ANALİZ
Gazeteci geçinenler fena yakalandı…
Yazıyoruz, söylüyoruz; ama değişen bir şey yok.
Saray iktidarı medyayı tamamen esir aldı.
Gazetecilik mesleği yok edildi.
Gazeteci adı altında iktidarın propagandasını yapan, emir eri gibi çalışan bir tür oluşturuldu.
Yaşları gereği biraz daha eski yıllardan gelen ama tatlı para ile kabuk değiştiren bir kesim de bu yeni türe ayak uydurdu.
Artık haber yapmak yok.
Soru sormak yok.
Merak etmek yok.
Eleştirmek hatta önermek bile yasak.
Sadece iktidarın adamlarından gelen talimatlara uymak ve buna göre davranmak var.
Güya gazeteci denilen güruh sarayın faaliyetlerine katılıyor ama hepsi robot gibiler.
Nerede duracakları, nasıl oturacakları, üzerlerine ne giyecekleri bile sarayın propaganda işlerini yapan adamı tarafından önceden söyleniyor.
İzin verilmeden lafa girmek yasak.
Kendi başına bir soru sormak yasak.
Erdoğan gülmedikçe gülmek bile yasak.
Erdoğan’a ne sorulacağı önceden yazılıp bunların eline veriliyor.
Kimin ne soracağı önceden belirleniyor.
Güya gazeteci güruhu iş bittiğinde oturup haberini yazma özgürlüğüne bile sahip değil artık.
Herkes tiyatro oynar gibi ellerine verilen soruları okuyor, cevaplar veriliyor, sonra sarayın propagandacısı bunları haber haline getiriyor, hepsine dağıtıyor ve bunlar yayınlanıyor.
Sıkıysa üzerinde biraz değişiklik yap; ya da kendini gazeteci zannedip, bir satır da kendinden ekle, görürsün o zaman gününü..
Bu iş artık o kadar laçkalaştı ki, Erdoğan’ın Afrika gezisi öncesi güya gazetecilerin sorduğu soruları önündeki kâğıttan okuyarak cevaplandırdı.
Seçme gazeteciler sanki kendi başlarına sorabilecekmiş gibi “Efendim” dediler… “Kılıçdaroğlu devlet memurlarını tehdit etti, ne diyorsunuz?”
Erdoğan da sanki ilk kez duyuyormuş gibi hayretle baktı sonra önündeki notlardan bu sorunun cevabını buldu ve okumaya başladı.
Bu koşullar altında mesleği yürütmek artık çok zordur.
Buna rağmen bir avuç insan her şeye rağmen halkının gerçekten haber alma özgürlüğü için mücadele ediyor.
Yeni tür sözde gazetecilerin bunu anlaması çok zor.
Ama şunu da ekleyeyim; Bu yeni tür sadece gazetecilerde oluşturulmadı.
Akademisyenler, iş insanları, sendikacılar, sanatçılar arasında da böyle bir “yeni tür” oluşturuldu.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Erdoğan buna ne zaman alıştı acaba?
Sözde aydın, yetmez ama evetçi, eski solcu, yeni azgın liberallerin altın dönemi vardı biliyorsunuz.
Gülen cemaatinin şeriatçı takımı ile el ele verip Erdoğan iktidarına övgüler düzdükleri ve hayli palazlandıkları dönemdi bu.
Hepsi yüksek perdeden konuşuyor, Erdoğan’ın ne kadar başarılı bir insan olduğunu anlatıyor, yaptığı her işte altın boncuk bulmaya çalışıyorlardı.
Anketler konusunda Erdoğan’ın bir “deha” olduğunu söylüyorlardı.
Erdoğan, sürekli anketler yaparak halkın nabzını tutuyor, bunlardan aldığı sonuçları dahiyane biçimde değerlendiriyor ve böylelikle rakiplerine fark atıyordu.
Doğruluk payı vardı aslında.
Çünkü, Erdoğan bu anketler üzerinden bir algı oluşturuyor ve her daim halkın sevgilisi olduğu görüşünü beyinlere kazıtıyordu.
Tabii o dönem iyi de oy alıyordu aslında.
Ancak şimdi durum farklı.
