GEL de ÇIK İŞİN İÇİNDEN!
Bu yazımı isteyen öngörü, isteyen öneri olarak okusun! Yönetim bize robot olun diyorsa, seni formatladım diyorsa, biat edeceksin, ben ne dersem onu yapacaksın, ben neyi istemiyorsam sen de onu istemeyeceksin diyorsa adı artık ister istemez ya öngörü ya da öneri olur…
Yine sorular cevapsız kaldıkça, sormayı sürdürmek sorumluluk istiyorsa! Yazmalara, konuşmalara, sormalara doyamadığmız dayanamadığımız(!) konular gün geçtikçe birikiyorsa! Siyasi otorite ve bilge kimliklerin ağızlarından çıkan ve emir kipi içeren tonlamalarla “önce kulak duyacak sonra da ayaklar denk alınacak” buyruğu her geçen gün alışkanlığa yol açıyorsa! Pazar daraldıkça büyüyen ekonomi masalı, ihracat yerinde saydıkça artan ithalat gerçeği köklü bir algı yaratıyorsa! Bırak öneriyi öngörüyü de çık işin içinden demez misiniz?
Her şeye rağmen ilgi, alkış, yaşa varol sesleri gök kubbeden hala eksilmiyorsa! Geçirilen her yılın tüm eksilerine rağmen, yürünen her yolun tüm tıkanmalarına rağmen, arkada bırakılan derin ve onulmaz acılara rağmen yola devam deniyor ve ediliyorsa! Boşver, aldırma diyebilir misiniz?
Kupon arazi tabir edilen yeşil alanlar akıtılan gözyaşlarına aldırmadan “babalar gibi” satılıyorsa! Mahkeme kararlarına bakılmadan üç otuz paraya elden çıkarılıp, pek çoğu yandaşlara peşkeş çekiliyorsa! Bütçedeki açığı kapatmak için durmadan açılan yeni gedikler önemsenmiyorsa! Artan cinayet, intihar, yaralama, vurup kırmalara rağmen şiddet içeren dil kabul görüyorsa! Sana ne diyebilir misiniz?
İyisi mi soru ve konuları bugünlük burada kesip, yine bugünlük siyasete boş verip, bir kaç insani başlık açalım! Ülkemizin farklı vitrinlerinde dolaşalım, yalçın kayalar gibi ayakta duran, ışık tutan, iç açan adreslerde ve kadın dünyamızda gezinelim…
İlk olarak tüm bunlar olmasa geriye ne kalır diyerek, yaşamın içinde yer alan, hayallerini ertelemeyen, yüreği geniş kadınlara sıcak bir selam çakalım. Hayatının önceliklerini erteleyen, yüreğe dokunan öyküleri olan, hedef tahtasına hep o oturtulan kadınların adreslerinde dolaşalım. “Şiddet gördükçe şefkat gösterdim belki düzelir” diyen geniş yürekli kadınlara odaklanalım. Sayıları az olsa da…
Kadın kitaplarım için saha araştırmaları yaparken gitmişliğim, gezmişliğim, dolaşmışlığım, yöresel yemeklerini yemişliğim, şarkılar söyleyerek, oyunlar oynayarak, dertleri dinleyerek ve sonunda ağlayarak dönüp geldiğim yerlere uzanalım.
Oralarda öncelikle şunu gördüm! Erkek egemen bakış lütfedip yer açmazsa hak ettiği halde yer bulamayan kadınlar son çare olarak onların bahşettiği tuzağa düşmemek için çaba sarf ederler. Çünkü ondan istenen ve beklenen sadık bir eş, mazbut bir ev ya da iş kadını, fedakâr bir anne, özverili bir evlat olmasıdır…
Bununla kalmaz beklentiler! Kadın şişmanladıkça, yaşlandıkça daha az süslenmelidir, aynalara daha çok küsmelidir, eteğinin boyuna, yakasının düğmesine daha çok dikkat etmelidir. Saçlarını boyamamalı veya koyultmalı, torun bakmalı, daha çok dolma sarmalıdır. Çünkü ona düzen ve erkek egemen bakış sönük ve tekdüze bir yaşam hakkı tanımıştır, o da buna uymak zorundadır!
Buraya kadar iyi de; Ya o rol biçilen kadın kendine gösterilen yere ve yöne değil istediği yöne giderse ne olur? Dünyanın ona anlatılandan daha büyük olduğunu, zamanın ona tanınandan daha geniş olduğunu anlarsa ne olur? Durmak yerine koşmayı seçerse neler olur? Onun da yanıtı var! Hemen boy hedefi olur, attığı her adım dikkatle izlenir, günü geldiğinde de günü gösterilir! Yetmez ve yetinilmez! Sistem ve muktedirler onu hep korkmaya ikna eder! Kendi bildiğini okuyan, ayağı yere basan kadınlar sevilmez ve dışlanır! Karşı çıkan olursa hemen; “Her şey senin iyiliğin için” diye söze başlanır…
Hal ve gidiş böyle olunca da; yazmaya, konuşmaya, paylaşmaya, anlatmaya doyamadığım konuların başında ve önünde gelen Atatürk’e bir kez daha sığınılır. Amasız, fakatsız, lakinsiz, kayıtsız, şartsız kabul ettiğim tek konu olan ATATÜRK’e bir kez daha şapka çıkartılır…
Not 1: Durup durup bu isme sığınmamın nedenine, niçinine, derinine dalınca koskoca ve çok derin bir dünya gördüğümü itiraf ediyorum...
Not 2: Bu yazıya sıkıştırdıklarımın yeri ve sırası mı bilmiyorum! Ama yazmak zorunda olduğumu biliyorum…