ağır, daha vahim sözcüklerle...

Bu kez susmayı yediremedi ve Başbakan Polonya'dayken, o Sırbistan'dan zehir zemberek açıklamalar yaptı, elinin altındaki TRT ekranından... "Ben sadece bakan değilim" diye yakındı ve ekledi:

-Benim özgül ağırlığım var!..

Yaa, aynen böyle söyledi... Ve ağırlığının hakkının verilmesi çağrısında bulundu Bülent Bey ve adeta bombardıman yaptı; kırmızı plaka meraklısı olmadığını, hiçe sayılmaması, kişiliğinin, itibarının yıpratılmaması gerektiğini üstüne basa basa söyledikten sonra da Tayyip Bey'den özür dilemesini istedi!.. Gerçekten istedi, işte sözleri:

-İkimizin sözleri arasındaki çelişkiyi düzeltmesi, Başbakan ve Hükümet Sözcüsü arasındaki çelişkinin izah edilmesi Başbakan'dan beklenmektedir...

İşte böyle; gemi boşalmaya başladı... Önce fareler pozisyon aldı, sonra sıra yavaş yavaş "beraber yürüdük biz bu yollarda" şarkısının "arkadaşlarına" geldi...

-Valla lamı, cimi yok birileri, birilerini yiyecek... Afiyet olsun!..