Artık anketlerde büyük çöküş yadsınamaz biçimde görünüyor.
Her konuda olduğu gibi Erdoğan bu konuda da geçmişte söylediklerini unutup şimdi anketlere veryansın ediyor.
“Son dönemde yapılan anketlerin ne amaçla yapıldığı ortada. Anketlerle millete psikolojik operasyon çekmelerine alışkınız” dedi örneğin.
Sonra devam etti; “Anket ve kamuoyu araştırma şirketlerine güvenim kalmadı. Birçok anket şirketi bu işin ticaretini yapar hale geldi. Çalıştıkları partinin beklentilerine göre de ortaya sonuçlar çıkardılar. Yalan terörü ve algı operasyonu ile AK Parti’ye saldıranlar anketlerle Cumhur İttifakı’nı küçük gösterme gayretinde.”
Merak ediyorum, Erdoğan anketlerin halkı kandırdığını ne zamandan beri biliyordu ve buna alıştı?
Daha önce bunları hiç söylemezdi, çünkü bütün anketleri kontrol altında tutabiliyordu.
Oysa şimdi kendisine en yakın anketçiler bile gerçeği daha fazla saklayamayacaklarını söylüyorlar.
Nasıl kızmasın ki Erdoğan?
KOMİK
İmamoğlu’na yönelik saçma sapan spekülasyonlar…
Saray medyasında çok ciddi bir panik havası görüyorum.
Çünkü artık gündemi oluşturamıyor, iktidar ve saray medyası da bunun altında eziliyor.
Örneğin günlerdir Dolar sürekli rekor kırıyor.
Saray medyası şaşkın, ne diyeceğini bilemiyor.
Muhalefetin sorularına cevap bulamıyorlar, hakaretle karşılık vermeye çalışıyorlar.
Hele son zamanlardaki ataklar karşısında tam bir perişanlık yaşıyorlar.
Önce TÜGVA konusunda ayakları birbirine dolandı.
Şimdi Kılıçdaroğlu’nun bürokratlara yaptığı çağrı kimyalarını bozdu.
Bu nedenle yine eski numaraya, muhalefetin içine fitne bombaları atmaya döndüler.
Şu sıralar hedeflerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu var.
Neymiş İmamoğlu cumhurbaşkanı adaylığını kafasına koymuş bu nedenle genel merkezi dinlemiyormuş.
Çıktığı yurt gezilerine Genel Merkez karşıymış.
Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu’nu asla aday yapmayacakmış, İmamoğlu da buna karşı halktan yüz bin imza toplayarak adaylığını açıklayacakmış.
Ne akla, ne mantığa sığmasa da söylüyorlar işte.
Anladığım kadarıyla, bu konudaki talimat Saray’dan geliyor, “Atın bir şeyler artık tuttuğu kadar” diyorlar besbelli.
Panik öyle büyük ki, Saray’ın propagandacısı aklı başında yeni bir şeyler üretemiyor.
Yeni tür gazeteciler de ne yapsınlar, akıllarının erdiğince nifak sokma operasyonlarına soyunuyorlar.
Komiklik işte…
Bİ SORALIM BAKALIM
İSPARK’ta sadece kredi kartı ile ödeme kimin dahiyane fikri?
İSPARK’ta ciddi bir zarar olduğunu yazdığımda, İBB yetkilileri çok şiddetli tepki göstermişlerdi biliyorsunuz.
Oysa zarar olduğunu aslında itiraf etmişlerdi bu öfkeli açıklamalarında, çünkü zarar vardı da benim yazdığım kadar değilmiş.
Ama sonra gariplikler olmaya başladı. İSPARK’ta operasyon yapıldı, genel müdürün görevden alındığı söylendi. Bu gerçek mi bilemiyorum, genel müdürü arıyorum sormak için ama telefonu açılmıyor, belediyedekiler de bilgi vermiyorlar, yok da demiyorlar, var da demiyorlar.
Bu arada son birkaç haftada İSPARK’ı sıklıkla kullandım.
Çok dikkat çekici bir şey var, artık İSPARK asla nakit para kabul emiyor, ille kredi kartı ile ödeyeceksiniz.
Neden?
Efendim hırsızlığı böyle önlüyorlarmış.
İyi de otoparklara girerken optik okuyucu plakayı kaydediyor, çıkışta da fiyatlandırmayı otomatik yapıyor, yani buradaki görevli parayı cebine atmaya kalksa bile bilgisayar buna izin vermiyor.
Yol üstünde olanlarda zamanında bu tür hırsızlık yapılmış belli ki, ama onların denetimi de mümkün aslında.
Kredi kartı ile zorunlu ödeme bazı sıkıntılar yaratıyor.
Öncelikle herkesin kredi kartı sahibi olma mecburiyeti yok, kartı olmayan ne yapacak?
İkincisi özellikle on lira, on beş lira gibi kolay yapılabilecek ödemelerde hızlı geçiş olabilecekken, kredi kartı işlemi ile bu süre uçuyor.
Bu da kalabalık otoparklarda çok ciddi zaman kaybına yol açıyor.
Bir de gün boyu ücreti fiks olan otoparklar var.
Örneğin; Anadolu Hisarı’ndaki otopark gün boyu on lira ve para girişte tahsis ediliyor.
Ama ödeme kredi kartı ile olduğu için 10 lira ver geç uygulaması yapamıyor ve tatil günleri dışarıda oluşan kuyruk nedeniyle trafik alt üst oluyor.
Bir çare bulmak lazım yani.
NOT: Bu bir uyarı ve öneri yazısıdır. Yetkililer lütfen dikkatli okusun ve yine saçma sapan hakaretler de içeren twitter paylaşımları yapmasınlar.
BUNU YAZMAK GEREK
Hakem hatalı tamam da sen de ayağında top tutamadın be kardeşim
Fenerbahçe, Trabzonspor’a 3-1 yenilerek liderlik koltuğundan düştü.
Üç dakika içinde iki gol birden yiyen Fenerbahçe şimdi hakem Ali Şansalan’a ateş püskürüyor.
Başkan Ali Koç da çok öfkeliydi önceki akşam. Sosyal medya hesapları üzerinden taraftarları gece yarısı takımı karşılamaya çağırdı.
Pek çok taraftar bu çağrıya uyarak Sabiha Gökçen Havalimanı’na koştu.
Ali Koç da taraftarlara bir konuşma yaparak, “Avrupa’nın her liginde oynatılacak pozisyonda en önemli oyuncularımızdan birine kırmızı kart gösterildi. Maçın geneline bakıyorum, gelecek açısından iyi bir sinyal olmadığı için artık Fenerbahçe için bıçak kemiğe dayanmıştır. Bizim artık kendi hakkımızı koruma zamanımız gelmiştir” dedi.
Ali Koç’un, “Ama artık bize yapılan haksızlıkları, yapanların yanına bırakmayacağız. Bunun bir bedeli olacak. Sonuna kadar mücadele vereceğiz” sözleri taraftarların büyük tezahüratı ile karşılandı.
Peki maçın hakemi nasıldı?
Bana göre de berbattı.
Hele kırmızı kart tam bir faciaydı.
Ancak Fenerbahçe’ye de şunu söylemek istiyorum.
Hakem facia ama takım da facia değil mi?
Maçı başından sonuna izledim, daha maç başlar başlamaz atılan gol dışında tek pozisyon bile yok.
Ortalama ücretin 6-7 bin lira olduğu ülkede bu futbolcuların kazandığı paralar milyonlarca lira, ama sahada adım bile atamıyorlar.
Maç başından sonuna kadar Trabzon’un üstünlüğü içinde geçti.
Ayakta top tutma istatistiklerine baktım da; Trabzon yüzde 70, Fenerbahçe yüzde 30 çıkmış.
Bugüne kadar bu oranları hiç görmemiştim.
4 Fenerbahçeli bir Trabzonlu ile baş edemedi maç boyunca.
Telaş içindeki Fenerbahçeli futbolcular topa hep rastgele vurdular.
Ali Koç isyanında belki haklı ama dönüp takımına da bakmalı artık.
Şu ana kadar lider olmaları bunu iyi futbolla hak ederek aldıkları anlamına gelmiyor herhalde…
https://twitter.com/can_atakli_